31 Ekim 2014 Cuma

Bu gıdalar kanser riskini artırıyor

Beslenme şeklinin kanser oluşmasında önemli faktörlerden biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Tayar, beslenmenin kanser oluşmasına etki ettiği gibi kanserin de kişinin beslenme durumunu etkilediğini dile getirdi.

Farklı kaynaklara göre kanserin beslenme ile ilgisinin yüzde 10-70 arasında değiştiğini, oranın yüzde 35 olarak kabul edildiğine işaret eden Tayar, gıdaların tarlada ekimden başlamak üzere sofraya gelinceye kadar pek çok aşamadan geçtiğini hatırlattı. Tayar şunları kaydetti: "Bu aşamalarda çeşitli fiziksel, kimyasal gibi değişikliklere maruz kalmaları, yabancı maddelerle kontamine olmaları gibi gıdanın kalitesini etkilediği kadar o gıdanın sağlığı bozucu hale gelmesini de etkileyebilir. Organizmada yeni hücre oluşumunda, gıdaların kalite ve miktarı büyük önem taşır. Organizmanın temel taşı olan hücrede oluşacak herhangi bir bozukluk zamanla etkinliğini artırarak dokulara, organlara ve tüm organizmaya yayılır."
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri, hamburger, sade, yağlı etten yapılan köfteler, sucuk, sosis, salam, tereyağı, içyağı, yağda kızartılmış besinler, nitrit ve nitrat eklenmiş besinlerle doğrudan ateşte pişmiş etlerin tüketilmesinin kanser riskini artırdığını söyledi.

ŞİŞMANLIK, ALKOL, SİGARA KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR

UÜ Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri, hamburger, sade, yağlı etten yapılan köfteler, sucuk, sosis, salam, tereyağı, içyağı, yağda kızartılmış, nitrit ve nitrat eklenmiş besinlerle, doğrudan ateşte pişmiş etlerin tüketilmesinin kanser riskini artırdığını kaydetti. Çevrede bulunan kanser yapıcı maddelerin yağ içinde, besinlerin yağlı kısımlarında biriktiğini belirten Tayar şöyle devam etti: "Günlük diyetimizde sebze, meyve ve kuru baklagillerin yeteri kadar yer almaması nedeniyle posa tüketimimizin az olmasından dolayı bağırsakta birikip uzun süre kalan artıklar ve salgılardaki ögelerden bakteriler kanser yapıcı moleküller oluştururlar. Bu moleküller barsak yüzeyi ile sürekli temas ettiklerinden kanser oluşma riski artar. Şişmanlık kanser çeşitlerinin oluşmasında risk faktörüdür. Şişmanlarda kanserden ölüm oranının zayıflara oranla daha fazla olduğu saptanmıştır. Aşırı alkol alımının dudak, özefagus, larinks kanserlerine neden olduğu; karaciğer, akciğer kanser riskini artırdığına ait bulgular vardır. Sigara ve nargile içmenin veya sigara dumanına maruz kalmanın çeşitli kanserlere neden olduğu bilinmektedir.Tütün içimi ile birlikte alkolün alınmasının kanser riskini artırdığı tespit edilmiştir."

 A, C, E vitaminleri, çinko, kalsiyum, selenyum,iyot ve demir gibi minerallerin yetersizliklerinde de kanser oluşma riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Tayar, gıdaların pişirilme yöntemlerindeki yanlışlıkların da kanser riskini tetiklediğini söyledi. Yanlış pişirme yöntemleri sebebiyle besinlerde kanserden koruyucu vitamin kaybı ve kanserojenler oluştuğunu anlatan Tayar, "Özellikle protein ve yağ içeriği fazla olan besinlerin (et gibi) direk ateş ile temas ederek, dumanla tütsülenerek pişirilmesi ile kanser yapıcı maddeler oluşmaktadır. Kızgın yağda kızartılmış besinleri çok tüketmek ve yağı yaktıktan sonra yemeklere katmak kanser riskini artırmaktadır. Besin maddelerinin uzun süre bozulmadan saklanabilmesi, raf ömrünün uzatılması, lezzet ve görünümlerinin değiştirilmesi amacıyla kullanılan bazı bileşikler ve renk vericiler kanser riskini artırmaktadır. Bunların zararlı olanlarının kullanımı yasaktır. Kullanımı serbest olanlar ve kullanım miktarları yönetmeliklerle belirlenmiştir. Ancak herşeyde olduğu gibi katkı maddeleri fazla miktarda vücuda alındıklarında zararlı olabilmektedirler. Bu nedenle satın alınacak besinlerin etiketleri mutlaka okunmalıdır." diye konuştu.

Çemenin inanılmaz etkisi!

Kahramanmaraş’ın yöresel lezzetleri arasında yer alan Elbistan çemeni, gribin doğal düşmanı.

Soğuk hava ve artan grip vakaları üzerine çemen satışında artış gözlendiğini belirten çemen üreticisi Metin Kaptan, yurt genelinden sipariş aldıklarını dile getirdi.

Uzun zamandır Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde çemen üretimi yaptıklarını söyleyen Metin Kaptan, çemenin özelliği hakkında bilgi verdi.

Maraş biberi, sarımsak ve çeşitli baharatların birleşmesiyle oluşan Elbistan çemeninin, soğuk havada doğal soba vazifesini aldığını kaydeden Kaptan, “Tamamen kokusuz olan Elbistan çemeni, kahvaltıda ve diğer öğünlerde rahatlıkla tüketilebilir. Çemenimiz bin bir derdin devasıdır. İçeriği bakımından yüksek antioksidan olması nedeniyle, doğal antibiyotik görevi görür. Virüs ve mikroplara karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Çemen yiyin grip olmayın” dedi.

Elbistan çemeni yiyerek soğuk havadan korunduklarını ifade eden vatandaşlar ise çemen sayesinde grip dahi olmadıklarını söylediler.

Çikolata yerine keçiboynuzu

Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, keçiboynuzunun sağlık açısından son derece yararlı olduğunu belirterek çikolata yerine keçiboynuzu tüketilmesi önerisinde bulundu.

Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, yaptığı açıklamada, “Keçiboynuzu lifi 24 polifenolik bileşik içerir, bunlardan yüzde 26’sı flavonoidlerdir. Flavonoidler çok güçlü antioksidan özellik gösteren bitkisel bazlı bileşiklerdir. Keçiboynuzu aynı zamanda belirgin miktarda antioksidan bileşikler olan kuersetin ve mirisetin içerir. 1 adet orta/büyük boy keçiboynuzu yaklaşık 31 kaloridir.

Milliyet'in haberine göre; keçiboynuzu bir kimyasal olan tanenlerden gallik asit içerir, analjezik, anti bakteriyel, anti alerjik, anti viral, antioksidan ve antiseptik özellik gösterir. Gallik asit çocuklarda çocuk felcini önlemede ve tedavide etkilidir. Keçiboynuzu sindirimi düzenler ve kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Hem çocuk hem de yetişkinlerde 15-20 grama kadar keçiboynuzu ishal tedavisinde kullanılır. Yapılan bir çalışmaya göre yüksek kolesterol seviyelerine sahip bireylere çözünmez keçiboynuzu lifi verildiğinde total kolesterolleri \%18 ve LDL kolesterolleri \%23 oranında düştüğü gözlenmiştir. Keçiboynuzu kafein içermediği için yüksek tansiyonu olan bireyler tarafından da kullanılabilir. Keçiboynuzunun düzenli kullanımı akciğer kanserini önlemede yardımcıdır. E vitamini içeriği ile öksürük, grip, anemi ve osteoklazi tedavisinde yardımcı olur. Fosfor ve kalsiyum zenginliği sebebiyle osteoporoza (kemik erimesi) karşı savaşır.
Keçiboynuzu çikolataya karşı süt içermeyen bir alternatif olarak laktoz intoleransı veya süt alerjisi olanlara için kullanılır. Çikolataya göre yağ, kalori ve kafeinden düşüktür, bu anlamda kilo kaybına da yardımcı olur. Keçiboynuzu doğal olarak tatlıdır çikolata gibi eklenmiş şeker ilavesi içermez. Keçiboynuzu tohumlarından elde edilen tragasol adlı zamk benzeri madde fırın mamülleri, dondurma, jöleler, reçeller, salata sosları, peynir, konserve etler, salam gibi işlenmiş et ürünleri, hardal ve diğer gıda ürünlerinde bir stabilizatör ya da koyulaştırıcı madde olarak kullanılır. Keçiboynuzu tozu kakao tozu veya çikolata yerine kek, kurabiye ya da şekerlemelerde kullanılabilir. Sıcak içecekler kahve yerine keçiboynuzu tozu kullanılarak yapılabilir. Kurabiye veya kek yapmak için damla çikolatalar yerine keçiboynuzu parçaları kullanılabilir.” dedi.

30 Ekim 2014 Perşembe

Reishi Mantarı kanser ve ebolaya karşı koruyor

Çin tıbbında kullanılan ve ölümsüzlük mantarı olarak bilinen "Reishi Mantarı"nın kanser hastalıklarına ve ebola virüsüne karşı koruyucu özelliğe sahip olduğu bildirildi.

Doctor Reishi firması kurucularından Kadir Uysal, yaptığı açıklamada, firma olarak "Kahve keyfinize sağlık ekledik" sloganıyla yola çıkarak, alternatif tıpta "Ölümsüzlük Mantarı" olarak da bilinen "Reishi Mantarı" katkılı Türk Kahvesi’nin üretimini dünyada ilk defa yaptıklarını söyledi.
Ürünlerinin dünya tıp literatüründe de onaylanmış, kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirerek sağlıklarını tehdit eden kanser hastalığı ve ebola virüsüne karşı koruyucu özelliği olan bir ürün olduğunu vurguladı. Uysal, "Kahvemizin tadı, piyasalarda kişilerin içimlerine sunulan diğer Türk kahvelerinden farklı değildir. Fakat içerisindeki saf Reishi mantar tozu sayesinde sağlıklarına vereceği fayda diğer Türk kahvelerinden kat be kat fazladır" dedi.

Reishi Mantarının yıllardır Çin tıbbında kullanılan ve ölümsüzlük mantarı olarak bilinen bir kırmızı mantar türü olduğunu belirten, Uysal şöyle devam etti:

"Özellikle kanser hastalarında iyileştirici özellik gösteren bu mantar insan fizyolojisinde oluşan aksaklıkların giderilmesinde de önem arz etmektedir. Bunlardan başlıcaları Yüksek kötü kolestrol, şeker hastalığı ve mide rahatsızlıkları gibi hastalıklardır. Reishi Mantarı beyine giden oksijen miktarını arttırdığından dolayı kullanan kişilerin daha zinde ve enerjik bir gün geçirmesine yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda güçlü bir antioksidan oluşundan dolayı yaşlanma karşıtı özellik göstermektedir. Reishi Mantarı, bağışıklık sistemimizin güçlendirilmesinde ve organların düzenli çalışmasında önemli bir rol oynamaktadır."
Ürünlerinin üretim aşamasında tanıştıkları bir göğüs kanseri hastasının, hastalığının tedavisi sürecinde ürünü kullanarak etkin faydasını gördüğünü belirten Kadir Uysal hastalığı yendiğini ve kendilerini seri üretim konusunda cesaretlendirdiğini sözlerine ekledi.

Beslenme bozukluğu kulak çınlatıyor

Çinko, B12 ve magnezyum gibi vitamin ve minerallerin kulak çınlamasına neden olabileceğini söyleyen Medical Park Göztepe Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yalçın Özsoy, uzun süren ve sık yaşanan kulak çınlamasının ciddiye alınması gerektiğinin altını çiziyor. Op. Dr. Yalçın Özsoy, şu uyarılarda bulunuyor:

Halk arasında “Sağ kulak çınlarsa biri sizi iyi anıyor, sol kulak çınlarsa birileri hakkınızda kötü konuşuyor” diye bilinir. Oysa uzmanlar, kulak çınlamasının anevrizmadan,  beyin tümörlerine hipertansiyondan, beslenme bozukluğuna hatta depresyona kadar pek çok hastalığın habercisi olabileceğini söylüyor.  Çinko, B12 ve magnezyum gibi  vitamin ve minerallerin kulak çınlamasına neden olabileceğini söyleyen Medical Park Göztepe Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yalçın Özsoy, uzun süren ve sık yaşanan kulak çınlamasının ciddiye alınması gerektiğinin altını çiziyor. Op. Dr. Yalçın Özsoy, şu uyarılarda bulunuyor:

Kulak çınlaması altta yatan bir sebep olup olmadığı tespit edilemediği sürece tehlike sinyali olarak kabul edilmelidir. Çınlama dış ortamda ses kaynağı olmadan ses algılanmasıdır.  Kulak çınlaması bir hastalıktan ziyade bir belirtidir. Bazı olgularda altta yatan hastalığı erken teşhis etmede önemli rol oynar. Çoğu kez bir kulak hastalığı gibi düşünülse de altta yatan birçok kulak dışı hastalığın belirtisi de olabilir.

ÇİNKO VE B12 EKSİKLİĞİ ÇINLAMA YAPIYOR

Bunların başında damar sorunları gelir. Hipertansiyon ve damar sertliğinde, kulak çınlamalarına rastlayabiliyoruz. Yaşla birlikte artan damar sertliği, özellikle yüksek kolesterolün damarlarda yarattığı birikim iç kulak kanlanmasını bozarak çınlama yapabilir. Yine yüksek tansiyonu artıracak stres,  alkol, kafein ve sigara iç kulağın bozulmasına ve çınlamaya sebep olur. Bunun dışında orta kulak ile ilgili bazı hastalıklarda kulak çınlamaları görülebilir. Hatta bazı iç kulak ve beyne giden kulak sinirlerine ait tümörlerde de yani bir çeşit beyin tümörü diyeceğimiz tümörlerde ve anevrizmada kulak çınlamasını ilk belirti olarak görebiliyoruz. Beslenme bozukluğu yani çinko, magnezyum, B12 vitamini eksikliği de kulak çınlamasının nedeni olabilir.

ASOSYALLİK KULAK ÇINLAMASINI ARTIRIYOR

Migren, epilepsi, stres veya azalmış sosyal faaliyetler, anksiyete ve depresyon çınlamanın daha fazla algılanmasına neden olur. Bazı  ilaç ve antibiyotikler de çınlamaya yol açabilir.  Bazı durumlarda çınlama işitsel halüsinasyonlarla karıştırılabilir. Ancak işitsel halüsinasyonlar genellikle psikiyatrik hastalıklarda görülen bir durumdur ve konuşma sesleri, müzik sesi gibi daha anlamlı ve karmaşık seslerdir. Çınlama, hastalar tarafından çınlama, uğultu, vızıltı ve buhar sesi şeklinde ifade edilen anlamsız seslerdir.

HAFTADA EN AZ BİR KEZ 5 DAKİKA ÇINLIYORSA DİKKAT!

Yüksek gürültü sonrasında birkaç dakika süren geçici çınlama normal kabul edilir.  Ancak en az 5 dakika süren ve haftada bir kez olan çınlama ise patolojik olarak kabul edilir. Nedeni kesin ortaya konamayan ve 6 aydan daha uzun süren çınlama kronik olarak kabul edilir. Sadece hasta tarafından algılanan çınlamaya subjektif çınlama; hasta ve muayene edenin de duyabildiği çınlamaya objektif çınlama denir. Objektif çınlama veya solunumla beraber hissedilebilir.

ÇINLAMA YAŞLA BİRLİKTE ARTIYOR

Kulak çınlamasının toplumda görülme sıklığı yüzde 15’tir. Çocuklarda çok nadir görülür. Yaşla birlikte artış eğilimi gösterir. Çınlama erkek ve kadınlarda eşit oranda görülür ancak kadınlarda daha da şiddetli algılanmaktadır. Çınlama nedeni ile tedavi arayışı içinde olan hastaların yüzde 80’i 40 yaş üzerindedir. Tedaviden önce altında yatan nedenlerin tespit edilmesi önemlidir. Altında patolojik bir sorun yoksa magnezyum; Çinko gibi mineraller, B vitaminleri, akupunktur gibi tedaviler uygulanabilir.

ALKOL VE KAFEİNİ AZALTIN

Altında patolojik bir neden yoksa yüksek gürültüden korunmak, stresten uzak durmak, yeterli miktarda uyumak,  alkol, sigara ve kafein alımını azaltmak, sessiz ortamdan kaçınmak çınlamayı ortadan kaldırabilir. Sürekli arka fon sesi olan ortam yaratmak, çınlamadan ilgiyi uzaklaştıracak aktivitelerle meşgul olmak da çınlamayı daha az hissetmenizi sağlar. Kas gevşetici egzersizler gergin stresli olan çınlama hastalarında faydalıdır. Milliyet

Kansere karşı zerdeçal mucizesi

Zerdeçal son dönemde en çok konuşulan bitkilerden. Yemeklerde baharat olarak kullanılan bu bitki pek çok hastalığın da tedavisinde kullanılıyor.

Özellikle kanser hastalarının tedavisinde kemoterapiyle birlikte, tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak damar yoluyla verilen zerdeçalın kemoterapinin etkilerini artırdığı bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmış.

Zerdeçal kemoterapinin etkinliğini artırırken aynı zamanda yan etkilerini de azalttığını söyleyen Medicana Hastanaler Grubu Onkoloji Koordinatörü Doç. Dr. Mutlu Demiray, kendi hastalarında bu bitkiyi nasıl kullandığını ise şöyle anlatıyor:

“Zerdeçalın etken maddesi curcumindeki en önemli sorun ağızdan aldığınızda kana geçişinin çok az olması. Bu nedenle özel curcuminler geliştirildi. Bunlar standart curcuminlere oranla yaklaşık 30-50 kat daha fazla kana geçebilmekte. Bu ürünlerin kullanımı tedavi başarısını arttırmakta.

Dünya genelinde 4 bin yıldır kullanıldığı bilinen zerdeçal son dönemde pek çok habere konu oldu. Yapılan araştırmaların zerdeçalın etken maddesi curcuminin pek çok hastalığın şifa kaynağı olduğunu gösteriyor. Yemeklerde kullanılan bu bitkinin bazı hastalıkların tedavisinde damar yoluyla da kullanıldığını biliyor muydunuz?

Türkiye’de özellikle kanser hastalarının tedavisinde kemoterapiyle birlikte, tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak zerdeçal kullanılıyor.

Zerdeçal’ın kanserin oluşumunu engellediğini, hem yayılmasının hem de büyümesinin önüne geçtiğinin söyleyen Medicana Hastaneler Grubu Onkoloji Koordinatörü  Doç.Dr. Mutlu Demiray, “En önemlisi de kanserde kemoterapi ilaçlarının etkilerini kat be kat artırıyor” diye konuşuyor.


Zerdeçal yani Curcumin’in kullanımıyla kanser arasında direkt ilişki tarif edildikten sonra bilim dünyasının dikkatini çektiğini söyleyen Mutlu Demiray, şu anda bu bitkiyle ilgili literatürde 7 bine yakın yayın olduğunu bunların 3 bin kadarının da kanserle alakalı olduğunu anlatıyor.

Nasıl kullanılmalı?

Zerdeçalın kemoterapinin etkinliğini artırırken aynı zamanda yan etkilerini de azalttığını söyleyen Demiray, kendi hastalarında bu bitkiyi nasıl kullandığını ise şöyle anlatıyor:

“Curcumindeki en önemli sorun ağızdan aldığınızda kana geçişinin çok az olması. Bu nedenle özel curcuminler geliştirildi. Bunlar standart curcuminlere oranla yaklaşık 30-50 kat daha fazla kana geçebilmekte. Bu ürünlerin kullanımı tedavi başarısını arttırmakta. Her yemeğinize her salataya da atabilirsiniz. Özellikle yemek yaparken yağın pişmesi esnasında zerdeçalı karabiberle birlikte kullanırsanız daha iyi kana geçmesini sağlarsınız. Yani Hintliler gibi kullanın. Tabi ki en güzel yöntem damardan uygulamak.”

Safra kesesinde taş olanlar dikkat!

Alzheimerdan, sedefe kadar pek çok hastalıkta yararı görülen zerdeçalın özellikle eklem
ağrılarında, göz iltihaplarında çok önemli yararları olduğunu söyleyen Demiray bir de uyarı yapıyor; “Safra kesesinde taş olan hastaların bu baharatı kullanırken dikkatli olmalı.”

Zayıflarken hangi ekmeği yemeli?

Zayıflarken ekmek yiyelim ama hangisini tercih edelim?

Yüzyıllardan beri en temel besin maddesi olan ekmek yemekten artık korkar olduk. Biraz şehir efsanesi şeklinde olan bu bilgi kulaktan kulağa yayıldı ve rejime başlayan diyete giren herkesin ilk vazgeçtikleri temel yiyecek maddesi ekmek oldu.

Ancak son yıllarda yapılan bir çok araştırma bunun tersini gösterdi ve ekmek aklandı.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya’nın hastalarında gözlemlediği yemeğin yanında pilav, makarna, börek yerine ekmek tercih edenler daha iyi ve daha nitelikli kilo kaybı sağlıyorlar.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya diyette ekmek tüketimi ile ilgili bilgi veriyor. 

Ekmeğin kökeni buğdaydan gelir. Buğday öğütülerek un elde edilir ve bu undan ekmek elde edilir. Ortaya çıkan un bazen ayrıştırılır beyaz ekmek olur, bazen tam buğdaydan ayrıştırılmadan yapılır tam buğday ekmeği olur, bazen ayrıştırılan beyaz una kepek ilave edilir kepekli ekmek olur, bazen çavdardan yapılır çavdar ekmeği olur, bazen mısırdan yapılır mısır ekmeği olur, bazen ekmeğin ruşeymi özel olarak eklenir ruşeymli ekmek olur, bazen tam buğday ununun içine çavdar, yulaf, kepek ve yağlı tohumlar katılarak ekmeğin besin kalitesi yükseltilir o zaman da çok tahıllı ekmek olur.Çocukların ekmek tüketiminde ise hepsinden dönüşümlü olarak kullanmak gerekiyor. Yine de en çok tercih edilebilecek olan tam buğday ekmeği,  çok tahıllı ekmek ve çavdarlı ekmeği oluyor.

Buğdayın yapısı incelendiğinde üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm buğday tanesinin kabuğu lifin ve posanın depo edildiği yer, ikinci bölüm buğdayın içinde buğdayın kendi beslendiği yer olan buğdayın özü anlamına gelen ruşeymi burada bütün vitaminlerin özellikle B vitaminler ve başta kalsiyum, demir, magnezyum, çinko, selenyum, krom gibi minerallerin de depo edildiği yer burası oluyor, buğdayın üçüncü bölümü de buğdayın içi yani endosperm denilen yeri oluyor. Burada da daha çok nişasta daha ve az protein içeren bölümüdür.

Işte buğday ayrıştırılırken kabuğu ve özü atıldığı için geriye, buğdayın içi olan daha çok nişasta ve daha az protein içeren bölümü kalıyor ve bundan beyaz ekmek yapılıyor. Buğdayın kabuğunda yer alan lifler atıldığı için tok tutucu özelliği azalıyor. Ruşeymi atıldığı için buğdayın tüm vitaminleri ve minerelleri kaybedilmiş olunuyor. Geriye sadece kalori içeren bölümü kalıyor. Hem daha vitaminsiz bir ekmek oluyor hem de daha az tok tutan daha çabuk acıktıran bir ekmek ortaya çıkıyor. Halbuki buğday ayrıştırılmadan tam kullanıldığında yani tam buğday ekmeği olarak yapıldığında buğdayın hem kabuğu hem özü kaybedilmemiş oluyor. Bu durumda ekmek daha besleyici ve daha tok tutucu özellik gösteriyor.

Bazen de beyaz una yani ayrıştırılmış una kepek ilave ediliyor ve ortaya diyetlerin vazgeçilmez efsanesi olan kepekli ekmek çıkıyor. Bu ekmekte ise; evet diyet lifi beyaz ekmeğe göre daha çok oluyor ancak vitamin ve mineral açısından tam buğday ekmeğinden daha fakir bir ekmek oluyor. Bir de kepek ekmek yemek demir eksikliği yapar, kalsiyumu düşürür gibi bir şehir efsanesi bilgisi var. Bu ekmeğin içindeki kepeğin yiyecekle birlikte vücudumuza giren demiri bağladığı ve vücuttan tarafından kullanılmaz hale getirildiği söyleniyor ancak son yıllarda yapılan araştırmalarda, kepekli ekmek mayalanarak yapıldığı zaman, mayalanma sırasında kepeğin bu demiri, kalsiyumu bağlayıcı özelliği olan fitatların parçalandığını ve kepek ekmeğinin bu özelliğinin de çok azaldığını artık biliyoruz. Tam buğday ekmeği kadar besleyici olmasa da kepek ekmeğinin de tok tutucu özelliğini göz önünde bulundurmakta fayda var.


İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya günlük yaşamda  beyaz ekmek yerine esmer ekmeği tercih etmenin faydalarını sıralıyor: 

1.      Zayıflarken çok yardımcıdır. Çiğnemesi beyaz ekmeğe göre daha zordur, çiğneme duygusunu tatmin edeceği için daha az yemeye neden olur.

2.      Esmer ekmek daha zor çiğnendiği için daha çok çiğnemek gerekir. Bu çiğneme sürecinde de leptin hormonu görevini tam yapar Nöropeptid Y düzeyini azaltır. Bu yollada iştahı baskılar.

3.      Posa bakımından zengindir. Posa mide bağırsak sisteminde şişerek daha çok doygunluk oluşturur. Aynı zamanda bu posa bağırsak da hacim oluşturduğu için bağısaklarda süpürge etkisi yapar ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etki gösterir.

4.      Esmer ekmeğin içindeki bu posa diğer yiyeceklerin ve kendisinin içerdiği şekerin kana karışmasını yavaşlattığı için daha uzun süre tokluk sağlar. Bu nedenle kişi çabuk acıkmaz.

5.      Ruşeymli ekmeğin ve tam tahıl ekmeğinin içindeki B gurubu vitaminler özellikle çocuklarda öğrenme ve kavrama fonksiyonunu geliştirir.

6.      Günlük tuz tüketimi konusunda dikkatli olunmalıdır. Çünkü günlük tükettiğimiz tuzun %32’si ekmekten geliyor. 100 gram ekmek, 1,5 gram tuz içeriyor. Günlük ortalama 4-6 gram arasında tuz tüketmek yeterli vücut için. Fazlasının kemiklerimiz için, damarlarımız için ve böbreklerimiz için zararlı olduğunu biliyoruz. O nedenle beraberinde ekmek tüketilen öğünlerde mümkünse yemeyi tuzsuz tercih etmek daha doğru olur. Bununla beraber tansiyon, kalp ve damar hastalarının, böbrek hastalarının ekmek yerken dikkatli olması gerekiyor. Mümkünse tuzsuz esmer ekmek seçmeleri daha doğru olur. (milliyet.com.tr)

Ketojenik diyet nedir?

Karbonhidrat bakımından fakir diyetlerden olan ketojenik diyet, birçok hastalığın iyileşmesinde de etkili.

Özellikle kanser hastalarının bu diyete uymaları halinde birçok olumlu sonuçla karşılaşıldığını belirten Medicana Hastaneler Grubu Onkoloji Koordinatörü Doç. Dr. Mutlu Demiray, “Diyetin en önemli özelliği de kanda yüksek şeker düzeyinin engellenmesi…Diyete uyan kanser hastalarında kanserli hücrelerin büyümesi ve metastaz yapmasının yavaşladığı gözlemleniyor. Ayrıca kemoterapi ve radyasyon tedavisinin daha etkili olması da söz konusu” diyor.Ketojenik diyet, son dönemlerde düşük karbonhidrat diyetlerinin tiryakileri sayesinde oldukça gündemde. Ketojenik diyetin tek özelliği karbonhidrat bakımından fakir diyetlerden olması değil. Tek amacı zayıflama olmayan bu mucize diyet birçok hastalığın iyileşmesine de yardımcı oluyor. Araştırmalar, özellikle kanser hastalarının bu diyete uymaları halinde birçok olumlu sonuçla karşılaşıldığını ortaya koyuyor. Ketojenik diyete uyan kanser hastalarında kanserli hücrelerin büyümesi ve metastaz yapmasının yavaşladığının gözlemlendiğini belirten Medicana Hastaneler Grubu Onkoloji Koordinatörü Doç. Dr. Mutlu Demiray, diyetin ayrıca kemoterapi ve radyasyon tedavisinin daha etkili olması gibi sonuçları beraberinde getirdiğini söylüyor.

Eğer kilo almak istiyorsanız, yağ miktarını özelliklede MCT miktarını arttırmanız,  kilo vermek istiyorsanız da yağ miktarını azaltmanız gerektiğini belirten Demiray,  “Ketojenik diyetin en önemli noktası; glukoz yani karbonhidrat tüketimini etkin bir şekilde kısıtlarken (maksimum 50 gram/gün), sağlıklı yağları ve proteinleri yeterli düzeyde almak.

Daha fazlasına ihtiyacınız yok. En önemli değişikliği, tabağın karbonhidratlarla doldurduğumuz tarafında yapıyoruz. Patates, pirinç, makarna, bal, pekmez, ekmek, pasta, börek ve her türlü unlu mamullerden uzak duracağız. Bunların yerine; düşük karbonhidratlı besinleri koyacağız” diye anlatıyor.

Ketojenik diyete uyum sağlamanın tahmin edilenden daha kolay olduğunu ve vücudun çok hızlı adapte olduğunu belirten Demiray,  “Yiyecekleri seçerken azıcık dikkat en önemli aşama. En önemli nokta vitamin ve mineraller açısından vücudun, eksiklik yaşamaması…” diye ekliyor.

DİYET NELER İÇERİYOR?

Ekmeksiz olur mu?

Bütün mesele ezberlerimizi bozmak. Yemeklerinizi ekmek olmadan tüketmeye başladığınızda çok daha lezzetli olduğunu fark edecek, yiyecekleri gerçek tatlarıyla alacaksınız.

Yağ, iyi kullanıldığında güçlü bir silaha dönüşür

Yüksek kalitede soğuk sıkılmış bitkisel yağlar, ketojenik diyette çok önemli yer tutar. Bu yağlar; en temel yağ asitlerini (özellikle omega-3) ve yağda eriyen vitaminleri (vitamin D) sağlarlar. Kenevir yağı, keten yağı, kolza tohumu yağı ve balık yağı en nitelikli olanlarıdır. Bu yağlar hava almamalı ve ısıtılmamalı. Salatalarda, özellikle lor peyniriyle, günlük besinlerinizi tatlandırmak için tüketebilirsiniz. Diyetinizde günde 4-6 gram omega-3 bulunmalı.

Süt şekerine dikkat edin

Günlük besinlerinizi seçerken süt şekerinin düşük olmasına dikkat ediniz. Özellikle yoğurt, lor peyniri ve türevlerinde, düşük kalorili yani yağı azaltılmış olan popüler adıyla “light” ürünlerde daha fazla süt şekeri ve şeker ilavesi vardır. Bu nedenle diyet ürünleri değil, normal yağ içerikli ürünleri tercih ediniz.

Kahvaltı da önemli

Peynir seçiminde tam yağlı olanları, eski kaşar ve alp peynirlerini tercih edin. Bunlarda karbonhidrat miktarı düşüktür. Özellikle meralarda beslenmiş hayvanların sütlerinden yapılmış olanlar, omega-3 ve vitamin-D açısından zengindir. Keçi peyniri, koyun peyniri ve tam yağlı krem peynirler diyet için iasebetli seçimlerdir. Düşük karbonhidratlı peynirlerden istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Soya ürünleri de iyi bir protein kaynağıdır. Soyalı ürünlerdeki karbonhidrat miktarına dikkat etmenizde yarar var.

Öncelikli tercihiniz et olmalı

Et alışverişlerinizde özellikle meralarda, serbest olarak beslenmiş hayvanların etlerini tercih etmeye çalışın. Bu hayvanların etleri hem lezzet, hem de pişme süresi yönünden çok farklı olması yanında, omega-3 açısından da oldukça zengindir. Hazır aldığınız salam, sosis gibi şarküteri ürünlerinde lezzetini arttırmak için şeker ilavesi kullanılır. Ürünlerin uzun raf ömrüne sahip olmaları adına kullanılan koruma maddeleri, sağlık yönünden zararlıdır. Mümkün oldukça bu tip ürünlerden kaçınınız.

Biraz da denizden gelen sağlığa mutfakta yer açın!

Yağlı, soğuk su balıkları; ringa, sardalye, uskumru, somon özellikle de çiftlik olmayanları, omega-3 açısından oldukça zengindir. Ketojenik diyet esnasında tüm et ve balık çeşitlerinden, ekmek katksına ihtiyaç duymadan tüketebilirisiniz. Bu etleri lezzetlendirmek ve besin değerini arttırmak için üzerlerine kolza tohumu yağı, zeytin yağı, palmiye yağı veya hindistan cevizi yağı gezdirebilirsiniz.


Minik atıştırmalıklar iyi gelir


Kabuklu kuru yemişler (ceviz, brezilya fındığı, macadamia cevizi gibi) ve yağlı tohumları (çekirdek, keten tohumu, kenevir tohumu, susam gibi) diyetinize ekleyebilirisiniz. Bunlar hem lezzet olarak farklılık sağlarken, kaliteli yağ asitleri açısından zengin oldukları için çok yararlıdırlar. Ancak tüm kuru yemişleri aynı kategoride değerlendirmeyiniz. Özellikle Kaju bu gruba girmez ve yüksek oranda karbonhidrat içerir. Keten ve kenevir tohumları özellikle omega-3 açısından zengindirler.

Sebzeleri keşfedin

Yeşil sebzeler (brokoli, ıspanak, kuşkonmaz, kabak, salatalık, lahana, ve yeşil fasulye) domates, çiğ havuç, tatlı olmayan biber ve tüm marul çeşitleri, etlerin yanında enfes ve son derece sağlıklı garnitürlere dönüşür. Nişastalı sebzeler mesela pişmiş havuç, bezelye, kuru fasulye, mercimek ve mısır kan şekerinizi çok yükseltir. Bu nedenle bu grup gıdalardan kaçınmalısınız.

Renkli, mayhoş meyvelere; evet! 

Meyveler, çok lezzetli ve vitamin deposu olmalarına rağmen dikkatli seçim yapmalısınız. Çünkü yüksek oranda glukoz ve früktoz ihtiva ederler. Ancak çilekgiller yani, çilek, böğürtlen gibi meyveler, hem düşük karbonhidrat içeriği hem de kanserle savaşan özellikleri nedeniyle çok önemlidir. Her gün az miktarda çilek ve benzerleri ile birlikte meyve tüketebilirsiniz. Ancak her porsiyon 6 gramı geçmeyecek şekilde olmalıdır. Konserve meyvelerden de kaçınmakta yarar var. Çünkü hem vitamin değerleri azalmıştır, hem de tatlandırılmışlardır. Ancak dondurulmuş meyveler tatlandırılmadığı için iyi bir tercihtir. Kuru üzüm, her türlü kuru yemiş ve meyve sularından kaçınmalısınız. Çünkü bunlarda konsantre şeker bulunur.

Çikolata yok mu?

Tamamen uzaklaşmanız gerekmez. Bitter çikolatalardan küçük parçalar halinde, haftada bir gün 3-4 gramı geçmeyecek şekilde yiyebilirsiniz. Çikolatanızı seçerken kakao oranı en az %80 olanlarını tercih ediniz.

Bol bol su içmek diyetin olmazsa olmazı

Günlük içtiğimiz su miktarı çok önemli. Böbreklerin sağlıklı olması, böbrek taşlarından korunmak ve oluşan ketonları uzaklaştırmak için günde 2-3 litre sıvı tüketilmeli… Sıvı tercihi özellikle su olmalı. Bitki çayları ve yeşil çay da olabilir. Fakat suyun yerine hiçbir şey konulamaz. Bitki çayları ile birlikte şeker kullanılmamalı.

Hangi içecekler tercih edilmeli?

Hazır satılan meyve sularını tüketmemelisiniz. Her türlü alkolsüz içecek, ice tea, limonataya izin yok. Alkol tüketmek istediğinizde, ki mümkünse alkol kullanmayınız, özellikle yüksek karbonhidrat içeriği nedeniyle biradan uzak durunuz. Kırmızı şarap tercih edebilirsiniz. Kırmızı şarap fitokimyasallar içerdiği için tercih edilebilir.

28 Ekim 2014 Salı

8 Dakikada Forma Girin!

Her sabah 8 dakikalık bir egzersiz ve doğru beslenme programıyla 4 haftada forma girmeye ne dersiniz? İşte Uzman Jorge Cruise'nin tavsiyeleri...

''Fazla kilolu olmaktan utanmanın ne demek olduğunu biliyorum çünkü yaşadım" diyen Jorge Cruise küçüklüğünden beri sağlıklısız bir hayat sürmüş: "Enerjim yoktu, her gün baş ağrıları çekiyordum ve ciddi astım rahatsızlığım vardı." Haftalarca mide ağrısı çeken, bol bol su ve bitki çayları içen, yemekyiyemeyen ve hızla kilo kaybetmeye başlayan Jorge Cruise, ağrısı artıp acilen hastaneye kaldırıldığında apandisitinin patladığını öğrenmiş. Bu olaydan sonra yeme alışkanlıklarını kökten değiştirmiş.

"Fazla süt ürünü ve kırmızı et yemeyi bıraktım, işlenmiş gıdalardan tam tahıllara ve sebzelere geçiş yaptım, bol su içmeye, soya ürünleri yemeye başladım. Bir gün baş ağrılarımın ve astımımın kesildiğini fark ettim. Kendimi sağlıklı ve enerjik hissediyordum" diyen Cruise şimdi insanların sağlıklı olmalarına ve bunu korumalarına yardım etmek istiyor. Jorge Cruise yaşamını başka insanlara en iyi ve en verimli kilo verme bilgilerini öğretmeye adamış.

Program nasıl uygulanacak?

28 günde kilo vermek ve ideal kiloya ulaşmak için mucizeler vaad eden "Sabahları 8 Dakika" programı üç temel kurala dayanıyor:
Heyecan formunuz

Sabahları 8 Dakika uygulamasından önce yapacağınız günlük "Uyanma konuşması"yla kendi iç motivasyonunuzu yaratacaksınız. Bu size yeni yaşam biçiminizi sevme konusunda kendinizi motive etmeniz için gerekli olan heyecanı sağlayacak.Bu konuşma sırasında kilo verme hedeflerinizi saptayın, bu kilolardan kurtulmak için yeni ikna yolları keşfedin. Kendinizi olumsuz düşünen birinden olumlu düşünen biri haline dönüştürün. Nefes alma şeklinizi değiştirerek gizli bir enerji kaynağı yaratın, hareketlerinizi değiştirmek için gözünüzde canlandırma gücünden yararlanın. Sahip olduğunuzu bilmediğiniz zamanı ortaya çıkarın, bir saniye içinde ruh halinizi düzeltin, özgüveninizi ortaya çıkarın. Ayrıca sabahları yapacağınız uyanma konuşmasına ek olarak programın bir başka öğesi de "Günlük". Bu bölümde; kaydettiğiniz ilerlemeyi, yaptığınız atılımları ve yaşamınızda sizi mutlu kılan şeyleri yazmak yeterli.

Fiziksel formunuz

Programın temelinde kendisini kanıtlamış "iki süper hızlı hareket" yer alıyor. Bunlar günde sadece 8 dakika zaman alıyor, fakat muhteşem sonuçlar veriyor. Bu iki güçlendirme hareketi, hergün metabolizmanızı hızlandırmanıza, form kazanmanıza ve yağlarınızı mümkün olduğunca etkili şekilde yakmanıza yardımcı oluyor.

Beslenme alışkanlıklarınız

Takip etmesi son derece kolay olan "yağ yiyin forma girin" beslenme programı kişide yemekten yoksun bırakılma duygusu uyandırmıyor. Bu programda, hemen her diyette söylendiği gibi, sadece omega yağlarını yemek zorunda değilsiniz. Yemeklerinizde her türlü yağı, hatta tereyağı gibi doymuş yağları bile kullanabilirsiniz. Ayrıca mısır yağı veya hoşlandığınız diğer yağları da kullanabilirsiniz. Sadece bunları az miktarda kullanmaya dikkat edin. Ama yine de unutmayın ki, omega yağlarını ne kadar fazla kullanırsanız, o kadar daha az yemek yiyecek, yediklerinizden keyif alacak, metabolizmanızı hızlandıracak, hastalıkları engelleyecek ve kendinizi daha mutlu hissedeceksiniz.Ketentohumu yağı kullanın

Ketentohumu yağı kullanmanız gereken yağların başında geliyor. Sabahları ekmeğinize reçel sürmek yerine, ketentohumu yağı kullanın (Bunun erimiş tereyağı olduğunu düşünebilirsiniz). Bu tostunuzun daha lezzetli olmasını ve kendinizi daha uzun süre tok hissetmenizi sağlayacaktır. Sebzelerinizin üzerinde sos kullanmak yerine öğlen veya akşam öğünlerinde bir çay kaşığı ketentohumu yağı kullanın.

Aşırı yemek yemenizi engellemek için akşam yemeğinden 1 saat önce bir çay kaşığı ketentohumu yağı karıştırılmış bir kase yağsız yoğurt veya soya yoğurdu yiyin. Pişirdikten sonra bir çay kaşığı ketentohumu yağı katarak çorbanızı daha doyurucu, yağ yakıcı bir dost haline getirin. Metabolizmanızı harekete geçirecek ve çorbanızın lezzetini artıracaktır. (mahmure)

Bakanlık yeni kara listeyi açıkladı

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, laboratuvar sonucu ile taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıda ve yemi üreten firmaları açıkladı. Bu kapsamda, laboratuvar sonucu ile kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten veya satan işletmelerin ürettiği ürünler belirlendi.

Bakanlık denetimlerinde, tereyağı ve yoğurtta bitkisel yağ; tulum peynirinde nişasta; esmer bulgur, fıstık ezmesi, kırmızı pul biberi gibi gıdalarda boya; kahvede ve enerji içeceğinde ilaç; dana kuşbaşı, dana kıyma, kebap, sucuk gibi ürünlerde kanatlı hayvan tespitinde bulundu.

Zeytinyağında başka bitkilerin yağı, balda mısır şurubu; bitkisel gıdalar ve vitaminlerde kimyasal ilaçlar tespit edildi.

Bakanlık söz konusu firmaların her birine 13 bin 304 lira ceza keserek, ürünlere el koydu.

Ayrıca söz konusu ürünleri üreten veya piyasaya arz edenler hakkında kamunun sağlığına karşı suçlar kapsamında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunuldu.


Bakanlığın uygunsuz bulduğu için toplatma kararı aldığı ve kamuoyuna ilan ettiği firmalar ve ürünler şöyle:

İşte açıklamada yer alan şirketler ve ürünlerde tespit edilenler:

Marka: Canpetek

Firma adı: Yılmaz Gıda Oto. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Ümraniye/İstanbul

Ürün adı: Süzme çiçek Balı Tespit: Balda protein ve ham bal delta C13 değerleri arasındaki fark, Balda protein ve ham bal delta C13 değerlerinden hesaplanan C4 şekerleri oranı

****

Marka: Selin

Firma adı: Güney Tüketim Malları Tic. Ve San. Ltd. Şti./İzmir

Ürün adı: Riviera Zeytinyağı Tespit: UV'de özgül soğurma, yağ asitleri kompozisyonu, ECN-42 farkı (tohum yağlarının tespiti

****

Marka: Sadıkoğlu

Firma adı: Sadıkoğlu İth. İhr. Gıda ve Orm. Ürn. Pas. Tur. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti./Mersin

Ürün adı: Esmer Pilavlık Bulgur

Tespit: Yapay Gıda Boyası Tespiti

****

Marka: Uçan Ayı 7/24

Firma adı: Y.E.S. Gaz. Bas. Yay. Öğ. Evi. Top. Alk. İçki ve Meş. Dağ. Paz. Tic. Ltd. Şti. Bandırma/Balıkesir

Ürün adı: Uçan Ayı 7/24 Enerji İçeceği

Tespit: İlaç Etkin Maddesi/Sildenafil Laboratuvar sonucu ile taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 26 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği 27 parti ürüne ait bilgiler şunlardır: Firma adı: Abide Kebap ve Lahmacun/Aksaray Ürün adı ve tespit: Dana Kıyma (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Yaylam Et - Narçin CAN/Bahçelievler/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Dana Kıyma (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Özfırat Gıda Tuhafiye Nalbur İnşaat Taahhüt ve Yemek San. Tic. Ltd. Şti./Sultanbeyli/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Pide Harcı (Dana Kıyma) (Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Koçlar Gıda Maddeleri Servis Hizmetleri Otomotiv İnşaat Makine San. ve Tic. Ltd. Şti./ Sultanbeyli/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Pide Harcı (Dana Kıyma) (Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Eyyüpoğlu Kebap Lahmacun Salonu- Musa ŞİRAN/ Sultanbeyli/ İstanbul

Ürün adı ve tespit: Lahmacun Harcı (Dana Kıyma) (Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Şişe Kıran Altın Kasap/ Keşan/Edirne

Ürün adı ve tespit: Kıyma (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Fermente Sucuk Karizma Beşler Et Gıda San. Tic. A.Ş./ Kağıthane/İstanbul

Marka: Beşler Gold Tespit: Kanatlı Eti Tespiti

****

Firma adı: Gamze Piknik -Nursel GEREDELİ/ Altındağ/Ankara

Ürün adı ve tespit: Köfte (Kırmızı Et) (Tavuk Eti Tespiti)

****

Firma adı: Tubelce Turz. Rek. Mat. Mer. Ve Taş. İşl. Dek. İnş. Tic. Ltd. Şti. (Melon Cafe)/ Altındağ/Ankara

Ürün adı ve tespit: Köfte (Dana Eti) (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Urfalı Kebapçım - İbrahim Halil ŞUVAK/Altındağ/Ankara

Ürün adı ve tespit: Lahmacun Harcı (Dana-Kuzu Kıyma) (Kanatlı Eti Tespiti)

***

Firma adı: Fettah Usta Döner Kebap - Savaş KAYAOĞLU/ Altındağ/Ankara

Ürün adı ve tespit: Adana Kebap Harcı (Dana Eti) (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Ustam Et ve Et Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Mad. Turz. Maden. San. ve Tic. Ltd. Şti./ Yenimahalle/Ankara

Ürün adı ve tespit: Kasap Köfte (Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Ankara Et ve Tavuk Dünyası - Bülent Öztürk Yenimahalle/Ankara

Ürün adı ve tespit: Dana Kıyma (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Nazar Et ve Piliç Reyonu Şarküteri -Sıdıka Ülker/ Anamur/Mersin

Ürün adı ve tespit: Kuşbaşı Et (Dana) (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: Elif Ocakbaşı Gıda ve Et Ürünleri İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti./ lüleburgaz/Kırklareli

Ürün adı ve tespit: Fermente Sucuk(Soya Tespiti)

****

Firma adı: Büyükkarıştıran Elif Marmara Et-Hacı Mehmet GÖKÜKARA/ Kartal/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Kasap Köfte (Kanatlı Eti Tespiti)

***

Firma adı: Öz Atak Et Galerisi/ Konak/İzmir

Ürün adı ve tespit: Dana Kıyma (Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Zeka Sucukları Et ve Et Ürünleri/ afyonkarahisar Isıl İşlem Görmüş

Ürün adı ve tespit: Sucuk (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: İtimat İhsan Koçkan Arısoy Kardeşler Canlı Hay. Al. Sat. Bes. ve Et Mam. Tic.Ltd.Şti./ Afyonkarahisar

Ürün adı ve tespit: Isıl İşlem Görmüş Dana Sucuk (Kanatlı Eti Tespiti)

****

Firma adı: İkbal Gıda İhtiyaç Maddeleri İmalat San. İç ve Dış Tic.A.Ş./ Afyonkarahisar

Ürün adı ve tespit:Isıl İşlem Görmüş Sucuk (Sakadat Tespiti) Marka: İkbal Geleneksel

****

Firma adı: Ton Ton Et- Emel ARI/ Zeytinburnu/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Dana Kıyma (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti)

****

Firma adı: Türker Gıda Et ve Süt Ürünleri-Ferdi Kara/ Denizli

Ürün adı ve tespit: Isıl İşlem Görmüş Sucuk (Dana Eti) (Kanatlı Eti Tespiti) Marka: Türker Sucukları

****

Firma adı: Ak Pınar Gıda Süt Hay .İml.İth.İhr.San.ve Tic.Ltd.Şti./ Akşehir/KONYA

Ürün adı ve tespit: Isıl İşlem Görmüş Sucuk (Dana Eti) (Kanatlı Eti Tespiti) Marka: Dört-Er

****

Firma adı: Örnek Aspava-Durna Aztekin / Altındağ/Ankara

Ürün adı ve tespit: Adana Kebap Harcı (Dana Eti) (Tavuk Eti Tespiti)

***

Firma adı: Mert Pide Börek Salonu- Kazım Karakaş / Üsküdar/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Kıymalı Börek Harcı (Dana Eti) (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti)

***

Firma adı: Gültekin Kebap Pirzola- Cabbar SERİN/ Çukurova/Adana Ürün adı ve tespit: Isıl İşlem Görmüş Dana Sucuk (Sakadat Tespiti) Laboratuvar sonucu ile taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 20 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği 25 parti ürüne ait (6 yoğurt, 13 peynir, 4 kaymak, 2 tereyağı) bilgiler şu şekilde:

Firma adı: Hisar Mandıra Süt Ürünleri Tarım Hayv. Gıda Nak. San. Tic. Ltd. Şti./Denizli Ürün adı ve tespit: Tam Yağlı Süzme Yoğurt (Bitkisel Yağ) Marka: Hisar

****

Firma adı: Aral Gıda San. Tic. Ltd. Şti./Kocaeli Ürün adı ve tespit: Yarım Yağlı Yoğurt (Bitkisel yağ)

Marka: Çağda

****

Firma adı: Gürler Süt ve Gıda Ürünleri Paz.Tic.Ltd.Şti/İzmir

Ürün adı ve tespit: Yoğurt(Bitkisel Yağ) Marka: Güryaşam

****

Firma adı: Ercanağa Süt Ürünleri Gıda Tarım Hayv. San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti./İzmir Ürün adı ve tespit: Yağlı Tava Yoğurdu (Bitkisel Yağ, Jelatin)

*****

Firma adı: Akgökseller Gıda Süt Mam. Tarım Ürün. C.H.O.T. San. Ve Tic. Ltd. Şti./Konya

Ürün adı ve tespit: Tam Yağlı Tulum Peyniri (Nişasta) Marka: Ballı Tepe

****

Firma adı: İzsüt Besicilik Tar. Gıda İth. İhr. San. ve Tic. Ltd.Şti./İzmir

Ürün adı ve tespit: Salamura Tulum Peyniri (Bitkisel Yağ)

****

Firma adı: Narin Süt ve Süt Ürünleri Gıda Paz. San. Tic. Ltd. Şti./Kayseri

Ürün adı ve tespit: Tam Yağlı Tulum Peyniri (Bitkisel Yağ) Marka: Narlıtepe

****

Firma adı: Birsen Güven Gıda San. ve Tic. A.Ş./Kayseri

Ürün adı ve tespit: Tam Yağlı Tulum Peyniri (Bitkisel Yağ) Marka: Kar-el, Yalçıntepe

***

Firma adı: Mutlu Tolga Gıda Petrol Tur. Tar. Hayv. Orman Ürün. San. ve Tic. Ltd. Şti./Afyonkarahisar

Ürün adı ve tespit: Tam Yağlı Tulum Peyniri (Bitkisel Yağ) Marka: Lazz Bakkal Marka: Çörek Otlu Taze Peynir

****

Firma adı: Beydamla Gıda Boya Kimy. Tarım ve Hayv. Oto. San. Tic. Ltd. Şti./Konya

Ürün adı ve tespit: Eritme Tulum Peyniri (Bitkisel Yağ)

Marka: Etka Eritme Peyniri, Dr. Tullum

****

Firma adı: Güngör Süt Ürünleri-Süleyman Güngör /Denizli

Ürün adı ve tespit: Peynir Karışımı (Nişasta)

Marka: Süleyman Güngör

****

Firma adı: Deligöz Engin Akdağ Süt ve Süt Ekipmanları Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti./İZMİR

Ürün adı ve tespit: Peynir Karışımı (Nişasta)

****

Firma adı: Günaydınlar Süt ve Süt Ürünleri Gıda Paz. San. Tic. Ltd. Şti./İstanbul

Ürün adı ve tespit: Süt Kaymağı (Bitkisel Yağ) Marka: Günaydın

****

Firma adı: Huzur Yoğurtçusu/ Fahri Öztürk/İstanbul

Ürün adı ve tespit: Kaymak (Bitkisel Yağ)

****

Firma adı: Sultan Süt Ürünleri ve Tüketim Mad. San. Tic. Ltd. Şti./İstanbul

Ürün adı ve tespit: Pastörize Kaymak (Bitkisel Yağ)

Marka: Sultan

****

Firma adı: Sütten Gıda Turizm İnş. ve Oto. San. ve Tic. Ltd. Şti./İstanbul

Ürün adı ve tespit: Süt Kaymağı (Bitkisel Yağ)

Marka: Sütseli

****

Firma adı: Tereyağcı Süt Ürünleri Üretim Gıda Paz. Tur. San. ve Tic. A.Ş./İzmir

Ürün adı ve tespit: Tereyağı (Bitkisel Yağ)

Marka: Ege Doğa

****

Firma adı: Baltaş Süt Ürünleri/Afyonkarahisar

Ürün adı ve tespit: Tereyağı (Bitkisel Yağ) Baltaş

CHAI çayının inanılmaz faydaları

Güney Afrika mutfağındaki baharat çeşitliliğini bilmeyen yoktur. Şimdi bu lezzetlerin en meşhurlarından biri olan CHAI çay ile buluşma zamanı. Peki nedir bu CHAI çayı?

Kanser oluşum riskini azaltır.

Kakule, tarçın ve zencefil antioksidan ve fitokimyasal içerikleri ile kanser önleyici özellikleri taşır. Düzenli kullanıldığı takdirde bağırsak ve mide kanseri riskini azaltıcı etki gösteriyor.

Soğuk algınlığını önler.

Özellikle soğuk kış günlerinde sıklıkla hastalanma gibi bir durumunuz söz konusu ise veya halsizliğiniz varsa içeriğindeki bileşenler ile bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz. Chai çayının içeriğindeki zencefil vücudun savunma sistemini destekliyor.

Adet dönemi ağrılarını hafifletir.

Chai çayındaki tarçın ve zencefil hormonları düzenleyerek adet dönemi sancılarında olumlu etki yaratır. Özellikle sıcak sütün içinde beklettiğiniz Chai çayı aromatik tadı sayesinde hem bu dönemlerde olan tatlı ataklarınızı da önleyecektir.

Metabolizmayı hızlandırır.

Doğru diyet tavsiyeleri ile birlikte Chai çayı içtiğinizde metabolizmanızı da hızlandırabilirsiniz. Bunu sindirim ve pankreatik enzimleri uyarıcı etkisi ile sağlar. Ayrıca tokluk hissi yaratması da daha az yemenize neden olur.

Diyabete karşı Chai çayı.

Düzenli kullanımında kan şekeri seviyesinde olumlu olacak değişimlere neden olur. Uzun dönemde Tip 2 Diyabetin önlenmesinde rol alabilir. Kısa vadede ise şeker isteğinizin azalması ile kan şekeri kontrolü sağlayabilirsiniz.

Şişkinliği azaltır.

Şişkinlik ve gaz şikayetleri yaşıyorsanız mide aktivitelerini düzenlemek ve sindirim sistemini düzenlemek için Chai çayını günde 2 fincan olacak şekilde deneyebilirsiniz.

Enerjiyi arttırır.

Kahve ve gazlı içecekleri içtikten sonra enerjiniz aniden yükseliyor ve akabinde hızla düşüyorsa Chai çayı ile enerjinizi yükseltmeyi deneyebilirsiniz.

Chai çayının faydalarından yararlanmak istiyorsanız doğru şekilde ve doğru miktarda tüketim yapmalı ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını devam ettirmelisiniz. Günlük olarak içeceğiniz ortalama 2 fincan Chai çayı size yeterli etkilerin oluşması için destek olacaktır. Unutmayın, hiçbir besin tek başına mucize yaratmaz…

Mucize antioksidan: Vişne suyu

Uzmanlar, içeriğindeki vitamin, mineral ve meyveye antioksidan özelliği veren ‘antosiyanin’ sayesinde vişne suyunu 7’den 70’e herkese öneriyor.

Bahar aylarında vücut direncini yükseltmek için uzmanlar bol miktarda sıvı tüketilmesini öneriyor. İçeriğinde bulunan A, E ve C vitaminlerinin yanı sıra bol miktarda antioksidan madde içeren vişne suyunu özellikle sonbahar döneminde tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, vişne suyunun vücudun direncini artırdığını, içindeki potasyum, kalsiyum ve fosforun da ateşli hastalıklara karşı bir kalkan oluşturduğunu belirtiyor.

Nuh Naci Yazgan Üniversitesi sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, yapılan araştırmalara göre vişne suyunun antioksidan özellikleriyle dikkat çeken üzüm suyu ürünleri ve bitter çikolata gibi bilinen ürünleri geride bıraktığını ifade etti. Prof. İnanç, şunları söyledi: “Vişne ve vişne suyu, içindeki yüksek oranda yer alan antosiyanin maddesi sayesinde çok iyi bir antioksidandır. Vişne suyu içinde bol miktarda bulunan antioksidan, gün içinde nefes alıp verirken bedene alınan toksit maddelerden arınmak için önemlidir. Belirlenen en yüksek antioksidan özelliğe sahip 50 besin arasında 14. sırada yer alan vişne suyunun tüketimi, bahar aylarında düşen direnci artırmak için de önemlidir.”

Vişne suyunun ayrıca çeşitli mikrop ve toksinlere karşı vücudu koruyucu etkiye sahip olduğunu belirten İnanç, “Mucize meyve vişne, ödemin atılmasını, mide ve karaciğerin düzenli çalışmasını da sağlıyor” dedi.

27 Ekim 2014 Pazartesi

60 yaş üstü için 'mucize' olabilir

ABD'de yapılan bir bilimsel çalışma, kakaodan elde edilen flavanol adlı maddenin yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan hafıza kaybı sorununu giderebileceğini gösterdi.

Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi'nden (CUMC) bilim adamlarının yaptığı araştırma, yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan hafıza kaybının beynin belirli bir bölgesindeki değişikliklerden kaynaklandığını ve besin takviyesini içeren bir müdahaleyle düzeltilebileceğini gösteren ilk çalışma olması açısından önem taşıyor.

NE KADAR FLAVANOL O KADAR İYİ HAFIZA

Taub Enstitüsü'nden Dr. Adam M. Brickman'ın başkanlığında yapılan araştırma, Nature Neuroscience adlı bilimsel derginin yanı sıra CUMC'un internet sitesinde yayımlandı. Yaşları 50 ila 69 olan 37 sağlıklı hasta üzerinde 3 ay süren araştırmada bir gruba günde 900 miligram yüksek flavanol, diğer gruba ise günde 10 miligramlık düşük flavanol içeren diyet uygulandı.

Araştırmanın sonunda yaplan 20 dakikalık şekil tanıma testinde, yüksek flavanol takviyesi alan grubun diğer gruba göre önemli ölçüde başarılı olduğu görüldü.

3 AY SONUNDA 30-40 YAŞ HAFIZASINA ERİŞTİ

Araştırma ekibini kıdemli üyesi Nöroloji Profesörü Scott. A. Small, bellek testine ilişkin yaptığı açıklamada, "Çalışmanın başında 60 yaşındaki kişilerin hafıza özelliklerini taşıyan katılımcıların hafızaları 3 ay sonunda 30-40 yaş hafızasına erişti" dedi. Small buna karşılık buldukları sonucun aynı araştırmanın daha geniş bir grup üzerinde tekrarlanarak teyit edilmesinin ardından bilimsel bir değeri olabileceği uyarısında bulundu.

Small tarafından daha önce yapılan araştırma, insan beynindeki gyrus dentatus adı verilen bölgede yaşlanmayla ilgili değişiklikler olduğu belirlenmişti. Ancak bu araştırma, yaşlanmaya bağlı hafıza kaybının bu değişikliklerin bir sonucu olarak mı oluştuğu konusu belirlenememişti.

Özel olarak geliştirilmiş beyin görüntüleme cihazlarının kullanıldığı yeni çalışmadaysa araştırmacılar daha önce farelerdeki gyrus dentatus bölgesindeki nöral bağlantıları geliştirdiği ortaya çıkarılan flavanol maddesinin insan beynindeki etkilerini yakından gözlemleme imkanına kavuştu.

Gyrus dentatus bölgesindeki kan hacmini yeni geliştirilmiş özle cihazlarla ölçerek yaptıkları araştırmanın sonucu hakkında bilgi veren Brickman, "Katılımcıların beyinlerini görüntülediğimiz zaman flavanol içeren içecekler tüketen katılımcıların beynindeki gyruz dentatus bölgesinin fonksiyonları üzerinde fark edilebilecek değişiklikler olduğunu gördük" dedi.

Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan hafıza kaybı, başta öğrenme ve insanların yeni tanıştıkları kişilerin adlarını veya anahtarlarını nereye bıraktıklarını hatırlayamaması olmak üzere yaşlandıkça kavrayış yeteneklerinde ortaya çıkan azalmalar olarak tanımlanıyor. Erişkinliğin erken evrelerinde ortaya çıkan bu normal durum 60'lı yaşlara kadar yaşam kalitesi üzerinde fark edilebilir bir değişiklik yaratmıyor. Hürriyet

24 Ekim 2014 Cuma

Kansere karşı her gün 1 avuç nar

Bereketin sembolü haline gelmiş olan nar meyvesinin gizemini çözmeye hazır mısınız?


Uzman Diyetisyen İpek Ağaca, mucize meyve narın insan sağlığı üzerindeki faydalarını belirtirken kansere karşı her gün 1 avuç narın tüketilmesi gerektiğini söyledi.

 En dayanıklı meyve

Nar, kabuğunun özel yapısı sebebiyle 4 – 6 ay kadar yapısını ve besin değerini koruyabilen nadir meyvelerdendir. 1–2 °C`de saklanmalıdır.

 Kansere karşı Nar

Yapılan pek çok araştırma, narın tümünden üretilen nar suyunun kırmızı şarap ve yeşil çaya göre 3 kat daha fazla antioksidan etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Meyve tanelerinin anti-tümör etkisi de dikkat çekmektedir. Bu bakımdan kansere karşı koruyucu özellik taşımaktadır.

 Sağlık üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmeyen meyve: Nar

 Nar, ishal diyet tedavisinde rahatlıkla kullanılabilir.

 Nar, içerdiği antioksidanlar sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir.

 Kolesterol ve kan şekerinin stabil durmasında olumlu etkileri gözlenir. Nar, kalp sağlığından korunmada da etkilidir.

Zayıflama diyeti yapanlar 1 avuçtan fazla tüketmemeli

Narın sağlık üzerinde fazlaca olumlu etkisi olması yanında; kilo kontrolüne dikkat eden kişiler narı dikkatli tüketmelidirler.

1/2 küçük nar (100 gr.) 75 kkalori enerji verir.

Yani 1 porsiyon meyveye denk gelen narın miktarı 1 avuç kadardır.

23 Ekim 2014 Perşembe

Bölgesel zayıflama çayı!..

Türk kadının genel problemi obezite değil, bölgesel yağlanma. Çevrenize şöyle bir bakın bel bölgesi ya da kalça bölgesinden sorunlu kadınlar görürsünüz.

Sözcü'de yer alan habere göre beli incecik olup, kalça bölgesi bedeninden büyük olanlar ne kadar uğraşırsa, uğraşsın forma da giremezler.

Özellikle kalça bölgesini eritmek için sadece egzersiz yapmak yetmez. Düzenli beslenmenin yanı sıra belli bitkisel gıdaları tüketmek gerekir. Örneğin rezene vücutta en çok kalça yağlarını eritir.

Formüller;
Eşit miktarda kuşburnu, rezene, sinameki, papatya, biberiye ve funda yaprağını karıştırıp çay gibi demleyin. Bu çaydan her sabah bir büyük bardak için. Kalçanızın hızla sıkılaştığını göreceksiniz. Bu çayın yanında bir adet ananas tüketmek, yağ yakınımızı hızlandırır.

Sonbaharda kilo alma derdine son!..

Mevsim değişiklikleri ile gelen bahar yorgunluğu, isteksizlik, metabolizma hızının yavaşlaması ile gelen kilo artışı yaşam kalitesini düşürüyor.

İHA'nın haberine göre sonbahar aylarında, bahar yorgunluğu ve daha çok uyuma isteğine bağlı olarak ister istemez meydana gelen enerji harcamasındaki azalma ile daha az egzersiz yapma gibi sorunlar oluşuyor. Aktivitenin iyice azaldığı bu aylarda uzmanlara göre Alınan kilolardan kurtulup, bir an önce zayıflamak isteyen insanlar bazen sağlığını tehlikeye atma pahasına yo-yo diyetlerle sağlıklarını bozabiliyorlar.

USA Rice Federation verilerine göre Amerikalı kadınların yüzde 50'si sürekli kilo alıp vererek yo-yo diyeti yapıyor. Bu durum uzun vadede kalıcı sağlık problemlerinin genç yaşta ortaya çıkmasına ortam hazırlayıcı olarak görülüyor. Kişiler doktor tavsiyesi olmadan kullanılan tıbbi olmayan yöntemlerle ve en düşük kalorili diyetler ile zayıflasalar bile edindikleri yanlış yeme alışkanlıklarına bağlı olarak tekrar kilo alımı ile sağlıklarına zarar veriyor.

Uzman Diyetisyen Nesrin Eriş'e göre vücut mevsimsel değişikliği fark ettiği anda aldığı enerjinin bir kısmını stoklamaya ve daha az yakmaya başlıyor. Eriş, "Özellikle ortam ısısının düşmesi ile vücut arasında bir denge kurulması gerekir. Vücut, daima kendi ısısını dengede tutabilmek için harcadığı enerjiyi de dengede ve kontrol altında tutmak zorundadır. Bu nedenle kortizol dediğimiz hormonun mevsimsel olarak sentez miktarları değişir. Bu hormon vücudumuzda yağ dokusunu arttırıp soğuğa karşı vücut sıcaklığımızı dengede tutmayı sağlar. Mevsimsel değişimlerde birkaç kilo kaybetmek normaldir fakat sürdürdüğünüz beslenme ve egzersiz programında bir istikrar yakalamanız sağlığınız ve metabolizma hızınız için önemli. Bu nedenle günlük 30 dakikalık bir yürüyüş ve öğle akşam yemeklerinde beslenme programınıza kattığınız bir salata size kilonuzu sabitlemenizde büyük kolaylık sağlayacaktır" dedi.

Uzman Diyetisyen Nesrin Eriş'in forma kalmak için tavsiyeleri ise şu şekilde; "Mutlaka sabah hafif bir kahvaltı yapın. Ara öğünlerde süt, yoğurt, meyve gibi besinler tüketebilirsiniz. Sabah kahvaltısı ve ara öğünden sonra mutlaka hafif bir öğlen yemeği yiyin. Bu öğlen yemeği yarım porsiyon sebze, 1-2 kaşık pilav, 1 çay bardağı yoğurt ve bol salatadan oluşabilir. Vücudun ihtiyacı olan pek çok vitamin ve mineral içeren pirinç, özellikle mevsim değişikliği dönemlerinde vücut dengesi açısından önemli rol oynar. Öğle yemeği ile akşam yemeği arasında hafif bir kahvaltı yerleştirin. Bu sizin çok aç olarak masaya oturmanızı ve gereksiz yere, çok hızlı besin tüketmenizi engeller.

Özellikle yeni çıkan taze sebze ve meyveler C vitamini açısından zengin besinlerdir, diyetinizde taze besinlere mutlaka yer verin.C vitamini açısından zengin kuşburnu, mandalina ve portakal gibi meyveler size enerji verecektir. Özellikle B1, B6, B12 ve A vitaminlerinden zengin besinler alınması gereklidir. Bu besinler ayçekirdeği, turunçgiller, muz, limon ve yeşil yapraklı sebzeler olabilir. Ayrıca; özellikle kuşburnu, kırmızı ve yeşil sivri biber, kivi, maydanoz ve rokada bulunan C vitamini miktarının, portakal, mandalina ve limonda bulunan C vitamini miktarından daha fazla olduğunu unutmamak gerekir."

21 Ekim 2014 Salı

Zayıflamak istiyorsanız besin intoleransınıza da baktırın!

Kilo vermek isteyip veremiyor musunuz? Yedikleriniz bir türlü hazmolmuyor, sizi rahatsız mı ediyor?

O zaman bazı gıdalara intoleransınız olabilir. Hayatı kolaylaştıran çözümler bütünü Back-Up’ın Sağlıklı Beslenme Danışmanı Cansu Tektunalı, besin intoleransı konusunda önemli bilgiler aktarıyor.

Doktor gözetiminde, Diyetisyen tarafından hazırlanmış diyet uygulamaları kişilerin günlük besin ihtiyacını karşılasa da, her gıda her insanda aynı etkiyi göstermeyebilir. Besinlerin sindirimi sırasında iyi çalışmayan bir bağırsak sistemi, bağırsak florasının veya mide pH’ının uygun olmaması, gıdanın sindirimi için gereken enzim yetersizliği gibi durumlar sebebiyle besin intoleransı oluşur. En çok yediğiniz besinler, sizde istemediğiniz etkiler gösterebilir.

Back-Up Sağlıklı Beslenme Danışmanı Cansu Tektunalı, “Bu tür durumlarda vücutta bazı reaksiyonlar görülebilir. Örneğin, düşük kalori ve yüksek su içeriğiyle bilinen, zayıflama diyetlerinde de çok kullanılan salatalık sizde, hazımsızlık ve şişkinliğe sebep olabilir.  Bu etkiyi gidermek için, enerji değeri yüksek, tatlı, karbonhidrattan zengin gıdalara karşı aşırı istek duyabilirsiniz. Sindirim sıkıntıları olan bir metabolizma, sağlıklı bir bireye göre çok daha yavaş çalışır. İyi çalışan bir metabolizma, yağ yakımını hızlandırarak, kilo almanızı zorlaştırır” diye bilgi veriyor.


Gıda alerjisi ve gıda intoleransının karıştırılmaması gerektiğini de belirten Tektunalı, ikisi arasındaki farkları sıralıyor: “Besin alerjisi; yiyeceğin içindeki proteinlerin sindirilemeyip vücutta yabancı madde olarak algılanması ve bağışıklık hücrelerinin saldırıya geçmesi sonucu oluşan hayati reaksiyonların tümüdür. Gıda yendiği an ortaya çıkar. Gıdanın içindeki katkı maddeleri de alerji sebebi olabilir. Besin intoleransı ise, besin kaynaklı yan etkinin 2 saat ve daha uzun süreden sonra görülmeye başladığı hayati olmayan;

•   Kronik Ağrı
•   Kronik kabızlık, ishal
•   Reflü, ülser
•   Gaz ve şişkinlik
•   Kronik yorgunluk
•   Migren
•   Hazımsızlık ve mide bulantısı
•   Romatizma
•   Ürtiker, kaşıntı

gibi şikayetler görülen bir durumdur”.

(Milliyet)

Yumurta tüketirken bunlara dikkat!

Toplumun her kesiminin en kolay ve ucuza tüketebildiği gıdalardan olan yumurtanın tüketiminde dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda uzmanlar uyarılarda bulundu.

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Trabzon Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı Sebahattin Yazıcı, bozuk yumurtaların tüketilmesinin alerjik reaksiyonlar, sindirim sistemi bozuklukları, hatta mikrobiyolojik sorunlara neden olduğunu söyledi. Dünyada 4 milyar dolarlık yumurta pazarında ilk sırayı 915 milyon dolarlık ihracatı ile Hollanda ilk sırayı alırken, , ikinci sırada ise 407 milyon dolar ile Türkiye’nin bulunduğunu vurgulayan Yazıcı “İhracatımız 2006-2013 yılları arasında 23 kat artmıştır. Yumurtanın üretiminden tüketimine kadar geçen süreçteki tüm aşamaların Türk Gıda Kodeksi standartlarına uygun olmalı. Doğrudan insan tüketimine sunulan kabuklu yumurta olarak tanımlanan 'A sınıfı' yumurtaların işletme ve kümes numarasının yumurta kabuğu üzerine damgalanması, bu yumurtaların ağırlık ve özellik sınıflarının etiketlerinde ürün adı ile aynı yüzde belirtilmesi gerekmektedir. Etikette ayrıca, son tüketim tarihinin de belirtilmiş olmalıdır. Yumurtanın döndürülerek hareket ettirilmesinde merkezden belirgin şekilde ayrılmaz ve yabancı madde içermemesi, yumurta içeriğinde gözle görülebilir embriyo bulunmamalı, yabancı koku içermemeli. Yumurta 5-12 derecede muhafaza edilmelidir. Etiketsiz ve 12 dereceden yüksek sıcaklıklarda satılan yumurtaların bozulma riskiyle karşı karşıya kalacağı unutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.

İNSANLARDAKİ HASTALIKLARIN YÜZDE 60’INDAN FAZLASI HAYVANSAL KÖKENLİ


İnsanlarda görülen hastalıkların yüzde 60'ından fazlasının hayvansal kökenli olduğunu, bunun yanında insan sağlığı açısından gıdaların ortaya koyduğu riskin yüzde 90'ının da hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklandığını vurgulayan Yazıcı “En önemli temel tüketim maddelerinden biri olan yumurtanın, alım gücü olan herkesin kolaylıkla ulaşabildiği bir hayvansal gıdadır. Sağlıklı tavuklardan elde edilmiş ve tekniğine uygun, hijyenik şekilde üretilmiş yumurta ürünlerinin paketlenmesi, muhafazası ve depolanması ile taşınması ve pazarlanmasının sağlanmış olması, bu hayvansal ürünleri sağlıklı kılar. Her türlü görsel olumsuzluğa rağmen toplumun büyük çoğunluğu tarafından göz ardı edilen bu duruma, denetimlerde dahi çok fazla dikkat edilmiyor. Satış şartlarının olumsuzluğunun yanı sıra bazen yumurtaların çatlak ve dışkıyla kirli olarak reyonlarda yer almaktadır. Tüm bu kuralsızlıkların sonucunda insan sağlığının tehlikeye girebilmektedir. Özellikle gelişme çağındaki çocukların hayvansal protein ihtiyacı yumurta ile karşılanabilmekte olup, hem çocukların hem de yetişkinlerin yumurta tüketimini göz ardı edilmemelidir” açıklamasını yaptı.

YUMURTA KIRILDIĞINDA TAVADAKİ GÖRÜNTÜSÜ NASIL OLACAK ?


“Satın alınan ve yemek için kırılan yumurtanın akının tavada 7 santimetre çapında jelimsi tarzda yayılması, sarısının ise 1-1.5 santimetre yüksekliğinde olması gerekmektedir” diyen Yazıcı, şu uyarılarda bulundu:
“Söz konusu şartlar iyi sağlanamadığında, kırılan yumurta tavanın dibine su tarzında düşer. Oysa kırıldığı zaman beyazının su gibi yayılmaması, sarısının kolayca patlıyor olmaması, yabancı bir koku içermemesi gerekir. Bunun tersi durumların tümü, yumurtanın gıda değerini tamamen kaybettiğini gösterir. Sağlıklı beslenmede günde 1 yumurta tüketildiği düşünüldüğünde, söz konusu şartlarda satılan ve tüketilen yumurtaların verilen ücreti karşılamadığı, gıda olarak satın alınan maddenin gıda değeri taşımadığı görülebilir. Bu şartlarda saklanan yumurtaların tüketilmesi halinde alerjik reaksiyonlar, sindirim sistemi bozuklukları, hatta mikrobiyolojik sorunlar yaşanabiliyor.” (milliyet)

Bamyanın 8 faydası!

Sofralarımızda sıkça yer almayan fakat çok farklı yararları olan bamyanın faydalarını sizin için araştırdık. İşte bamyanın bilinmeyen 8 yararı…


1.Çözünür ve çözünmez lifler içerir. Çözünebilir lif  metabolik toksinleri yok eder. Böylece kalp hastalığı riskini azaltır ve sindirim sistemi ile vücuttan dışarı zararlı toksinlerin atılmasını sağlar.

2.Ülseri önlemede önemli bir etkisi olan bamya, sindirim sistemindeki asidi nötralize eder.

3. Retinayı korur ve kataraktını önlemede büyük destek olur.

4.Stres ve depresyonu azaltırken, sinir sistemini korumaya da yardımcı olur.

5. İçerisinde bulunan C vitamini, güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturmak için önemlidir.

6. K vitamini güçlü kemikler inşa etmek ve kemik yapısını korumak için gereklidir. Kan pıhtılaşma proteinlerinin üretimi için önemli bir etkendir.

7. Demir, kalsiyum, manganez ve magnezyum gibi mineraller ihtiva eder.

8. Kilo vermek isteyenler bamyayı tercih edebilir. Bamya, içeriğindeki yüksek lif oranı sayesinde tokluk hissi yaratır.

Kansere karşı koruyucu kalkan 'kabak'

Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, kabağın birçok soruna iyi geldiğini belirterek, 'Özellikle akciğer kanseri, yemek borusu, gırtlak, mide, mesane ve prostat kanserlerine karşı koruyucudur' dedi.

Her yerde yetişebilen ve her mevsim bulunabilen kabağın, B1 ve C vitaminleri, potasyum ve fosfor mineralleri açısından zengin bir besin olduğunu ifade eden Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, “İçeriğinde bitkisel protein, nişasta ve çinko mevcuttur. Ayrıca lif yönünden de baş tacı bir besindir. Besin değerinin kaybolmaması için kabağı buharda pişirmek daha doğrudur. Kabak, çiğ olarak rendelenip salatalara da katılabilir” diye konuştu.


Kabağın sofralardan eksik edilmeyecek kadar değerli bir besin olduğunu kaydeden Enç, “Sindirimi oldukça kolay ve hafif bir sebze olması nedeniyle diyet yapanların mutlaka listelerinde olması gerekir. 1 fincan kabakta 20 kalori vardır. Bir çok kanser türüne yakalanma riskini de azaltır. Özellikle akciğer kanseri, yemek borusu, gırtlak, mide, mesane ve prostat kanserlerine karşı koruyucudur. İçeriğindeki bol lif sayesinde kabızlık problemini giderir. İdrar söktürür ve böbrek/mesane iltihaplarına iyi gelir. Basur ve prostat şikayetlerini en aza indirir. Kan şekeri ve yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcıdır. Sinirleri yatıştırır ve kan yapar. Kabakta bulunan C,E ve A vitaminleri de cildi temizler. Kabak ayrıca kırışıklara karşı da mücadele etmenize yardımcı bir besindir” şeklinde konuştu.

Narın kabuğu suyundan daha şifalı

İnsan sağlığına faydaları saymakla bitmeyen narın kabuğunun da değerli bileşikler içerdiği ve bu nedenle tüketilmesine önem verilmesi gerektiği bildirildi.


Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, narın bağışıklık sistemini güçlendirerek, başta kanser olmak üzere pek çok hastalıktan koruduğunu söyledi.

Nar suyunun genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruduğunu ifade eden Uslu, damar tıkanıklıklarını geriletme ve tansiyon düşürücü etkilerinin de bulunduğunu vurguladı.

Uslu, Türkiye'de nar kabuğunun hemen hemen hiç tüketilmediğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Narın kabuğu, meyvesi yendikten ya da suyu sıkıldıktan sonra çöpe atılmaktadır. Çin'de son yıllarda yapılan araştırmalar, narın kabuğunun, suyuna göre daha fazla oranda değerli bileşikler içerdiğini göstermektedir. Suyu adeta ilaç gibi sağlığımıza faydalı olan narın kabuğu, suyundan daha değerli bileşikler içermektedir. Nar kabuğu içinde bulunan ellagik asit, başta meme kanseri olmak üzere hemen hemen tüm kanser türlerini hem önleyici hem de iyileştirici faydalar sağlamaktadır."

Nar kabuğu, çay olarak tüketilebilir

Araştırmaların, nar kabuğunun kötü huylu kolesterolü azalttığı, beta hücrelerini artırarak diyabetli hastalara, kalp ve damar hastalarına suyuna göre çok daha önemli faydalar sağladığını gösterdiğini aktaran Uslu, "Nar kabuğunda bulunan ellagik asit antioksidan, antimutajen ve antikanser özelliklere sahiptir. Çalışmalar meme, yemek borusu, cilt, bağırsak, prostat ve pankreas kanserlerinde antikanser özelliğini göstermiştir" dedi.

Uslu, nar kabuğunun tüketilme yöntemine ilişkin ise şu bilgileri verdi:

"Gölgede veya 40-50 dereceyi geçmeyecek ortamlarda kurutulan nar kabukları daha sonra ufalanmalıdır. 100 gram kaynamış suya, 2 gram nar kabuğu atarak, yaklaşık 10 dakika kaynatıp suyu her gün çay olarak tüketilebilir. Böylece başta kanser, kalp ve şeker hastalıkları olmak üzere pek çok hastalıktan kendimizi korumuş oluruz. Kurutulmuş ve parçalanmış nar kabuklarını, kahve çekme makinesinde toz haline getirip, bir çay ya da kahve kaşığı tozu salata, peynir gibi gıdalarla da tüketebiliriz."

Özellikle şeker hastalarına, beta hücrelerini artıracak nar kabuğu tozunu tüketmeye özel çaba göstermeleri tavsiyesinde bulunan Uslu, "Genelde tüm meyvelerde olduğu gibi narın da en değerli yeri kabuğudur. Bir ilaç gibi içtiğimiz nar suyundan arta kalan kabukları da asla atmayalım ve başta kanser, şeker ve kalp rahatsızlığı olmak üzere hemen hemen tüm hastalıklardan korunalım" diye konuştu.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Elmanın faydaları

Elmanın faydalarına her gün yenisi ekleniyor. Şimdi bu faydalara genel olarak bakalım ki, her gün bir tane yemeyi unutmayalım.

Binlerce farklı çeşidi olan elmayı her mevsim yiyebiliyoruz. Elmayı soymadan yemeniz en makbulü çünkü kabuğunda çeşitli lifler ve vitaminler barındırıyor.

Dilara Koçak
bilgi@mezurasaglik.com.tr

Kolesterolü düşürmeye yardımcı olur: Bir orta boy elma, yaklaşık 4 gr. lif içerir. Çeşitli çalışmalara göre, günde iki adet orta büyüklükte elma yemek, kolesterol seviyesini yaklaşık yüzde 16 oranında düşürür. İçeriğindeki çözünebilir lif pektin, kötü kolesterolü (LDL)’yi düşürürken, iyi kolesterol (HDL) oranını yükseltir. Bir besinin iyi lif kaynağı kabul edilmesi için en az 2.5-3 gr. lif içermesi gerekir. Elmayı iyi lif kaynakları arasında sayabiliriz. Günde yaklaşık 25-40 gr.     arasında lif alımı önerilir, kadınlar için     25 gr. erkekler içinse 38 gr.’dan daha fazla lif tüketilmesi önemli.

Tok tutar: Elmanın içeriğinde bulunan lif, aynı zamanda uzun süre tok hissetmenizi sağlar. Bir büyük boy elma yaklaşık 95, ufak boysa 60 kaloridir. Fazla kalori almadan uzun süre tok kalmak kulağa oldukça hoş geliyor değil mi? Ancak elma yediğinizde daha fazla acıkıyorsanız üzerine tarçın ilave edebilir veya yanında biraz badem ya da ceviz yiyebilirsiniz.

Solunum sorunlarını önler: Haftada beş veya daha fazla elma tüketmek, içeriğindeki (özellikle kabuğunda bulunan) quercetin adlı anti-oksidandan sayesinde daha iyi akciğer fonksiyonu sağlar.  2007 yılında yapılan bir çalışmada, düzenli olarak elma tüketen kadınların çocuklarında astım gelişme riskinin daha az olduğu bulundu.

Griple savaşır: Elma, içeriğindeki  C ve E gibi anti-oksidan vitaminlerle bağışıklılık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı vücut direncini artırır. Bir orta boy elmadaki C vitamini yaklaşık 8 mg. kadar. Günlük alınması gereken C vitamini, erkek ve kadınlar için 90 mg. olduğu bilgisine dayanarak, bu değerin günlük ihtiyacın yaklaşık yüzde 12’sini karşıladığını söyleyebiliriz. Yaklaşan soğuk günler ve gribe karşı daha güçlü durmak için elmayı yanınızdan eksik etmeyin.

Diyabet riskini azaltır: ‘Amerikan Klinik Beslenme Dergisi’nde yayımlanan bir çalışmada elma, armut ve yaban mersininin içeriğindeki antosiyaninlerin tip 2 diyabet gelişimi riskini azalttığı bulundu. Araştırmacılar kırmızı, mor ve mavi renkli sebzeyle meyvelerin de aynı etkiyi gösterebileceklerini belirtti. Meyve çeşitliliği yaratmak için sofranızda bu renkleri bulundurun.

Beyin gücünü artırır: Elma, sinir hücreleri arasındaki bağlantıyı sağlayan asetilkolin artışını sağlar, böylece alzhemir gelişimini azaltarak hafızayı destekler. 2004 yılında yapılan bir çalışmaya göre, anti-oksidan bakımından zengin diyetler de aynı etkiyi gösterir.

Kanser hücreleriyle savaşır: 2004 yılında Fransız araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışmada, elmanın içeriğinde bulunan kimyasalların kolon kanserini önlemeye yardımcı olduğu bulundu.

2007’deki başka bir araştırmadaysa elmanın içinde bulunan triterpenoids adlı bileşenin akciğer, kolon ve meme kanseriyle savaşmaya yardımcı olduğu ortaya çıktı.

Ayrıca elmadaki çözünen ve çözünmeyen lifler, toksik maddelerin dışkıylaatılmasını sağlayarak kansere karşı koruyucu etki gösterir.

ELMALI TARiFLER
Fırında elma: Elmaları ortadan ikiye bölün, üzerine pekmez veya balla tarçın ilave ederek fırınlayın. Üzerine ekleyeceğiniz bir top light dondurmayla yiyebilirsiniz.
Tarçınlı elma çıtırı: İki orta boy elmayı çok ince şekilde dilimleyin. Fırın tepsisini yağlı kağıtla kaplayın ve üzerine elmaları dizin. Ayrı bir kapta 1 çay kaşığı tarçın ve 1 yemek kaşığı esmer şekeri karıştırıp meyvelerin üzerine serpin. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında yaklaşık yarım saat (meyveler çıtır hale gelene kadar) pişirin.

18 Ekim 2014 Cumartesi

Diyete dair en yeni bilgi!

Kilo verme konusunda bir efsane çürütüldü mü?..

Yeni Asır'da yer alan habere göre diyet yaparken hızlı kilo vermenin, kaybedilen kiloları daha çabuk almaya yol açacağı görüşünün doğru olmadığı ortaya çıktı. Avustralya'da bilim adamlarının araştırması, yavaş ve istikrarlı kilo verenlerin de hızlı zayıflayanlar gibi ilerde kaybettikleri kiloları aynı şekilde geri alabildiği sonucuna vardı. 200 obezin katıldığı araştırmada, gönüllüler 12 haftalık hızlı ve 36 haftalık yavaş kilo verme programına tabi tutuldu.

Yavaş kilo verme programına katılanların kilolarının yüzde 12,5'ni kaybettiği belirlendi. Hızlı kilo verme programına katılanların ise yüzde 12,5'ten daha fazla kilo kaybettiği ancak 3 yıl sonra her iki gruptakilerin verdikleri kiloların yüzde 71'ini geri aldığı görüldü. Ayrıca hızlı kilo verenlerin amaçlarına daha çabuk ulaştığı da belirtildi. Araştırmaya imza atanlardan Diyetisyen Katrina Purcell, dünya genelinde obezite tedavisinde yavaş ve istikrarlı kilo kaybının önerildiğini, hızlı kilo kaybının verilen kiloların daha çabuk alınmasına yol açtığının düşünüldüğünü ancak sonuçların bunun aksini gösterdiğini vurguladı.

Bu durumun hızlı kilo vermede uygulanan çok düşük kalorili diyetin daha fazla tokluk sağlamasından ve sınırlı yiyeceğin vücuttaki yağların yakımını artırmasından kaynakladığını belirten bilim adamları, ayrıca çabuk kilo vermenin kişileri diyete bağlı kalınması konusunda motive ederek daha iyi sonuçlar alınmasına yardım ettiğine dikkati çekti. Araştırmanın sonuçları "The Lancet Diabetes & Endocrinology" dergisine yayımlandı.

13 Ekim 2014 Pazartesi

Zayıflama Haplarının Tehlikeleri

Zayıflama hapları insan sağlığını tehdit ediyor. Uzun vadede nasıl yan etkileri olduğu resmi olarak bilinmese de, yapılan çalışmalar hapların kullanımının çeşitli rahatsızlıklara yol açtığını gösteriyor.

Obezite ve Zayıflama Hapları

    Obezite, ülkemizde ve dünyada insanların sağlığını tehdit eden ciddi bir hastalıktır. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ülkemizde obezite, yetişkin erkeklerde %20,5 ve kadınlarda %41 gibi oldukça yüksek oranlara sahiptir. Genel olarak, sadece estetik açıdan görüntü bozukluğu oluşturmasıyla bilinse de, koroner kalp rahatsızlıkları, hipertansiyon, diyabet, inme ve kanser gibi birçok tehlikeli hastalığa da sebep olabildiği unutulmamalıdır. Obezite, aşırı kilolu olma durumunun ötesinde,  sağlığı ciddi derecede tehdit eden bir hastalıktır.

Günümüzde insanlar, sedanter yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarından dolayı hızla kilo almakta ve aldıkları kiloları bir mucizeyle verebileceklerini düşünmektedirler.  Ancak sağlıklı kilo verebilmek için, kişinin iradeli olması ve uzman kişilerden destek alması yeterlidir. Hemen sonuca ulaşma kaygısıyla, aceleyle başvurulan yöntemler sağlığı olumsuz etkileyebilir.

Zayıflamak için kullanılan bu yöntemlerden biri, zayıflama haplarıdır. İnsan sağlığını hiçe sayarak, hiçbir yasal denetimden geçirilmeyen bu ilaçların kullanımı çok ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Örneğin, vücutta oluşan toksin ve yağları hızla dışarı atabilme özelliğine sahip olan kapsaisin, acı kırmızı biberin aktif bileşenidir. Kırmızı biber tüketimi, metabolik hızı artırarak yağ yakımını kolaylaştırır. Bu etkisinden dolayı doğal yoldan tüketilmelidir; fakat piyasada hiçbir denetimden geçmemiş olduğu halde, içeriğinde bu tarz kimyasalların olduğu iddia edilen zayıflama hapları satılmaktadır. Bu ilaçların, uzun vadede nasıl yan etkileri olduğu resmi olarak bilinmese de, yapılan çalışmalarda bazı zayıflama haplarının kullanımı sonrasında, kişilerde supraventriküler taşikardi, çarpıntı, halsizlik, göğüs ağrısı  gibi rahatsızlıklar geliştiği görülmüştür. Bu nedenle, bu hapların kullanımında son derece dikkatli olunmalıdır. Kalp rahatsızlığı, hipertansiyon, böbrek ve karaciğer yetmezliği olan bireyler ve hamileler ise, kesinlikle kullanmamalıdır.

Sonuç olarak, ideal kiloya ulaşmak için, kişi beslenme alışkanlıklarını değiştirmedikçe ve hayatına fiziksel aktiviteyi katmadıkça, hedeflediği kiloya ulaşmakta ve o kiloda sabit kalmakta güçlük çekecektir. (Dyt Muhittin Hızır / Milliyet)

Strese karşı ceviz

Yağ, protein ve vitamin yönünden zengin ceviz tüketiminin, stresi azalttığı belirtildi.

Ordu Üniversitesi (ODÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, cevizin asırlar önce krallara ikram edilen çok kıymetli ürünlerin başında geldiğini söyledi.

Cevizin çok faydalı bir yemiş olduğunu anlatan Karadeniz, cevizin çerezlik dışında günlük de tüketilmesini önerdi. Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklar için de oldukça faydalı cevizin taze tüketilmesini aktaran Karadeniz, şöyle konuştu:

"Ceviz, içerdiği yağ oranı, vitamin ve proteiniyle özel bir meyvedir. Cevizin kabuğu kırıldığında içinin beyne benzediği görülür. Dolayısıyla yapılan klinik araştırmalarda cevizin insan beyninde çok önemli bir eksikliği giderdiği tespit edilmiştir. Omega 3 bakımından özellikle beyne ve kalp damar hastalıklarına çok iyi geldiği bilinmektedir. Ceviz aynı zamanda bir diyet meyvesidir."

Cevizin hem yumuşaklığı hem de özel aromasıyla tatlı ve baklavalarda tercih edilen bir meyve olduğuna değinen Karadeniz, "Çerezlik olarak da ifade edilmektedir ancak biz artık cevizin temel gıda maddesi olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda endüstriyel bir ürün. O nedenle ceviz her an, her gün tüketilmesi gereken bir meyve olarak tanımlanmaktadır" ifadelerini kullandı.


"ÇOCUKLARIN BEYİN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLIYOR"

Cevizin yaşlıların tüketmeleri durumunda unutkanlığı azalttığını, çocuklarda ise beyin gelişimine katkı sağladığını belirten Karadeniz, "Cevizin taze olarak tüketilmesini öneriyoruz, kabuğunun kırılmasından sonra uzun süre raflarda bekletilmemesi gerekir. Kabuklu olarak saklanıp günlük taze tüketilmeli" dedi.


"STRESİ AZALTIYOR, AİLEYE HUZUR GETİRİYOR" 


Prof. Dr. Karadeniz, cevizin içeriğinin zengin olması nedeniyle tüketenlerin stresini azalttığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Cevizin içerdiği bileşenler sayesinde insanları stresten uzaklaştırdığı, ailede huzuru getirdiği ve kavgaları azalttığını bilmekteyiz. Bu, Amerikan bilim adamları tarafından da tespit edilmiştir. Bunların yanında cevizin suyunun içilmesi durumda ise kolesterolü düşürdüğü ve şekeri dengelediği bilinmekte. O nedenle ceviz günlük mutlaka tüketilmesi gereken faydalı meyve türlerinin başında gelmektedir. Yaşlı, genç ve çocuk demeden herkese ceviz tüketmelerini öneriyoruz." Milliyet

Gece kaçamaklarından pişman olmamanız için...

“Akşam saatlerinden itibaren inanılmaz acıkıyorum. Kendimi tanıyamıyorum, sabah hep pişmanlıkla uyanıyorum” diyorsanız yalnız değilsiniz. Bunun temelinde yatan faktörler ve çözüm önerilerini sıralayalım...

Takip ettiğim danışanlarım içinde “Sanki iki farklı insan gibiyim. Gün içinde hiç acıkmıyorum, her şey akşam başlıyor” diyen çok fazla kişi oldu. Eğer siz de benzer şikayetlerden muzdaripseniz, belki aşağıdaki ipuçları bu sorununuzdan kurtulmakta  faydalı olabilir. Kalorileri dağıtamıyor olabilirsiniz

Dilara KOÇAK

“Sabah aç hissetmiyorum, bu yüzden kahvaltı etmiyorum, böylece saat 14.00-15.00’e kadar kalori almadan kendimi tutuyorum ama gece yarısı iştah canavarım uyanıyor” diyenlerdenseniz, yaptığınız hata da çözüm de cümlenizin içinde saklı. Sabah kahvaltısında iştahlı olup gece iştahı köreltmek için öncelikle akşam yemeklerinizin boyutlarını sınırlandırın, birkaç gece atıştırmalıklara direnin, göreceksiniz ki sabah çok aç uyanacaksınız ve gün içinde dengeli seçimler yaptığınızda gece acıkmayacaksınız. Aç olmasanız bile, sabahları küçük de olsa bir şeyler yemeye özen gösterin. Kendinize, çocuklarınıza davrandığınız gibi davranın, onların nasıl öğün atlamalarına, kahvaltı yapmadan evden çıkmalarına izin vermiyorsanız, kendiniz için de aynısını uygulayın.

Reaktif hipoglisemi şikayetiniz olabilir
“Akşam yemeğinden sonra sanki hiç yemek yememişim gibi  1 saat içinde yeniden çok acıkıyorum ve tatlı yemeden duramıyorum. Üstelik yedikçe yiyesim geliyor” diyorsanız mutlaka endokrinoloji ve metabolizma uzmanı bir hekimle görüşmelisiniz. Doymak bilmeyen tatlı ihtiyacı ve kilo verememe şikayetleri genelde bu sonuçla birleşiyor.

Depresyonda olabilirsiniz
Aslında obez bireyler üzerinde yapılan çalışmalarda, bireylerin depresyon sebebiyle yedikleri için mi obez oldukları veya obez olma şikayeti sebebiyle mi depresyona girdikleri tam olarak belirlenemiyor. Ortak görüş, obeziteyle depresyonun sıklıkla bir arada görülmesi. İştah artışı ve kilo alımı depresyonun yaygın belirtilerinden. Ayrıca, depresyon için geliştirilmiş birçok ilacın yan etkisi de kilo almak olabiliyor. Depresyon ve kilo alımı kısır döngü haline geliyor. Sıkkınlık, yalnızlık, izole hissetme ve birçok farklı diğer duygusal sebepten dolayı yemek yediğinizde, kilo alıyorsunuz.

O zaman da daha depresif hissediyorsunuz ve kendi beden imajınızla mutlu olmuyorsunuz. Bu da sizin kendinizi daha rahat hissetmek ve bu olumsuz duygularla baş edebilmek için yemeklere yönelmenize yol açıyor olabilir. Bu durum özellikle birey kendiyle baş başa kaldığında yani aile, iş veya arkadaş ortamından koptuğu gece saatlerinde tıkınırcasına yemek şeklinde kendini gösterebiliyor.

Gece Atıştırmaları testi
Eğer aşağıdakilerden en az üçüne sahipseniz bu konuyu çözmek için bir terapist ve beslenme uzmanıyla görüşmenizde fayda var.

* Kişinin sabah kahvaltısında iştahı çok az ya da hiç yoktur. Sabah kalktıktan sonra saatlerce ilk öğünü erteler. Aç değildir ya da bir gece önce ne kadar çok yediğine üzülüyordur.
* Akşam yemeğinde yediklerinden daha fazlasını sonrasında yer.
* Günlük gıda alımının yarısından fazlasını akşam yemeğinden sonra yer. Gece atıştırmak için yataktan kalkabilir.

* Bu davranış kalıbı en az iki ay boyunca devam eder.
* Kişi yerken, kendisini asabi, kaygılı, üzgün ya da suçlu hissedebilir.
* Gece yarısı atıştırmasının stresle ilişkili olduğu düşünülüyor. Kişinin, özellikle geceleri ruh hali dengesiz olabilir

* Uykuya dalmada veya uyanık kalmada zorlanır. Sık sık uyanır ve atıştırır.
* Çoğunlukla karbonhidratlı besinler tercih eder.
* Gece yarısı atıştırmaları, oldukça kısa aralarla yapılan yiyeceklere saldırma şeklinde olmaktan çok, gece saatleri boyunca devamlı olarak yeme davranışına deniyor.
* Kişi bazen gece yediğinin farkında bile değildir, sabah uyandığında fark eder. (Milliyet)