31 Ağustos 2016 Çarşamba

Ödem attıran 10 müthiş öneri

Hepimizin kabusu ödemden kurtulmak aslında çok kolay


Ödem, vücut içindeki sıvının doku aralarında ve cilt altında birikmesiyle oluşuyor. Ancak birçok nedenle ortaya çıkabilen ödemle savaşmak o kadar da zor değil. Diyetisyen Şeyda Sular, diyet yapanların kabusu olan ödemi engellemenin püf noktalarını anlattı.

ÖDEMİ ENGELLEYEN 10 ÖNERİ

SU TÜKETİMİ: Günde en az kg başına 30 ml su tüketimi ödemin 1 numaralı düşmanıdır. Yaklaşık içeceğiniz 1.5-2 litre su vücudunuzda ödem oluşmasını engelleyecektir.

TUZ TÜKETİMİ: Günlük gereksinimden fazla alınan tuz size ödem olarak dönecektir. Dünya sağlık örgütü birçok hastalığı da tetikleyen tuz tüketimini günlük 5 gramın üstünde tutulmaması gerektiğini bildirmiştir.

MAYDANOZ: Maydanoz güçlü bir idrar söktürücüdür ve ödem problemlerinde sıklıkla kullanılır.Sizde sabah kahvaltınıza yada salatalarınıza ilave edebilir ekstradan bitki çaylarınızada bir tutam ekleyebilirsiniz.

ANANAS: Hem lezzetli hem de ödem atmanızda yardımcı harika bir meyve.İster kendisini tüketin ister probiyotik yoğurdun üstüne dilimleyin ama muhakkak ödem şikayetiniz varsa tüketin.

KARNONHİDRAT TÜKETİMİ: Aşırı karbonhidrat tüketimi özellikle beyaz un, şekerlemeler ve pirinç gibi glisemik indeksi yüksek olan karbonhidratlar yerine tam buğday,kepek ve yulaf gibi 
glisemik indeksi düşük karbonhidratlar vücutta oluşan ödemi azaltacaktır.

ALKOL TÜKETİMİ: Günlük aldığınız alkol miktarı ve sıklığı vücuttaki ödemi etkileyen bir unsurdur. Bunu göz önünde bulundurursak tüketim sıklığını ve miktarını olabildiğince azaltarak alkol tüketirken yanında içeceğiniz su ödemi minimuma indirecektir.

FİZİKSEL AKTİVİTE: Düzenli yapılan egzersiz vücuttaki sıvı dengesininde korunmasına ve düzenlenmesine yardımcı olmaktadır.Gün içinde yapıcağınız 30-45 dk tempolu yürüyüş ödem probleminizi azaltacaktır.

KİRAZ SAPI: Günlük hayatımızda çok fazla tükettiğimiz siyah çay ve kahve yerine bitki çaylarına yer vermeniz ödem probleminizi azaltacaktır.Özellikle iyi bir idrar söktürücü ve ödeme iyi gelen kiraz sapını tek başına ya da farklı bitki çaylarıyla karıştırarak tüketebilirsiniz.

MUZ: İçeriğinde yer alan potasyumla ödem atmaya yardımcı olan muza günlük beslenmenizde yer verebilirsiniz.1 adet küçük boy muzu 1 porsiyon meyve yerine tüketebilirsiniz.Kadınlar için günde 2 porsiyon,erkekler için günde 3 porsiyon meyve vitamin ve mineral açısından tüketilmelidir.

NAR: Yüksek lif içeriğiyle bağırsakların çalışmasına yardımcı olan nar aynı zamanda ödem atmaya da yardımcıdır.Şeker içeriğinden dolayı miktarı abartmadan günlük beslenmenizde yer verebilir salatalarınıza az miktarda ekleyerek renklendirebilirsiniz.

ÖDEM ATICI ÇAY TARİFİ

1 tutam mısır püskülü,1 tutam kiraz sapı,1 poşet yeşil çay,3-4 dal maydanoz,1 dilim limon,2 dilim zencefil,1/2 dilim ananası 500 ml suda 5 dk bekletin.Günde 2 fincan tüketerek ödem probleminizi engelleyebilirsiniz.

Çocuklara zorla yemek yedirmeyin

Çocukluk dönemindeki iştahsızlık ve yeme bozuklukları, %40 oranında 1 yaşına yaklaşan çocuklarda görülüyor. Çocukların az yemek yemesi ya da çok iştahsız olması, ailelerin en çok şikayet ettiği konuların başında geliyor. Bu durum karşısında ailelerin baskıcı tavırlar sergilemek yerine, sakin olması gerekiyor.


Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Gastroenterolojisi Bölümü’nden Doç. Dr. Selim Gökçe, çocuklardaki yeme sorunlarının çözümü için ailelere önerilerde bulundu.

Çocuğa zorla yemek yedirmek duygusal sorunlara yol açıyor

cnntürk'ün haberine göre: Anneler genellikle her yolu denedikleri halde çocuklarını beslemede başarılı olamadıklarını söyler. Çok az yediği, seçici olduğu, çoğu besini reddettiği, hiç acıkmadığı ya da açım demediği, masada oturmak istemediği, oyunla ya da televizyon karşısında beslendiği, kaşığı görünce ya da yemeği ağzına götürdüğünde öğürdüğü için şikayet eder. Ailelerin bu durum nedeniyle çocuğa baskı uygulaması ve yemek yemesi için zorlayıcı davranması, çocuğun duygu durumunu olumsuz yönde etkiler.

1 yaşına yaklaşan çocuklarda yeme bozuklukları görülüyor

Yemek yememe, 1 yaşına yaklaşan çocukların neredeyse 40’ında görülen bir durumdur. 1 yaşından itibaren çocukların büyüme hızları ve enerji ihtiyaçları görece azalmış, çevreye ilgisi artmış ve beslenme genellikle ikinci plana itilmiştir. Bu durum geçicidir, çocukların çoğu kısa sürede düzelir ancak %1-2’sinde yeme sorunları devam edebilir.

Ailelerin baskıcı tavırlarını terk etmesi gerekiyor

Yeme sorunlarının devam etmesinde sadece çocuğun mizacı ve özellikleri etkili değildir.
Ebeveynlerin baskıcı ve zorlayıcı olmaları, yanlış beslenme teknikleri de önemli rol oynar. Uygulanan yöntem ve davranışların geri çekilmesi, baskı ve zorlamanın ortadan kaldırılması yeme sorunlarının düzelmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.

Ebeveynlere önemli öneriler

-Çocuklar 3-4 saatlik aralıklarla beslenmelidir. Eğer fazla tüketiyorlarsa ara öğünde süt, meyve suyu gibi içecekler kısıtlanmalıdır. Çok su içiyorlarsa sadece susadıklarında su verilmelidir. Yemeklerden 1 saat önce sıvı gıdalar kesilmelidir.

-Çocuk başlangıçta az yiyebilir, 1 saat sonra biberon ya da anne sütü isteyebilir. Bir sonraki yemek vaktine kadar beklemesi sağlanmalıdır. Çocuklar değişen kurallara kolayca adapte olurlar.

-Çocuklara küçük porsiyonlar sunulmalıdır. İsterse daha fazla verilmelidir. Bu şekilde sosyal bir olaya kendisi de iştirak etmiş, zorlanmamış olacaktır.

-Çocuklar ebeveynlerin istediği kadar değil, tokluk hissedinceye kadar yemelidir. Yemek konusunda zorlanmamalı, ancak herkes yemeğini bitirinceye kadar masada kalması sağlanmalıdır. Çocuklar tokluğu hissedecek kadar sofrada kalmadıkları sürece tokluk hissini öğrenemezler.

-Yemekler 20-30 dakikadan uzun sürmemelidir. Uzun öğünlerin daha fazla yemeye belirgin bir katkısı yoktur. Olumlu yeme davranışının gelişmesine hizmet etmez, bir sonraki öğüne çocuğun acıkmış gelmesini de engelleyebilir.

-Ne kadar çok yediği ya da az yediğine bakılarak ödül vermek veya cezalandırmak önerilmez. Yemek asla bir performans olarak değerlendirilmemelidir. Çocuğun kendini kaşıkla beslemesine olanak vermeli ve bu şekilde kazanımları sözel olarak ödüllendirilmelidir.

-Beslenme sırasında televizyon kapalı olmalı, masada ve etraftaki oyuncaklar ve ilgi çeken şeyler kaldırılmalıdır.

-Çocukların beslenme araçlarını ve besini atması önlenmeli, büyük çocukların yemekle oynamaması sağlanmalıdır.

-Çocuklar konuşmayı çok severler. Eğer ebeveynlerinden uyarı alamazlarsa kendi sohbetlerini ve oyunlarını üretirler. Bu nedenle ne aşırı uyarıcı olmalı, ne de tamamen sessiz kalınmalıdır.

-Öğürme, kusma ve tükürme gibi reaksiyona neden olan besinler verilmemelidir.

-Yeni besinler için çocuğun denemek isteğini zamanı beklemek önemlidir. Çocuğun tabağına yeni besini koyup denemesini söylemek besin reddini artıracaktır. Çocuklar yemeğin denenmesinde kontrolün kendilerinde olmasını isterler.

-Yemek sırasında çatışmadan kaçınmalıdır. Yemekteki çatışma son bulursa bazı çocuklar rahatlar, kaygıları azalır ve hatta yeni besinleri kendileri denemek ister.

-Çocuklar tatlı yiyecekler ve şekerlemelere düşkündürler. Her öğünde olmamak kaydı ile diğer besinlerle beraber sunulabilir, hatta yemeğin başında da tüketebilir.

-Ailenin sevdiği yemekler çocukların yemeğe olan merak ve ilgisini artırır.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Çocuklarınıza kefir yedirmeniz için 10 neden

'Uzun yaşama iksiri' diye bilinen kefirin faydaları, çocuklarınıza sağlıklı büyümenin kapılarını açıyor


Zeka, kemik ve kas gelişiminden bağışıklık sistemini güçlendirmeye kadar pek çok faydası bulunan kefir, hormon dengesi için de çok gerekli bir besin. Bu mucizevi besini çocuklara sevdirmenin yollarını Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları- Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, anlattı.

Kefir, yıllar boyu Kafkaslarda sıkça tüketilen ‘uzun yaşama iksiri' olarak adlandırılan, uzun zamandır hayatımızda olan, bağırsakta bulunan zararlı bakterileri yok etmeye ve yararlı bakterileri korumaya yönelik de faaliyet gösteren mucizevi bir besindir.

İnek, koyun ve keçi sütüne karnabahar benzeri canlı organizma içeren kefir granülleri eklenerek elde edilir. Eğer uygun koşullarda saklanırsa yıllarca aktivitelerini korurlar. Kefir, kefir taneleri ile elde edilen etilalkol ve laktik asit fermantasyonlarının bir arada oluştuğu bir süt içeceğidir. Kefir tanelerinin boyutları 0,5-3 cm arsasında değişir ve fındık ya da buğday tanesi büyüklüğünde beyaz, beyaz-sarı arası renklerde küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir.

TAM BİR SAĞLIK DEPOSU

Kefir, vücudun temel fonksiyonlarında ve çeşitli faaliyetlerinde kullanılan mineraller ve esansiyel aminoasitler bakımından zengindir. Kefirde bol miktarda bulunan ve esansiyel amino asitlerden bir tanesi olan triptofan, rahatlatıcı ve sinir sistemini düzenleyici bir etkiye sahiptir. Ayrıca harika bir biyotin kaynağıdır. Biyotin, folik asit, pantothenic asit ve tüm B vitaminlerinin emilimini sağlayan bir B vitamini türevidir olup karaciğer, böbrekler ve sinir sisteminin düzenlenmesinde etkili rol oynar. Kefir, kalsiyum, fosfor ve magnezyumdan zengin olup sinir sistemi üzerinde rahatlatıcı etkisinin yanı sıra hücre gelişimi ve enerji ihtiyacının karşılanması için vücutta karbonhidrat, yağ ve proteinlerin en iyi şekilde kullanılmasına yardımcı olur. İştahsızlık, uykusuzluk, üst solunum yolu enfeksiyonları ve alerji gibi durumlara da iyi gelir. Kefir; B12, B1 ve K vitamini bakımından da zengindir. Bu vitaminlerin yeterli alınması durumunda cilt, böbrek, karaciğer ve sinir sistemine sayısız fayda sağladığı bilinmektedir. Kolaylıkla sindirilebilen besleyici bir süt ürünü olduğu için çocuklar, bebekler, hamileler, iyileşme dönemindeki hastalar, kabızlık ve sindirim sistemi problemi çeken insanlar için ideal bir içecektir.

ÇOCUKLARA KEFİR YEDİRMENİN YOLLARI

Çocuklar için önerilen günlük kefir miktarı bir yaşından sonra bir çay bardağıdır. İki yaşından sonra çocuklarda da tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi ne kadar yoğurt tüketiyorsa o kadar kefir tüketebilir. Kefiri tüketmeyen çocuklar için en iyi yöntem kefiri yemeklerin içine saklayıp vermektir. Kefirli sütlaç, çörek veya kek gibi.

KEFİRİN FAYDALARI

• Bebeklikten ergenliğe kadar; kemik, kas ve dişlerin gelişimi için gerekli olan vitamin, mineral ve protein desteğini sağlar.

• Bağışıklık sistemini güçlendirir ve enfeksiyonlara karşı direnci arttırır.

• İştah açar ve beslenmeye güçlü destek olur.

• İshale ve kabızlığa iyi gelir, kansızlığı önler.

• Görme yeteneğini güçlendirir.

• Yaraların hızla iyileşmesini sağlar.

• Zeka gelişimine önemli katkı sağlar.

• Astım ve allarjiye karşı direnç oluşturur.

• Büyümeyi hızlandırır, boy uzamasına ve sağlıklı gelişime yardımcı olur.

• Hormon dengesini sağlar, ergenlik dönemine pozitif etkinlik katar.

KEFİRLİ SÜTLAÇ TARİFİ

Sütü biraz azaltıp kefiri ekleyerek her türlü sütlü tatlıyı kefirle hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

-750 ml süt

-2 su bardağı kefir

-1 su bardağı şeker

-Küçük bir limonun kabuğu

-1/2 su bardağı pirinç

-1/2 paket vanilya

-2 çorba kaşığı pirinç unu

Yapılışı:

Pirinçler yıkanır, suyunu süzdükten sonra kısık ateşte 1 su bardağı su ile haşlanır. Süt, şeker ve vanilya ekleyip kaynatılır. Pirinç ununu 2 çorba kaşığı soğuk su ile karıştırıp, tencereye akıtarak ekleyin. Süt miktarı azaltıldığı için daha koyu bir kıvamda olabilir. Ocağın altı kapatılarak, soğumaya bırakılır, oda sıcaklığına geldiğinde kefir eklenip iyice karıştırılır. Kaselere boşaltıp soğuduktan sonra afiyetle yedirilir. Sözcü

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Selüliti tetikleyen yiyecek ve içecekler

Kadınların korkulu rüyası olan selülitin ana nedeni düzensiz, sağlıksız beslenme ile ortaya çıkar. Özellikle düzensiz ve sağlıksız beslenme deri altında yağ katmanları oluşumuna ve bu yağların düzensiz bir şekilde durmasına sebep olur.



1.Kırmızı et

Kırmızı ve beyaz eti mangal şeklinde pişirmek selülitin en büyük sebeplerindendir. Haşlanarak yenmesi en ideal beslenim türüdür.

2.Prinç

Yemeklerin vazgeçilmezi olan pilav, selülitleri doğrudan tetikleyen bir yiyecektir. Pirinç pilavı yemek yerine bulgur pilavı yemek daha sağlıklı ve selüliti tetiklemez.

3.Kızarmış sebze

Yağ ile beraber kızaran ve aşırı yağlı olan kızarmış sebzeler zararlıdır. Bunun yerine salata şeklinde veya haşlayarak yenmelidir.

4.Soslu gıdalar

Tüm sos ile bezenmiş gıdalar zararlıdır.

5.Margarin ve katı yağlar

İçerisinde çok fazla yağ bulunduğu için ciddi anlamda hem vücuda zararlı hem de selüliti tetikler.

6.Turşu

Turşular selülit oluşumunun en büyük sebeplerinden biridir.

7.Tuzlu gıdalar

Tuz vücuda zararlı olduğu için tüketilmemesi veya daha az tüketilmesi selülit oluşumunda etkilidir.

8.Kahve,çay,kola

Kafein bakımından aşırı zengin olduğu için selüliti tetikleyen ana unsurlardır. Mümkünse en az düzeyde içilmelidir.

9.Soda

Mideye yararı vardır. Ancak fazla kullanımlarda selülit problemini hızlandırır.

Dutun faydaları nelerdir?

Dut, A vitamini, K vitamini, B grubu vitaminleri, demir, potasyum ve fosfordan zengin. Anı zamanda antosiyanin, lutein, ksantin ve beta-karoten gibi önemli antioksidanların da kaynağı...



İster mor olsun; ister siyah veya beyaz... Dut, antioksidan içeriği çok yüksek olan çok sağlıklı bir meyve. Taze olarak tüketildiği gibi; kurutularak veya pekmezi yapılarak da tüketilen dut tam bir sağlık deposu.

Uzman Diyetisyen İpek Ağca Özger ‘Dut, A vitamini, K vitamini, B grubu vitaminleri, demir, potasyum ve fosfordan zengindir. Dut aynı zamanda antosiyanin, lutein, ksantin ve beta-karoten gibi önemli antioksidanların kaynağıdır’ diyor.

Bu özelliğinden dolayı birçok hastalığın tedavisinde ve cilt bakım malzemelerinde kullanılmaktadır. Yaklaşık 1 çay bardağı kadar dut 1 porsiyon meyveye eşittir.



Uzman Diyetisyen İpek Ağaca Özger dutun faydalarını şöyle sıralıyor.

Dut, içerdiği antioksidanlar sayesinde kansere yakalanma riskini azaltır.

Dut kan basıncının dengede tutulmasını sağlar, kanın pıhtılaşmasını engeller.

Dut kansızlığın giderilmesinde yardımcı olabilir.

Kan şekerinin dengelenmesini sağlar.

Karaciğer ve böbrekleri toksinlerden arındırır.

Soğuk algınlığı ve gribi önlemede etkilidir.

Karaciğer ve böbrekleri toksinlerden arındırır.

Soğuk algınlığı ve gribi önlemede etkilidir.


Limon yağ yakar mı?

Hemen hemen herkesin mutfaklarında yerini alan, sıklıkla tükettiğimiz limon suyunun faydalarının saymakla bitmediğini söyleyen Diyetisyen Melis Destereci, “Hiçbir besin mucize değildir, yağ yakmaz fakat bazı besinler vücuda yüksek derecede fayda sağlayarak ‘süper besin’ adını alır.Bunlardan bir tanesi de limon suyudur. Limon suyu içmek tüm vücudu alkalileştirir ve vücudun pH seviyesini dengeler. İçeriğindeki C vitamini sayesinde bağışıklığımızı kuvvetlendirerek vücuda direnç sağlar. 1 adet limonun suyu bile günlük C vitamini ihtiyacımızın yarısı karşılamaktadır. Kalp ve damar sağlığına karşı koruyucudur. Karaciğer dostudur, karaciğerde bulunan sindirim enzimlerini uyarır. İçerdiği antioksidanlarla kansere karşı koruyucudur” dedi.


Yemeklerden sonra yaşanan sindirim problemlerini ortadan kaldırmak için sade maden suyunun içine 1-2 limon dilimi ekleyerek sindirim sisteminin rahatlatılabileceğini anlatan Diyetisyen Melis Destereci, “Limon suyunda bulunan antioksidanlar eklemlerde iltihap birikmesi olan artritin neden olduğu eklem iltihaplanması ve eklem bölgelerindeki şişliği azaltmak için kullanılabilir.

Günümüzde daha çok yaşlılarda görülen, halsizlik, diş eti kanaması, geriye çekilen diş etlerinin sebebi ve askorbik asit eksikliği ile karekterize bir hastalık olan skorbüt tedavisinde C vitamini deposu olan limon suyunu tüketmek etkili bir çözüm olacaktır. İçerisinde bulunan C vitamini sayesinde dokulara esneklik sağlayan kollajen üretimini uyararak damar sertleşmesini önüne geçer.

İçerdiği antioksidanlar sayesinde damarlarda biriken, tıkanıklığa yol açan, zayıflığa sebep olan serbest radikalleri uzaklaştırarak kalp krizi ve felç riskini azaltır. Yanık, kesik, her türlü cilt hastalığına karşı etkili olup yaraların iyileşme süresini kısaltır” diye konuştu.

Kas, kemik ve böbreklere faydalı 

California Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada “sitrat” içeren limon suyunun böbreklerde kalsiyum birikmesini önlediği ve böbreklerdeki aşırı yükü azalttığı sonuçlarına varıldığını kaydeden Diyetisyen Melis Destereci, “Limon suyunun içerdiği fosfor minerali kemik sağlığını da olumlu yönde etkiler. spor yapanlar için yaşanabilecek kas ağrılarını hafifletmek ve vücuda kaybedilen vitamin ve minerali geri kazandırmak için spor sonrasında içeceklerin içine katılabilir ya da salatalarınıza rahatlıkla ekleyebilirsiniz” dedi.

Kimler limon tüketmemeli?

Diyetisyen Melis Destereci, limon tüketirken bazı noktalarda dikkatli olmakta fayda olduğunu dile getirerek şunları söyledi;

“Mide yanması, ülser ve reflü şikayeti olan hastalarda limonun asit özelliğinden dolayı tüketilmemelidir. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı vücuttan su atımına sebep olur bu nedenle beraberinde tükettiğimiz günlük su miktarına da dikkat etmeliyiz.

Peki limon suyu yağ yakar mı?

Araştırmacılar, bireylerin C vitaminini tüketimi ile vücut kitle indeksi arasında bir bağlantı olduğunu, yeterli miktarda C vitamini alanlarda daha düşük vücut kitle indeksi görülebildiğini söylüyor. Altını çizmemiz gereken konu şudur: C vitami içeren limon suyunun tek başına zayıflatıcı ve yağ yakıcı etkisi yoktur.

Ancak egzersiz ile birlikte tüketilen C vitamini yağ yakma metabolizmasını uyararak yağ oranımızda düşüş sağlayabilmektedir. Sonuç olarak yağlarımızdan kurtulmak istiyorsak düzenli egzersizi yaşam tarzı haline getirmeliyiz çünkü hiçbir besin tek başına bir çözüm değildir.”

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Açlık hissettiğinizde önce su içmeyi deneyin!

Yetişkinlerin açlık ve susuzluk hissini karıştırılmaması için susamayı beklemeden su içmesi gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Olcay Barış, bu iki hissin birbirine karıştırılabileceğine dikkat çekiyor.


Suyun kilo verme sürecinde kalori yakma konusunda da önemli bir role sahip olduğunun altını çizen Diyetisyen Barış, “Suyun iştah kontrolü açısından da büyük bir payı bulunuyor. Ayrıca, yeterli su içmek ödem oluşumunu engellediği için tartıda kişiyi rahatsız eden ani artışlar son buluyor” şeklinde konuşuyor. ‘Dengeli Beslen Harekete Geç’ Projesine rehberlik eden Uzman Diyetisyen Olcay Barış, suyun önemi ve sağlıklı zayıflama süreci dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Yetişkinlerin açlık ve susuzluk hissini karıştırılmaması için susamayı beklemeden su içmesi gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Olcay Barış, bu iki hissin birbirine karıştırılabileceğine dikkat çekiyor. Suyun kilo verme sürecinde kalori yakma konusunda da önemli bir role sahip olduğunun altını çizen Diyetisyen Barış, “Suyun iştah kontrolü açısından da büyük bir payı bulunuyor. Ayrıca, yeterli su içmek ödem oluşumunu engellediği için tartıda kişiyi rahatsız eden ani artışlar son buluyor” şeklinde konuşuyor. ‘Dengeli Beslen Harekete Geç’ Projesine rehberlik eden Uzman Diyetisyen Olcay Barış, suyun önemi ve sağlıklı zayıflama süreci dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

"İnsan vücudunun yarısından fazlasını su oluşturur ve su, besinlerin sindiriminden bedenimizdeki artıkların dışarı atılmasına kadar tüm faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlar. Hayatta kalmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için bu kadar büyük bir öneme sahip olan su, fazla kilolardan kurtulmaya da yardımcı olur. Su olmadan kalori yakmak mümkün olmaz. Aldığınız kalorileri kolaylıkla yakmak istiyorsanız suyu baş tacı etmelisiniz. Zayıflamanın ilk ve temel ilkesinin bol bol su içmek olduğunu unutmayın.”

Sağlıklı zayıflamanın kuralları

- Susamayı beklemeden su için. Su içmenin zamanı yoktur. Yemek öncesinde, sırasında, sonrasında her zaman su içmek için uygun zamandır.

- Öğünlerinizde az yağlı veya yağsız peynir, yoğurt, süt ile yağsız pişirilmiş ve yağları temizlenerek çıkarılmış tavuk, hindi, balık gibi proteinlerin yanı sıra tam tahıllı ekmek, yulaf, sebze, meyve, kuru baklagilller ve bulgur gibi iyi karbonhidratları karıştırarak yiyin.

- Uyandıktan sonra en kısa sürede kahvaltı yapın.

- Düzenli uyuyun.

- Hayatınızda egzersize yer açın.

- Şeker, mısır şurubu, beyaz un ve yağ oranı yüksek besinlerden uzak durun.

- İçeceklerden gelen kalorileri göz ardı etmeyin.

- Beslenmenizi çeşitlendirin. Tek tip beslenmek veya hep aynı besinleri yemek sizi kısır döngüye götürür ve besin yetersizliklerine neden olur.

- Hepsinden önemlisi azimli ve iradeli olun. Vücudunuzun yedek parçası yok, ona iyi bakmak zorundasınız. Sağlığınızı korumak, hastalıklardan kaçınmak ve yaşam kalitenizi yükseltmek için kendinize yapabileceğiniz en iyi yatırım doğru beslenmedir.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Türk kahvesi hangi kanser türlerinden koruyor?

Türk kahvesinin keyifli içimine bir de sağlığa olan faydaları eklendi


Toplumumuzda hemen herkesin günde en az bir fincan içtiği Türk kahvesi, kadınlara ve erkeklere çeşitli kanser türlerinde koruma sağlıyor. Diyetisyen Melis Destereci, Türk kahvesinin hangi kanser türlerine karşı koruyucu olduğunu şöyle anlattı.

YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR

Son yapılan araştırmalarda Türk kahvesinin DNA ve kanser hücresi ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Tümör hücrelerinin ve kanseroid hücrelerin gelişimini durduran Türk kahvesi, yaşlanmayı geciktiren, kanseri önleyen antioksidanlar bakımından oldukça zengindir. Bu antioksidanlar sayesinde vücutta antikanserojenik etki göstermektedir. DNA'da değişimlere, kansere ve fonksiyon bozukluklarına yol açan serbest radikaller Türk kahvesinin içinde bulunan klorojenik asit, kafeik asit, fitoöstrojenler, polifenoller ve kafein sayesinde vücuttan uzaklaştırılır ve kansere karşı savunucu rol oynarlar.

GÜNDE KAÇ FİNCAN İÇMELİ?

Sözcü'nün haberine göre, Her gün 2-3 fincan Türk kahvesi içildiğinde kanser riskini yüzde 13 oranında azaltır. Kadınlarda özellikle meme ve rahim, erkeklerde ise prostat kanserine karşı savaş açmaktadır. Günde 3 bardak Türk kahvesi tüketen bireylerde günde 1 bardak içenlere göre, ağız, yutak ve özofagus kanserlerine yakalanma oranı yüzde 30 daha düşüktür. Son yıllarda karaciğer kanseri, dünya çapında kanser ölümlerinde yüksek oranla en önemli kanserlerin başında gelmektedir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar bu hastalığın önemli ölçüde azaltılabileceğini göstermektedir. Türk kahvesi içenler daha az risk altındadır. Günde sadece 1 fincan Türk kahvesi ile karaciğer kanserine yakalanma oranını düşürebilirsiniz. Düzenli olarak tüketimi kolon kanseri riskini yüzde 25 oranında azaltmaktadır. Ayrıca günde 3 fincan Türk kahvesi içen kadınların hiç içmeyenlere göre bir başka kanser türü olan cilt kanserine yakalanma riski daha düşüktür. Sonuç olarak Türk kahvesinin yararını görebilmek istiyorsak günde 2-3 fincanı aşmadan, aşırıya kaçıldığında idrar söktürücü özelliği sayesinde vücudu susuz bırakabileceğini göz önünde bulundurarak, kanser hücrelerinin basit şeker dediğimiz sofra şekerinden beslendiğini unutmadan, en sağlıklı haliyle yani sade olarak tüketmeliyiz.

7 Ağustos 2016 Pazar

Aşırı kilo ‘beyni yaşlandırıyor’

Bir araştırmaya göre aşırı kilolu insanların beyinleri, zayıf akranlarına göre 10 yıl daha yaşlı görünüyor.



İnsan beyni, bilgiyi ileten kısım olan ak maddeyi zamanla, yani yaşlandıkça doğal olarak kaybediyor.

Cambridge Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma ise aşırı kilonun bu kaybı hızlandırdığını ortaya koydu.

Bir diğer deyişle 50 yaşındaki kilolu bir insan, 60 yaşındaki zayıf bir insanla aynı beyin yapısına sahip oluyor.

ORTA YAŞTA DAHA BELİRGİN

Cambridge Yaşlanma ve Nörobilim Merkezi’nde yapılan araştırmada 20-87 yaşlarındaki 473 kişi incelendi.

Kilonun beyindeki ak madde oranını ancak orta yaştan itibaren etkilediği görüldü.

Fakat bu farklılığın beynin işlevlerine nasıl yansıdığı henüz anlaşılamadı: Araştırmaya katılan kilolu ve zayıf gruplarda bilgi ve kavrayış açısından fark görülmedi.

Araştırmacılar şimdi kilonun örneğin demans gelişimini etkileyip etkilemediğini görmek için çalışmalarını sürdürmek istiyor.

Ekibin lideri Dr Lisa Ronan, kilonun mu beyni yoksa beynin mi kiloyu etkilediğini de henüz bilmediklerini söyledi.

Çalışmaya katılan bir diğer isim olan Profesör Sadal Farooqi ise kilo kaybı durumunda beyinde kaybolan ak maddenin yeniden oluşup oluşmadığını da ortaya çıkarmak istediklerini belirtiyor.

Zayıflamaya yardımcı olacak 8 uygulama

Fit olmanın sırları artık cebinizde...


Spor yapmaya karar verdikten sonra ihtiyacınız olan en önemli şeyler; motivasyon ve doğru yönlendirmelerdir. Bu konuda size yardımcı olacak ve hatta bir Olimpiyat sporcusu gibi antrenman yapmanızı sağlayacak uygulamalarla işiniz çok daha kolay.

iPhone, iPad veya Apple Watch'unuz varsa spor yapmaya hazırsınız. Dünyanın en başarılı fitness hocalarıyla spor yapabilir, motivasyonunuzun hep yüksek olmasını sağlayabilirsiniz. İşte sizi fit olma Olimpiyatlarına hazırlayacak 8 uygulama…

ClassPass – Tek başınıza spor yapmaktan sıkıldıysanız, Class Pass tam size göre. Sayısız dersi keşfedin ve sonraki antrenmanınız için bir dokunuşla rezervasyon yapın.

Komoot – Bu yazı dışarıda geçirin. Komoot, ne kadar uzaklaştığınızı ve ne kadar yolunuz kaldığını her zaman bilmeniz için offline haritalar, sokak sokak sesli yol tarifi ve sürekli ilerleme durumu güncellemeleri sunar. Tırmanış, bisiklet rotaları ve dağ bisikleti yollarına ilişkin önerilerde bulunabilir ve en iyi maceralarınızı paylaşabilirsiniz. Apple Watch ekranınızdan da gideceğiniz yön ve katettiğiniz mesafeyi takip edebilirsiniz.


Record by UA – iPhone ve Apple Watch'unuzdan kullanabileceğiniz Record by Under Armour sayesinde bir Olimpiyat sporcusu gibi antrenman yapın. Uygulama, fitness hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olmak için uyku, fitness, aktivite ve beslenme durumunuzu takip eder.

Noom Healthy Weight Loss Coach – Olimpiyat sporcularından ilham alıyor fakat günlük motivasyona mı ihtiyaç duyuyorsunuz? O zaman Noom'dan bir fitness koçuna ihtiyacınız var. Koçunuz, ilerleme durumunuzu uygulamada takip ederek hedeflerinize ulaşmanız için basit görevler verir.

Strava – Olimpiyatlarda Altın Madalya kazanmanın hayalini mi kuruyorsunuz? Arkadaşlarınızla yarışarak ve kendi rekorlarınızı kırmaya çalışarak Strava'nın puan cetvellerinde üst sıralara yükselin. Strava, koşularınızı ve bisiklet turlarınızı GPS aracılığıyla takip eder, gerçek zamanlı istatistiklerinizi görüntülemenizi ve ilerleme durumunuzu sosyal medyada paylaşabilmenizi sağlar.


YogaGlo – Harika bir yoga uygulamasıdır. Koşu, bisiklete binme, çapraz antrenman, dövüş sanatları, golf ve benzeri sporları tamamlayan özel dersler de içerir.

Sweat with Kayla – Bu yaz spor salonuna gitmeden biraz ter atmak mı istiyorsunuz? O zaman dünyaca ünlü kişisel antrenör Kayla Itsines'in geliştirdiği Sweat with Kayla uygulamasıyla minimum ekipmanla, hatta ekipmansız 28 dakikalık hızlı antrenmanlarla idealinizdeki bikini vücuduna ulaşın.
Freeletics – Her yerde yapabileceğiniz vücut ağırlığı egzersizlerine odaklanın. Sözcü

5 Ağustos 2016 Cuma

Ayran aşı çorbasının 8 faydası

Yaz aylarında seve seve içtiğimiz soğuk ayran aşı çorbası, hem serinletiyor hem zayıflatıyor. İşte diğer faydaları...


Kilo vermeden sindirimi kolaylaştırmasına kadar pek çok faydası olan bunaltıcı havalarda sağlıklı bir serinlik veren ayran aşı çorbası, zengin besin içeriğine sahip. Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, ayran aşı çorbasının muhteşem faydalarını anlattı.

Öçal günde iki kase tüketilebileceğini belirterek “Ayran aşı çorbası sıcak yaz günlerinde hem serinlemek hem de doygunluk sağlamak adına harika bir çorba alternatifi. Ayran aşı çorbası içinde bulundurduğu yoğurt, nohut ve buğdayla yüksek protein, lif ve kalsiyum ile besleyici değeri yüksek, hem diyet yapanların hem sağlıklı beslenenlerin hem de gelişme çağında olan çocukların faydalanabileceği bir besin” dedi.

Kemik ve diş sağlığını destekliyor

Yoğurt sayesinde içerdiği kalsiyumla kemik ve diş sağlığını destekliyor. Ayrıca ileriki yaşlarda kemik yoğunluğunun azalmasının önüne geçiyor. Eğer besinlerden yeterli kalsiyum alınmazsa, kemiklerdeki kalsiyum azalıyor ve vücut gerekli kalsiyumu kemiklerden sağlıyor. Bu da ileriki yaşlarda kemik erimelerine yol açıyor. Ayran aşı çorbası ise adı üzerinde içerdiği yoğurt sayesinde kemik gelişimine destek oluyor.

Kilo vermeye yardımcı oluyor

İçerdiği kalsiyum ile yağ yakımına destek olarak, kilo kaybına yardımcı oluyor. Yapılan çalışmalar yetersiz kalsiyum alanlarda özellikle karın bölgesi yağlanmasının arttığını gösteriyor. Kalsiyum enerji dengesinde görev alan en önemli minerallerden biri. Diyette alınan yağların emilimini azaltarak, bağırsaklardan atılımını kolaylaştırıyor. Yapılan çalışmalar günde 1500 mg kalsiyum tüketenlerin 3 yıl sonunda yağ depolarında yüzde 5-6 azalma olduğunu ortaya koyuyor. Ancak her şeyde olduğu gibi ayran aşı çorbasının da aşırısı zararlı.


Kanserden korunmaya fayda sağlıyor

Ayran aşı çorbasında kullanılan tahıllar protein içeriyor. Bitkisel proteinler, en az hayvansal proteinler kadar değerli ve özellikle vejetaryenlerin protein ihtiyaçlarını karşılamak için mutlaka günlük beslenmede yer verilmesi gerekiyor. Bitkisel protein kaynakları içerdiği fitokimyasallar, antioksidanlar ve lifler sayesinde, kötü kolesterolün düşürülmesine destek olurken, kanserden koruyucu rol de oynuyor. Ayran aşı çorbasındaki buğday ve nohut dışında, diğer kurubaklagil ve tahıllar da bitkisel protein içeriyor.

B vitamini sayesinde hafızayı güçlendiriyor

İçerdiği tahıllar B grubu vitaminlerinden zengin. Özellikle enerji metabolizmasında rol oynayan B1 vitamininin en önemli kaynağı. B1 vitamini, vücuda alınan karbonhidratın yakılarak enerjiye dönüşmesini sağlıyor. Ayrıca kas ve dolaşım sistemi için de oldukça önemli. Yetersizliği durumunda dikkatsizlik, halsizlik ve hafıza zayıflığı görülebiliyor.

Kötü kolesterolü düşürüyor

Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal “Ayran aşı çorbası yüksek lif içeriği sayesinde bağırsaklardan yağ emilimini azaltarak kolesterolün düşürülmesinde faydalıdır. Çözünebilir lifler vücut tarafından sindirilemediği için ince bağırsağa gelerek jel halini alırlar. Burada oluşan jel yapı kolesterolü içine alarak, kolesterol ve ince bağırsak dokularının temasını önler. Böylelikle kolesterol ince bağırsaktan geri emilemeden lifle beraber vücuttan atılır” diyor.

Hazımsızlık ve kabızlığı önlüyor

Kabızlık şikayeti olanlarda, bağırsak hareketlerinin hızlanmasına yardımcı olarak kolay dışkılamaya destek oluyor. Yoğurttan elde edilen ayran aşı çorbası, yoğurdun içerdiği bakteriler sayesinde bağırsak florasının düzenlenmesinde rol alıyor. Bağırsak florasının düzenlenmesi hazımsızlık, kabızlık gibi bir çok bağırsak rahatsızlığının giderilmesini sağlıyor.

Bağışıklığı güçlendiriyor

İçeriğindeki yoğurdun probiyotik etkisiyle beraber bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve vücudun hastalık ve enfeksiyonlara olan direncini artırıyor. Kötü beslenme, stres, sık antibiyotik kullanımı, toksik öğelere maruz kalma gibi birçok etken bağırsaklardaki dost bakterileri etkileyerek sayıca azalmalarına neden oluyor. Bağışıklık sistemimizin yüzde 70'i bağırsaklar tarafından yönetiliyor. Bu yüzden sağlıklı bir bağırsak florası hem bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor hem de bizi hastalıklara karşı koruyor. Ayran aşı yapımında kullanılan yoğurt ise en büyük probiyotik kaynaklarından biri.

Çocuklarda büyümeye katkı sağlıyor

Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal “Ayran aşı vitamin, mineral, lif ve proteinden zengin olduğu için besin değeri oldukça yüksek bir gıdadır ve özellikle çocuklarda büyüme ve gelişmeye destek olmaktadır. İçerisindeki yoğurt, nohut, buğday gibi besinlerle çocukların bağışıklık sistemini, kemik – diş sağlığını, bağırsak sağlığını destekler ve sağlıklı gelişimlerinde destek olur” diyor.

Vişnenin 10 muhteşem faydası

Alzheimer'dan kolon ve prostat kanserine kadar pek çok hastalığa karşı koruyan vişne bel yağlarını da eritiyor.


Diyetisyen Melis Destereci, diğer meyvelere oranla daha düşük glisemik indekse sahip olan vişnenin vücuda birçok faydası olduğunu belirtti.

DİYABETLİLER İÇİN İYİ BİR ARA ÖĞÜN

Dermatec Polikliniği Diyetisyen Melis Destereci, “Görünümü ile kiraza benzeyen vişne meyvesi tadının daha ekşi olması ve kiraza göre daha düşük kaloriye sahip olması ile bilinmektedir. Vişne iyi bir antioksidan kaynağı olmakla birlikte vücuda bir çok faydası bulunmaktadır” dedi.

Diyabet hastalarının vişneyi tercih edebileceğini belirten Destereci, “Vişne düşük glisemik indekse sahip olması sebebi ile kan şekerinde ani yükselişe sebep olmaz, bu yüzden diyabetikler için iyi bir ara öğün alternatifidir” ifadelerini kullandı.


VİŞNENİN FAYDALARI

Melis Destereci,
“Vişne iyi bir melatonin kaynağıdır uyku problemi yaşayan kişilerde melatonin hormonun düzenlenmesine yardımcı olur. Bu sayede vücudun biyolojik saati dengelenmiş olur.

Bel çevresi yağlanması için tüketilmesi uygundur.

Kalp-damar hastalıklarına hastalıklara karşı koruyucudur ve kan basıncını dengeleyerek kalp krizi riskini azaltır.

Kırmızı ve mor renklerde bulunan antioksidan özellik taşıyan ‘antosiyanin' seviyesi ile serbest radikallere karşı savaşarak vücudu toksinlerden arındırır, cildin daha parlak ve genç görünmesine yardımcı olur.

Beyin hücre duvarında antioksidan koruması sağlayarak hafızayı korur. Özellikle Alzheimer hastalığına iyi gelen bir besindir.

İltihap ve ödem azaltıcı etkiye sahip olduğu için eklem kireçlenmelerinin önüne geçer.

Üre ve ürik asit seviyesini azalttığı için gut hastalığına karşı koruyucudur.

LDL dediğimiz kötü kolesterolü düşürücü etkisi vardır.

İyi bir A, C ve E vitamini kaynağı olmakla beraber içinde potasyum, fosfor, kalsiyum, sodyum minerallerini de bulundurmaktadır.

Tümör hücrelerini baskılayarak özellikle kolon ve prostat kanserine karşı koruma sağlar” dedi


VİŞNELİ SORBE TARİFİ

Melis Destereci, son alarak sözlerini yaz mevsiminde hafif tüketebilinecek ve ferahlık sağlayan vişneli sorbe tarifi ile sonlandırdı.

Vişneli sorbe tarifi için malzemeler

-2 tatlı kaşığı toz tatlandırıcı

-1 su bardağı su

-1 adet limonun suyu

-3 su bardağı vişne

HAZIRLANIŞI

Öncelikle tencereye 1 su bardağı su ve tatlandırıcımızı koyup şerbet kıvamına gelinceye kadar kaynatalım ve soğuması için bir kenara bırakalım. Vişnelerini çekirdeğinden ayırıp rondoya koyalım ve püre haline gelene kadar rondomuzu çalıştıralım. Soğuyan serbetimize limon suyunu da ekleyerek püre haline gelmiş vişnelerimizin üzerine ilave edelim. İçinde kalan püreleri süzgeç yardımıyla alıp, karışımın pembe köpüğünü de kaşık yardımıyla alıp attıktan sonra karışımımızı kalıba döküp dolaba koyalım, 2 saat sonra karıştırıp tekrar dolaba koyalım ve donduktan sonra ister kesme şeklinde isterseniz dondurma kaşığı yardımıyla servise hazır” şeklinde konuştu. Sözcü

2 Ağustos 2016 Salı

Hamilelik sırasında ve sonrasında nasıl beslenmeli?

Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan, gebelik döneminde ve sonrasında mutlaka yenmesi gereken besinleri sıraladı.


Gebelikte ne kadar kilo almalı, doğumdan sonra ayda en fazla kaç kilo verilmeli, bu dönemlerde kadınlar neler yemeli? Bütün bu soruların cevabını Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan verdi.

Bebek bekleyen anne adaylarının bu süreçte ortalama 10-12 kilo alması gerekiyor. Ancak gebelik kilolu iken başlamışsa, 7-8 kilo alınması yeterli bulunuyor. Gebelikte alınan kiloların doğum yaptıktan sonra doğru şekilde verilmesi ise hem anne hem de bebeğin sağlığı için önem teşkil ediyor. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan, anne adaylarına doğum sonrasında sağlıklı kilo vermenin yollarını anlattı.

MUHTEŞEM ÜÇLÜ: SÜT, PEYNİR VE YOĞURT

Sözcü'nün haberine göre; Gebelik sonrasında emzirme dönemi başlayacağı için bu süreçte doğru beslenme bebeğin sağlığı ve anne sütü verimliliği açısından oldukça önem taşıyor. Dolayısıyla gebelik döneminde tüketimine özen gösterilen her besine bu süreçte de devam etmek gerekiyor. Dyt. Yeşim Özcan, “Protein ve kalsiyumdan zengin süt, yoğurt ve peynirin mutlaka tüketilmesi öneriliyor. Laktozsuz süt ve yoğurt çeşitleri olası gaz problemlerinin önüne geçiyor. Bunun yanı sıra yine her gün mutlaka et, tavuk veya balık ürünlerinden birinin tüketilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

DÜŞÜK KALORİLİ DİYET YAPMAYIN

Emzirme döneminde anne vücudu 1 mililitre süt salınımı için yaklaşık 7 kalori harcıyor. Vücut emzirme sebebiyle sürekli olarak kalori kaybettiği için, gebelikten sonraki dönemde kalorisi düşük diyetler kesinlikle önerilmiyor. Dyt. Özcan, sağlıklı zayıflamanın yollarını şu şekilde aktardı, “Gebelikte olduğu gibi bu dönemde de dengeli beslenerek kilo kaybedilebiliyor. İlk 4 ay, ayda yarım kilo zayıflama normal görülüyor. Ortalamanın üzerinde kilosu olan anneler için ise ayda 2 kiloya kadar kayıp olabiliyor. Ancak ayda 2 kilodan fazlası, emziren anneler için kesinlikle önerilmiyor. Bu dönem boyunca birkaç saatte bir bebek emzirileceği için vücut süt üretmek için enerji harcıyor. Bu sebeple ana öğünler arasında aç kalmamak, ara öğünlerle süt kalitesi ve miktarının artırılması gerekiyor.”

Süt üretiminin yeterli olmasında en önemli koşulun, annenin tükettiği sıvı miktarı olduğu biliniyor. Günde 10-12 bardak su tüketiminin süt miktarını arttırmakta ciddi rol oynadığını söyleyen Dyt. Özcan, bunun yanı sıra şekersiz bitki çayları, ayran, çorba ve evde hazırlanan şekersiz meyve kompostolarının da yararlı olduğunu ifade ediyor.

ANNENİN KURTARICISI YUMURTA

Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan, gebelikte dikkat edilmesi gereken konular hakkında şu önerilerde bulundu, “İçerdiği B12 vitamini sayesinde süt verimliliğini artıran yumurtanın, emzirme döneminin vazgeçilmezlerinden olması gerekiyor. Emzirme döneminde yorgunluk ve halsizliğin önüne geçmeye yarayan demir ihtiyacı, kahvaltıda 1-2 tatlı kaşığı pekmez ile karşılanabiliyor. Tam tahıllı ekmekler içerdiği lif sayesinde kabızlık sorunu yaşanmasını önlüyor. Gebelik döneminde olduğu gibi, doğum sonrasında da folik asit ihtiyacının yeşil yapraklı sebze ve balık tüketimi ile karşılanması gerekiyor. B grubu vitaminlerinden olan folik asit, sinir sistemi dokularını koruyor. Tatlı olarak sütlü olanların tercih edilmesi gerekiyor. İkinci bir seçenek olarak 1-2 top sütlü dondurma da yenilebilir.”

Mangalda pişen et kanser yapıyor

Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Ata: Eti mangalda pişirerek yemenin, kanser riskini artırdığı kesinleşti 

Mangal keyfi yapayım derken sağlığınızdan olmayın. Mangalda ve sacda pişen etlerin kanser riskini artırdığını belirten  Doç. Dr. Alper Ata, önemli uyarılarda bulundu.

BU BÖLGELERDE ÇOK YAYGIN

Son yapılan çalışmaların, mangalda et pişirirken oluşan aromatik karbonlar ve azot gazlarının et üzerinde birikmesinin özellikle sindirim sistemi kanserlerine yol açtığını vurgulayan Medical Park Tarsus Hastanesi'nde görevli Doç. Dr. Alper Ata, “Mangalda et pişirmenin kanserojen etkileri ispatlandı. Mangal kültürünün yaygın olduğu, Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde sindirim sistemi kanserleri görülme sıklığı, mangalın çok nadiren tercih edildiği Karadeniz ve Ege'nin iki katı” dedi.

SACDA PİŞİRMEK DE ZARARLI!

Mangalda pişen etin suyu ve yağının kömüre damlamasıyla oluşan dumanların yeniden etin üzerine yapışmasının kanserojen etkiye yol açtığını vurgulayan Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Ata, aynı nedenle, sacda pişirilen ette de kanser riskinin arttığını kaydetti. Doç. Dr. Alper Ata, “Etin buharda, haşlanarak ya da fırında pişirilmesini öneriyoruz. Ayrıca, piknikte mangal yakmak yerine, İngilizlerin yaptığı gibi evde hazırlanmış sağlıklı besinler götürülebilir” dedi.

Doç. Dr. Alper Ata, kanserde beslenmenin önemini vurgularken Akdeniz mutfağını önerdi. Doç. Dr. Ata, “Akdeniz mutfağında, taze sebze ve meyveler, lifli gıdalar, az yağlı yemekler öne çıkıyor. Haftada 1 defadan fazla kırmızı et tüketilmiyor. Balık ise haftada 2 öğün yeniyor. Zeytinyağı tercih ediliyor. Bu beslenme şekli, kansere yakalanma riskini önemli oranda düşürüyor” diye konuştu.