Limonlu su zayıflatmanın yanı sıra, boğaz ağrısından kabızlığa kadar pek çok sağlık sorununa iyi geliyor
Vitamin ve mineraller açısından oldukça zengin bir içecek olan limonlu suyun 16 faydası bu listede:
Boğaz ağrısı: Ilık limonlu su içmek boğaz ağrısı ve farenjitten kurtulmaya yardımcı olur.
Böbrek taşı: Limonlu suyun en temel faydalarından birisi böbrek taşına iyi gelmesi ve onu önlemesi özelliğidir. Normal şekilde böbrek taşları vücuttan çok fazla rahatsızlık vermeden atılır. Ancak bazen idrar akımına engel olur ve yoğun ağrılara sebebiyet verir. Limonlu su içmek vücuda yeniden su kazandırmada ve idrarı sulandırılmış şekilde tutmada yardımcı olur. Bu da böbrek taşı oluşum riskini azaltır.
Kalori alımını azaltır: Limonlu su, şeker oranı yüksek meyve sularına ve içeceklere iyi bir alternatif oluşturur. Özellikle diyabet hastaları ve kilo vermek isteyen kişiler için iyi bir içecektir.
Sağlıklı karaciğer için faydalıdır: Limonlu suyu içmek karaciğerde bulunan sindirim enzimlerini harekete geçirmede yardımcı olur. Ayrıca kanın oksijen durumunu düzenlemede de yardımcı olur.
Sindirime yardımcı olur: Limonlu suyun içerisindeki limon suyu sindirim için gerekli olan hidroklorik asit üretimini destekler. Ayrıca asitlik derecesini ve gut hastalığı riskini azaltır. Sindirim sorunlarından şikâyetçi olan kişilerin düzenli olarak limonlu su tüketmesi tavsiye edilmektedir.
Ayrıca ishal ve benzeri sorunları önler. Kadınlar da adet sancılarından kurtulmak için limonlu su tüketebilir.
Kabızlığa iyi gelir: Limonlu su kazbızlık tedavsinde faydalıdır. Bu yüzden her sabah ılık limonlu su içilerek günün geri kalan kısmında kabızlıktan kurtulabilirsiniz.
Bağışıklık sistemini güçlendirir: Limonlu su, bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlamada yardımcı olan C vitamini ve bitkisel gıda kaynağıdır. Ayrıca içerisindeki önemli vitamin ve mineraller sayesinde vücuttaki enerji seviyesini artırmada yardımcı olur.
Kanser önleyici özellikler: Limonlu su içmek kanseri önlemede faydalıdır. Araştırmalar limonun tümör önleyici özellikleri ile kanser riskini azaltmada yardımcı olduğunu göstermektedir.
Kilo vermede yardımcı olur: Her sabah balla birlikte ılık limonlu su içmek daha kolay bir biçimce ekstra kilo vermeye yardımcı olur.
Romatizma: Yemeklerden önce ve yatma zamanında limonlu su içmek romatizmadan kurtulmaya yardımcı olur.
Aft: Ağzı ılık limonlu su ile çalkalamak ağrılı aftlardan ve ağız ülserinden kurtulmaya yardımcı olur.
Diş eti rahatsızlıkları: Limonlu su içmek, şişmiş diş etleriyle ilgili ağrılardan kurtulmaya yardımcı olur.
Stresi azaltır ve tansiyonu düşürür: Limonlu suyun diğer önemli bir faydası ise stresten, depresyondan ve endişeden kurtulmayı sağlayarak tansiyonu düşürmesidir. Limonlu su içmek ayrıca bir rahatlama hissi getirir.
pH Seviyesini Dengeler: Bir bardak limonlu su içmek tüm vücudu alkalileştirir ve vücudun pH seviyesini dengeler. Asitli vücut ile bağlantılı birçok hastalık ve durumlar vardır. Uygun sağlık için vücudun alkali durumunu muhafaza etmesi çok önemlidir. Limonlu su vücudun alkali seviyesini normal seviyede tutar.
Vücudu zehirden arındırır: Limonlu su kandaki toksinleri azaltarak tüm vücudu temizlenmesinde yardımcı olur. Limonun içerisindeki besin öğeleri idrar çıkarmada artışı hızlandıran doğal idrar söktürücü görevi görerek toksinlerin yanı sıra gereksiz maddeleri dışarı atılmasına destek olur.
Cilt bakımı: Günlük olarak limonlu su tüketimi derinin canlanmasına yardımcı olur. Limon antioksidanlarla yüklüdür ve yaşlanmayı önleyen özellikleri ile iyi bilinirler. (sözcü.com.tr)
30 Temmuz 2016 Cumartesi
Makarna şişmanlatmıyormuş!
İtalya'da yapılan yeni bir araştırmaya göre zayıflamak için makarnanın günlük hayattan tamamen çıkarılmasının yanlış olduğu ileri sürüldü.
İtalya'da yapılan yeni bir araştırmaya göre, makarnanın şişmanlatmadığı ve hatta obezite riskini bile düşürdüğü iddia edildi.
Amerikanın Sesi'nin haberine göre "Beslenme ve Diyabet" isimli bilim dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, Akdeniz usulü beslenme, vücut kütle endeksinin sağlıklı bir seviyede kalmasını sağlıyor, bel çevresinin ölçüsünün azalmasına yarıyor.
Habere göre İtalya, Pozzili'de bulunan Akdeniz Nörolojik Enstitüsü'nün yaptığı araştırmada, 23 binden fazla kişinin beslenme alışkanlıkları incelendi.
Uzman Licia Iacoviello, "Makarna genel olarak, zayıflamak istiyorsanız, önerilmeyen bir yiyecektir ve hatta tamamen günlük öğünlerin içinden çıkarılır. Ancak araştırmamız gösterdi ki bu tutum oldukça yanlış" diye konuştu.
Ancak Iacoviello, makarnanın ölçülü tüketilmesi gerektiğini ve taze meyve-sebze, tahıllar, zeytinyağı gibi Akdeniz usulü beslenmenin en önemli besin kaynaklarının yanında yenmesinin önemini vurguladı.
İtalya'da yapılan yeni bir araştırmaya göre, makarnanın şişmanlatmadığı ve hatta obezite riskini bile düşürdüğü iddia edildi.
Amerikanın Sesi'nin haberine göre "Beslenme ve Diyabet" isimli bilim dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, Akdeniz usulü beslenme, vücut kütle endeksinin sağlıklı bir seviyede kalmasını sağlıyor, bel çevresinin ölçüsünün azalmasına yarıyor.
Habere göre İtalya, Pozzili'de bulunan Akdeniz Nörolojik Enstitüsü'nün yaptığı araştırmada, 23 binden fazla kişinin beslenme alışkanlıkları incelendi.
Uzman Licia Iacoviello, "Makarna genel olarak, zayıflamak istiyorsanız, önerilmeyen bir yiyecektir ve hatta tamamen günlük öğünlerin içinden çıkarılır. Ancak araştırmamız gösterdi ki bu tutum oldukça yanlış" diye konuştu.
Ancak Iacoviello, makarnanın ölçülü tüketilmesi gerektiğini ve taze meyve-sebze, tahıllar, zeytinyağı gibi Akdeniz usulü beslenmenin en önemli besin kaynaklarının yanında yenmesinin önemini vurguladı.
25 Temmuz 2016 Pazartesi
Düz bir karın için 10 öneri
Günümüzde hemen herkes göbek yağlarından şikayetçi. Vücudunun diğer bölgelerinde fazlalığı olmayanlar da göbeklerinin çıktığını söylüyor. Alınan yarım kilo bile olsa, ilk belirginleşme göbekte gerçekleşiyor, dolayısıyla göze ilk batan nokta da göbek oluyor. Peki alınan kilolar neden anında göbek yağı olarak karşımıza çıkıyor?
Karın bölgesi yağlanması çok sayıda kişinin en çok karşılaştığı ve çözüm aradığı sorunlardan biri. Karın bölgesi iç organlara yakın olduğu için bu bölgedeki yağlanma daha fazla tehlike içeriyor. Yani göbek yağlanması sadece estetik açıdan sorun yaratmıyor, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğer yağlanması gibi hastalıklara yatkınlığın belirtisi olarak da kabul ediliyor.
Vücuttaki yağlanma bölgesini çoğunlukla genetik yapının belirlediğini söyleyen Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, “Elma tipi dediğimiz vücut tipi (karın bölgesi yağlanması) genetik olarak yatkınlık ile ortaya çıkıyor” dedi.
Ancak Şengel, beslenme alışkanlıklarının da göbekte yağ birikmesinde etkili olduğuna dikkat çekti, “Doymuş yağlardan oluşan hayvansal gıdalar, yağlı etler ve yağlı peynirler, tereyağı gibi besinlerden fazla tüketmek karın bölgesini yağlandırır. Ayrıca basit şeker içeren çikolata ve tatlı gibi besinleri sık tüketenler, insülin yüksekliğine bağlı olarak karın bölgesindeki yağlanmayı arttırıyor. Karın bölgesinin hareketsiz olması da yağlanmaya yatkın hale getiriyor” dedi.
HANGİ VÜCUT YAPISI GÖBEK YAĞLANMASINA DAHA YATKIN?
Elma tipi vücut yapısına sahip olanlar karın yağlanmasına daha yatkın. Şengel’in aktardığına göre, elma tipi vücut ince ve zayıf bacaklar buna zıt olarak yağlı bir karın görüntüsüne sahip. Bu noktada cinsiyet az da olsa önemli çünkü erkekler karın yağlanmasına daha yatkın. Genel olarak kas yapısı fazla olan erkeklerde en az hareket kabiliyeti olan karın bölgesi yağlanmaya meyilli. Kadınlar ise menopoz döneminde karın bölgesine yağ depolamaya başlıyor.
KARIN YAĞLARINDAN KURTULMAK İÇİN 10 ÖNERİ
Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, göbek yağlarından korunmak ve düz bir karın sahibi olmak için önerilerini ise 10 başlık altında şöyle sıraladı:
1. Basit şeker içeren tatlı, çikolata, beyaz ekmek gibi yiyeceklerden uzak durun, bu besinler insülin seviyesini yükseltir ve yağ olarak depolanır.
2. Tereyağı, yağlı etler, yağda kızartmalar ve yağlı süt ürünlerinden kısıtlı miktarda tüketin. Fazla tüketilirse kolesterolü yükselterek karın bölgesinde depolanmasına sebep olur.
3. Haftada 3-4 kez 1 saatlik yürüyüş yapmak kolesterolü düşürür ve karın bölgesinin yağlanmasını azaltır.
4. Hazır gıdalar tüketmeyin.
5. Şeker içeren asitli içecekler, soğuk şekerli çaylar yerine su için.
6. Karın kaslarını fiziksel hareketler ile çalıştırarak yağ yakımını destekleyin.
7. Öğün sayınızı artırarak metabolizmanızı hızlandırın. Bu, yağ yakımını hızlandıracak ve karın
bölgesi yağlarını azaltacaktır.
8. Glisemik indeksi düşük besinler (kepekli ekmek, yoğurt, yulaf kepeği, bulgur gibi) tercih edin.
9. Alkollü içecek tüketiminiz varsa azaltın.
10. Fast food yiyeceklerden uzak durun ve lif içeriği yüksek besinler tüketin.(ntvmsnc)
Karın bölgesi yağlanması çok sayıda kişinin en çok karşılaştığı ve çözüm aradığı sorunlardan biri. Karın bölgesi iç organlara yakın olduğu için bu bölgedeki yağlanma daha fazla tehlike içeriyor. Yani göbek yağlanması sadece estetik açıdan sorun yaratmıyor, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğer yağlanması gibi hastalıklara yatkınlığın belirtisi olarak da kabul ediliyor.
Vücuttaki yağlanma bölgesini çoğunlukla genetik yapının belirlediğini söyleyen Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, “Elma tipi dediğimiz vücut tipi (karın bölgesi yağlanması) genetik olarak yatkınlık ile ortaya çıkıyor” dedi.
Ancak Şengel, beslenme alışkanlıklarının da göbekte yağ birikmesinde etkili olduğuna dikkat çekti, “Doymuş yağlardan oluşan hayvansal gıdalar, yağlı etler ve yağlı peynirler, tereyağı gibi besinlerden fazla tüketmek karın bölgesini yağlandırır. Ayrıca basit şeker içeren çikolata ve tatlı gibi besinleri sık tüketenler, insülin yüksekliğine bağlı olarak karın bölgesindeki yağlanmayı arttırıyor. Karın bölgesinin hareketsiz olması da yağlanmaya yatkın hale getiriyor” dedi.
HANGİ VÜCUT YAPISI GÖBEK YAĞLANMASINA DAHA YATKIN?
Elma tipi vücut yapısına sahip olanlar karın yağlanmasına daha yatkın. Şengel’in aktardığına göre, elma tipi vücut ince ve zayıf bacaklar buna zıt olarak yağlı bir karın görüntüsüne sahip. Bu noktada cinsiyet az da olsa önemli çünkü erkekler karın yağlanmasına daha yatkın. Genel olarak kas yapısı fazla olan erkeklerde en az hareket kabiliyeti olan karın bölgesi yağlanmaya meyilli. Kadınlar ise menopoz döneminde karın bölgesine yağ depolamaya başlıyor.
KARIN YAĞLARINDAN KURTULMAK İÇİN 10 ÖNERİ
Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, göbek yağlarından korunmak ve düz bir karın sahibi olmak için önerilerini ise 10 başlık altında şöyle sıraladı:
1. Basit şeker içeren tatlı, çikolata, beyaz ekmek gibi yiyeceklerden uzak durun, bu besinler insülin seviyesini yükseltir ve yağ olarak depolanır.
2. Tereyağı, yağlı etler, yağda kızartmalar ve yağlı süt ürünlerinden kısıtlı miktarda tüketin. Fazla tüketilirse kolesterolü yükselterek karın bölgesinde depolanmasına sebep olur.
3. Haftada 3-4 kez 1 saatlik yürüyüş yapmak kolesterolü düşürür ve karın bölgesinin yağlanmasını azaltır.
4. Hazır gıdalar tüketmeyin.
5. Şeker içeren asitli içecekler, soğuk şekerli çaylar yerine su için.
6. Karın kaslarını fiziksel hareketler ile çalıştırarak yağ yakımını destekleyin.
7. Öğün sayınızı artırarak metabolizmanızı hızlandırın. Bu, yağ yakımını hızlandıracak ve karın
bölgesi yağlarını azaltacaktır.
8. Glisemik indeksi düşük besinler (kepekli ekmek, yoğurt, yulaf kepeği, bulgur gibi) tercih edin.
9. Alkollü içecek tüketiminiz varsa azaltın.
10. Fast food yiyeceklerden uzak durun ve lif içeriği yüksek besinler tüketin.(ntvmsnc)
22 Temmuz 2016 Cuma
Kanserle savaşan 7 besin
Yüzyılımızın en büyük düşmanı kanser, yanlış ve yetersiz beslenme ile gardımızı düşürüyor.
Yanlış beslenme alışkanlıklarının hücrelerin bozulmasına ve bu hücrelerin de kanser hücresine dönüşme ihtimalinin olabildiğini söyleyen Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, kanserle savaşmada doğru beslenmenin bir kez daha altını çizdi.
Sağlıklı beslenerek, yanlış beslenme alışkanlıklarımızdan vazgeçerek kanser gibi hastalıklardan korunmanın mümkün olabileceğini söyleyen Şengel, birçok araştırmanın çok sık tüketilen bazı besinlerin kanser öncesi hücreleri harekete geçirdiği üzerine kanıtların olduğunu belirtiyor.
KANSERE KALKAN 7 BESİN
Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel kansere karşı kalkan olan besinleri şöyle anlatıyor: ‘'Her bireyin vücudunda kanser öncesi hücreler var, bu hücreler vücuda fazla toksin alımı, stres, yanlış beslenme ve çevresel etmenlerle birlikte zararlı hücrelere dönüşebilir. Antioksidan içeriği yüksek besinler tüketerek toksinleri vücuttan atmak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek mümkün.
Yüksek antioksidan içeriğine sahip besinler kansere karşı koruyucudur. A vitamini, C vitamini, E vitamini, Selenyum kanserle savaşabilen vitamin ve minerallerdir. Özelikle bu besin maddelerini içeren karnabahar, havuç, brokoli, sarımsak, soğan, turp, yeşil biber, kırmızı biber, kırmızı lahana, portakal, nar, kivi, kırmızı üzüm, çilek, zeytinyağı, zencefil kansere karşı kalkan olan besinlerdir.
Soğan ve sarımsak
İçerdiği sülfür bileşikler sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesiyle tümör hücresi oluşumunu engelleyen ezimlerin aktifliğini azaltarak kansere dönüşebilecek hücreleri azaltır. Soğan bol miktarda quercetin içerir.
Brokoli
Kansere karşı koruyucu antioksidan vitaminler içeren bir sebzedir. Göğüs, kolon, ve mide kanserini önler. Betakaroten ve C vitamini ihtiva eder.
Havuç
Yüksek oranda A vitamin ve betakaroten içerir. Bu besin maddeleri kanser oluşumuna sebep olan toksinleri vücuttan atar.
Zeytinyağı
Zeytin yağı antioksinda yapıda olan E vitamini içerdiği için kansere karşı koruyucudur. Ayrıca yararlı yağları açısından kalp hastalıklarına karşı koruyucudur.
Domates
C vitamini, fitokimyasallar ve likopen içeriği yüksektir. Bu besin maddeleri toksinleri temizler ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Prostat, mesane, deri kanserini azalttığı yönünde araştırmalar var.
Greyfurt
C vitamininden zengin bir meyve. C vitamini vücuda zarar veren serbest radikallerle savaşan çok güçlü bir antioksidan olma özelliğine sahip. Kış aylarında günde 1 adet greyfurt tüketmek kişinin C vitamini ihtiyacının yüzde 70'ini karşılar.''
Yanlış beslenme alışkanlıklarının hücrelerin bozulmasına ve bu hücrelerin de kanser hücresine dönüşme ihtimalinin olabildiğini söyleyen Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, kanserle savaşmada doğru beslenmenin bir kez daha altını çizdi.
Sağlıklı beslenerek, yanlış beslenme alışkanlıklarımızdan vazgeçerek kanser gibi hastalıklardan korunmanın mümkün olabileceğini söyleyen Şengel, birçok araştırmanın çok sık tüketilen bazı besinlerin kanser öncesi hücreleri harekete geçirdiği üzerine kanıtların olduğunu belirtiyor.
KANSERE KALKAN 7 BESİN
Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel kansere karşı kalkan olan besinleri şöyle anlatıyor: ‘'Her bireyin vücudunda kanser öncesi hücreler var, bu hücreler vücuda fazla toksin alımı, stres, yanlış beslenme ve çevresel etmenlerle birlikte zararlı hücrelere dönüşebilir. Antioksidan içeriği yüksek besinler tüketerek toksinleri vücuttan atmak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek mümkün.
Yüksek antioksidan içeriğine sahip besinler kansere karşı koruyucudur. A vitamini, C vitamini, E vitamini, Selenyum kanserle savaşabilen vitamin ve minerallerdir. Özelikle bu besin maddelerini içeren karnabahar, havuç, brokoli, sarımsak, soğan, turp, yeşil biber, kırmızı biber, kırmızı lahana, portakal, nar, kivi, kırmızı üzüm, çilek, zeytinyağı, zencefil kansere karşı kalkan olan besinlerdir.
Soğan ve sarımsak
İçerdiği sülfür bileşikler sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesiyle tümör hücresi oluşumunu engelleyen ezimlerin aktifliğini azaltarak kansere dönüşebilecek hücreleri azaltır. Soğan bol miktarda quercetin içerir.
Brokoli
Kansere karşı koruyucu antioksidan vitaminler içeren bir sebzedir. Göğüs, kolon, ve mide kanserini önler. Betakaroten ve C vitamini ihtiva eder.
Havuç
Yüksek oranda A vitamin ve betakaroten içerir. Bu besin maddeleri kanser oluşumuna sebep olan toksinleri vücuttan atar.
Zeytinyağı
Zeytin yağı antioksinda yapıda olan E vitamini içerdiği için kansere karşı koruyucudur. Ayrıca yararlı yağları açısından kalp hastalıklarına karşı koruyucudur.
Domates
C vitamini, fitokimyasallar ve likopen içeriği yüksektir. Bu besin maddeleri toksinleri temizler ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Prostat, mesane, deri kanserini azalttığı yönünde araştırmalar var.
Greyfurt
C vitamininden zengin bir meyve. C vitamini vücuda zarar veren serbest radikallerle savaşan çok güçlü bir antioksidan olma özelliğine sahip. Kış aylarında günde 1 adet greyfurt tüketmek kişinin C vitamini ihtiyacının yüzde 70'ini karşılar.''
Streç film zayıflamaya yardımcı olur mu?
Streç filmin vücuda herhangi bir zararı var mıdır? Nelere dikkat etmek gerekir? Diyetisyen Neslihan Aktepe aklımıza takılan sorularımızı yanıtlıyor.
İlkbahar ve yaz aylarında tatil planları yapmaya başladığımız da hareketlerimizi arttırır, yürüyüşe su şişeleri ile çıkar, kısa vadede kilolarımızdan kurtulmaya çalışırız. Bazılarımız diyetisyen eşliğinde sağlıklı bir şekilde kilo verir.
Bazılarımız da sağlıksız diyetler ile çok kısa sürede kilolarımızdan kurtulmaya çalışırız. Bu dönemlerde parklar ve spor merkezleri insanlarla dolar taşar. Hatta etrafımıza dikkatli baktığımız da eşofman giymiş kişilerin yanımızdan geçerken vücuduna sardığı streç filmin hışırdayan sesini duyabiliriz.
Göbek bölgesine streç film sararak terlemek tek başına etkili bir yöntem değildir. Ama uygun diyet programı ve sporun yanında kullanılabilir.
Dikkatli olmanız gereken konu streç film sardığınızda vücut çok fazla terleyerek dehidrate olmasın diye günlük 3-3.5 lt su içmeniz gerektiğidir. Her gün vücudunuza 10 dakika boyunca inceltici yağ karışımı ile masaj yaptıktan sonra, streç film sarın ve yürüyüşe bu şekilde çıkın. Uygun diyet programınız ile birlikte cildinizin parlaklığı, bel-bacak-basen sıkılaşmanız ve kolay kilo vermeniz yüzünüzü güldürecektir. cnntürk
Bazılarımız da sağlıksız diyetler ile çok kısa sürede kilolarımızdan kurtulmaya çalışırız. Bu dönemlerde parklar ve spor merkezleri insanlarla dolar taşar. Hatta etrafımıza dikkatli baktığımız da eşofman giymiş kişilerin yanımızdan geçerken vücuduna sardığı streç filmin hışırdayan sesini duyabiliriz.
Göbek bölgesine streç film sararak terlemek tek başına etkili bir yöntem değildir. Ama uygun diyet programı ve sporun yanında kullanılabilir.
Dikkatli olmanız gereken konu streç film sardığınızda vücut çok fazla terleyerek dehidrate olmasın diye günlük 3-3.5 lt su içmeniz gerektiğidir. Her gün vücudunuza 10 dakika boyunca inceltici yağ karışımı ile masaj yaptıktan sonra, streç film sarın ve yürüyüşe bu şekilde çıkın. Uygun diyet programınız ile birlikte cildinizin parlaklığı, bel-bacak-basen sıkılaşmanız ve kolay kilo vermeniz yüzünüzü güldürecektir. cnntürk
21 Temmuz 2016 Perşembe
Mantar kanserle savaşıyor
Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, mantarın kanserle savaştığını ve bağışıklığı kuvvetlendirdiği belirtti.
Mantar çok faydalı olan bir besin ancak tüketirken dikkatli olmak gerekiyor. Konu ile ilgili bilgiler veren Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, mantarın kalp sağlığından formu korumaya kadar pek çok alanda faydalı olduğunu belirtti.
Mantarın dünyanın birçok ülkesinde üreyebilen latince fungi olarak adlandırılan besin gruplarından sebze grubuna dahil edilen oldukça faydalı bir besin olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, “Özellikle son dönemlerde sofralarda sıklıkla karşımıza çıkan mantar hakkında vücuda sağladığı yararlar hakkında bilinmesi gerekenleri sıralamak gerekirse; D vitamini içeriği olan çok az doğal besinden bir tanesidir. Son yıllarda kanser ve obezite gibi birçok önemli hastalık tabloları ile ilişkilendirilen D Vitamini doğal olarak çok az besinde yer almaktadır. 300g mantar günlük D vitaminin %20 sini karşılamaktadır” dedi.
DİYET YAPANLAR YİYEBİLİR
Kalorisinin çok düşük olan, farklı yemeklerde de kullanılabilen mantar formuna dikkat etmesi gerekenler için ideal besin olduğunun altını çizen Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, “100g da yaklaşık 15-20 kalori olan mantarın %85-90 ı sudur. 0 kolesterol içeren mantarda karbonhidrat ve protein içeriği daha yüksektir. Doymuş yağ yoktur. Mantar çorba, sebze yemeği, börek, omlet, garnitür ve salatalarda sıklıkla kullanılabilir. Mümkün olduğunca kısa süreli pişirmek hafif sert bırakmak ve suyunu kaybetmemesini sağlayarak pişirmek en doğru pişirme yöntemidir. Alışveriş listelerinde sıklıkla yer almalıdır.” dedi.
Mantarın sebzeler arasında besin değeri ve kalitesi oldukça yüksek değere sahip olduğunu anlatan Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, daha sonra şunları kaydetti; “Sadece hayvansal gıdalarda bulunan B12 vitamini dışında mantar türlerinde de B12 vardır ve biyoyararlılığı ( vücut için kullanılabilirlik ) daha yüksektir.
Özellikle reishi, shitake ve maitake gibi bazı mantar türevleri biyoyararlılığı yüksek mantar türevleri olarak bazı çalışmalarda izlenmiştir.
Mantarlar kanserden koruyan ve bağışıklığı kuvvetlendiren antioksidan olarak da kabul edilen selenyum mineralince zengin içeriğe sahiptir.
Mantarlar sülfür içeren aminoasit olan ergothionoein içerir ve bu amino asit vücut hücrelerinde antioksidan rol oynamaktadır.
Tiamin, Riboflavin, Niasin, Biotin, Vitamin C, Fosfor, Potasyum ve Bakırdan zengin olup vitamin ve mineral içeriği açısından çok zengindir. Bu fitobesin içeriği mantarı; kalp sağlığını korumada, bazı kanser türlerinde ve kanser tedavisi sırasında bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede etkin rol oynamasını sağlamaktadır.
İçeriğinde bulunan CLA ( Konjuge Linoleik Asit ) sayesinde yağ dokusu kaybını artırarak yağ dışı hücrelerin artmasında faydaları vardır. Dolayısı ile formunu korumak ve yağsız kas dokusunu artırmak için fayda sağlayan besinler arasındadır. Meme ve prostat kanserinde içerdiği CLA sayesinde yararlı etki sağladığı görülmüştür.
Biyoaktif içerikleri yüksek olan bazı mantar türevleri medikal ilaç üretiminde tedavi amaçlı, antioksidan, antihipertansif, kolesterol düşürücü, antiviral, antibakteriyel ve antiparazitik etkileri nedeni ike kullanılmaktadır.
Bazı kanser çalışmalarında beyaz mantar türlerinin karaciğer detoksifikasyonuna pozitif etki sağladığı görülmüştür.
MANTAR ZEHİRLENMESİ NEDİR?
Mantar zehirlenmesi, doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların taze, kurutulmuş veya konserve olarak çiğ veya pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi bir zehirlenmedir. Mümkün oldukça kültür mantarı ve istiridye mantarı türevleri tercih edilebilir. Kusma, bulantı, ateş gibi durumlar mantar yeme sonrası yaşanıyorsa muhakkak doktora danışılmalıdır. Taze, açık beyaz renkte, soyulmamış, yumuşamamış ve iri mantarlar seçilmelidir. Buzdolabında en fazla 1 hafta muhafaza edilmelidir, derin dondurucuda vitamin ve mineral içeriği yok denecek kadar aza ineceği için genellikle taze tüketilmesi gerekmektedir.
Tüketilmesi sakıncalı durumu özellikle içeriğindeki pürin aminoasidi nedeni ile böbrek hastalarında sakıncalı durumlar yaratmaktadır. Böbrek için sakıncalı olan ürik asit yapımını hızlandırmaktadır. Özellikle böbrek taşı varlığında, gut hastalığı ve birçok böbrek yetmezliklerinde kontrollü tüketilmesi gerekmektedir.
Mantar et grubu yerine sayılabilen bir besin değildir, içerdiği nutrientler oldukça faydalı olsa bile et/tavuk/ balık/yumurta gibi hayvansal protein içeriği düşüktür. Et yerine birebir değişim yapılarak tercih edilmesi farklı yetersizlikleri oluşturmaktadır.”
Mantar çok faydalı olan bir besin ancak tüketirken dikkatli olmak gerekiyor. Konu ile ilgili bilgiler veren Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, mantarın kalp sağlığından formu korumaya kadar pek çok alanda faydalı olduğunu belirtti.
Mantarın dünyanın birçok ülkesinde üreyebilen latince fungi olarak adlandırılan besin gruplarından sebze grubuna dahil edilen oldukça faydalı bir besin olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, “Özellikle son dönemlerde sofralarda sıklıkla karşımıza çıkan mantar hakkında vücuda sağladığı yararlar hakkında bilinmesi gerekenleri sıralamak gerekirse; D vitamini içeriği olan çok az doğal besinden bir tanesidir. Son yıllarda kanser ve obezite gibi birçok önemli hastalık tabloları ile ilişkilendirilen D Vitamini doğal olarak çok az besinde yer almaktadır. 300g mantar günlük D vitaminin %20 sini karşılamaktadır” dedi.
DİYET YAPANLAR YİYEBİLİR
Kalorisinin çok düşük olan, farklı yemeklerde de kullanılabilen mantar formuna dikkat etmesi gerekenler için ideal besin olduğunun altını çizen Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, “100g da yaklaşık 15-20 kalori olan mantarın %85-90 ı sudur. 0 kolesterol içeren mantarda karbonhidrat ve protein içeriği daha yüksektir. Doymuş yağ yoktur. Mantar çorba, sebze yemeği, börek, omlet, garnitür ve salatalarda sıklıkla kullanılabilir. Mümkün olduğunca kısa süreli pişirmek hafif sert bırakmak ve suyunu kaybetmemesini sağlayarak pişirmek en doğru pişirme yöntemidir. Alışveriş listelerinde sıklıkla yer almalıdır.” dedi.
Mantarın sebzeler arasında besin değeri ve kalitesi oldukça yüksek değere sahip olduğunu anlatan Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, daha sonra şunları kaydetti; “Sadece hayvansal gıdalarda bulunan B12 vitamini dışında mantar türlerinde de B12 vardır ve biyoyararlılığı ( vücut için kullanılabilirlik ) daha yüksektir.
Özellikle reishi, shitake ve maitake gibi bazı mantar türevleri biyoyararlılığı yüksek mantar türevleri olarak bazı çalışmalarda izlenmiştir.
Mantarlar kanserden koruyan ve bağışıklığı kuvvetlendiren antioksidan olarak da kabul edilen selenyum mineralince zengin içeriğe sahiptir.
Mantarlar sülfür içeren aminoasit olan ergothionoein içerir ve bu amino asit vücut hücrelerinde antioksidan rol oynamaktadır.
Tiamin, Riboflavin, Niasin, Biotin, Vitamin C, Fosfor, Potasyum ve Bakırdan zengin olup vitamin ve mineral içeriği açısından çok zengindir. Bu fitobesin içeriği mantarı; kalp sağlığını korumada, bazı kanser türlerinde ve kanser tedavisi sırasında bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede etkin rol oynamasını sağlamaktadır.
İçeriğinde bulunan CLA ( Konjuge Linoleik Asit ) sayesinde yağ dokusu kaybını artırarak yağ dışı hücrelerin artmasında faydaları vardır. Dolayısı ile formunu korumak ve yağsız kas dokusunu artırmak için fayda sağlayan besinler arasındadır. Meme ve prostat kanserinde içerdiği CLA sayesinde yararlı etki sağladığı görülmüştür.
Biyoaktif içerikleri yüksek olan bazı mantar türevleri medikal ilaç üretiminde tedavi amaçlı, antioksidan, antihipertansif, kolesterol düşürücü, antiviral, antibakteriyel ve antiparazitik etkileri nedeni ike kullanılmaktadır.
Bazı kanser çalışmalarında beyaz mantar türlerinin karaciğer detoksifikasyonuna pozitif etki sağladığı görülmüştür.
MANTAR ZEHİRLENMESİ NEDİR?
Mantar zehirlenmesi, doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların taze, kurutulmuş veya konserve olarak çiğ veya pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi bir zehirlenmedir. Mümkün oldukça kültür mantarı ve istiridye mantarı türevleri tercih edilebilir. Kusma, bulantı, ateş gibi durumlar mantar yeme sonrası yaşanıyorsa muhakkak doktora danışılmalıdır. Taze, açık beyaz renkte, soyulmamış, yumuşamamış ve iri mantarlar seçilmelidir. Buzdolabında en fazla 1 hafta muhafaza edilmelidir, derin dondurucuda vitamin ve mineral içeriği yok denecek kadar aza ineceği için genellikle taze tüketilmesi gerekmektedir.
Tüketilmesi sakıncalı durumu özellikle içeriğindeki pürin aminoasidi nedeni ile böbrek hastalarında sakıncalı durumlar yaratmaktadır. Böbrek için sakıncalı olan ürik asit yapımını hızlandırmaktadır. Özellikle böbrek taşı varlığında, gut hastalığı ve birçok böbrek yetmezliklerinde kontrollü tüketilmesi gerekmektedir.
Mantar et grubu yerine sayılabilen bir besin değildir, içerdiği nutrientler oldukça faydalı olsa bile et/tavuk/ balık/yumurta gibi hayvansal protein içeriği düşüktür. Et yerine birebir değişim yapılarak tercih edilmesi farklı yetersizlikleri oluşturmaktadır.”
Etiketler:
diyet,
kanser,
sağlık,
sağlıklı beslenme
Sağlıklı yaşamın 10 basit kuralı
Sağlıklı yaşamın sırları bu listede...
Sağlıklı yaşamın küçük ama çok etkili püf noktaları var. Uzun ve sağlıklı bir ömür için yapacağınız bu basit değişiklikler sayesinde yaşam kalitenizi yükseltebilir, bedeninizin ve zihninizin maksimum kapasitede çalışmasını sağlayabilirsiniz. Liv Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alev Özsarı sağlıklı yaşam için yapılması gerekenleri sıralıyor.
1) Dengeli beslenin
Güne sağlam bir kahvaltı ile başlamak sağlıklı yaşam için olmazsa olmazlardan biridir. Dengeli beslenirken öncelikli olarak dikkat edilmesi gereken şey mevsim sebze ve meyvelerini tüketmektir. Mevsiminde yetiştirilen meyve ve sebzeler daha sağlıklı olur, özel ortam ve destek gerektirmez. Günde 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapmak gerekir. Bol su içilmeli, yağ oranı düşük, karbonhidrat ve protein oranı orantılı yiyecekler tercih edilmelidir.
2) Sigara ve alkolden uzak durun
Sigara asla içilmemeli, bırakmak için gerekirse yardım alınmalıdır. Yapılan araştırmalarda, çocukların yanında içmediğini savunan ebeveynlerin kıyafetlerindeki nikotinin bile çocukları etkilediği saptanmıştır. Sigara kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları ve kansere (Akciğer, yemek borusu, ağız içi, burun-boğaz, gırtlak, pankreas, böbrek, lösemi) neden olabilir.
3) Düzenli uyuyun
Bağışıklık sisteminizin dinlenmesine müsaade etmeliyiz. Bağışıklık ve deliksiz bir uyku uyumak birbirine bağımlı iki şey olduğu için kronik uykusuzluk, bağışıklığınızın zarar görmesine neden olur ve vücudunuzun hastalıklarla savaşmasını engeller.
4) Spor yapın
Vücudun spora en hazır olduğu vakit akşamdır. Ancak her zaman spor yapılabilir. Bacak, karın, kol, göğüs ve bel kaslarını çalıştıracak aktiviteler oldukça önemlidir. Hayatınız boyunca yapacaksanız günde 10 dakikalık hafif tempo koşu ve 10 dakikalık (Mekik, yan mekik, ayak gerdirme) hareketleri yeterli olur. Haftada 3 kez spor yapabiliyorsanız en az 20 dakika, daha az zaman ayırıyorsanız en az 45 dakika olmalıdır.
5) Güneşten uzak durun
D Vitamini kaynağı olan ancak kanser ve yaşlanmaya neden olan güneş ışınlarına sabah ve akşamüzeri çıkmaya çalışılmalıdır. D vitamini aynı zamanda antioksidandır, bağışıklık sistemini destekler, günlük oral alım tavsiye edilir.
6) Beyninizi aktif tutun
Bulmacalar, zeka oyunları, zeka soruları ve hafıza teknikleri beyni aktif tutar. Ama yorulduğunuzda beyninizi zorlamayın. Her gün okuyacağınız 20 sayfalık bir kitap, yemeklerinizde kullanacağınız baharatlar (Özellikle zerdeçal, safran, tarçın) beynin aktif kalmasına yardımcı olur. Her gün, her alanda yeni tatlar almaya çalışın.
7) Kendi kontrolünüzü kendiniz yapın
Özellikle duşta ve duş aldıktan sonra vücudu kontrol etmek, yeni yumruları, ben’leri tespit etmekte yararlıdır. Meme kanserini ve yeni çıkan, şekil değiştiren nevüsleri (Ben'leri) erken tespit etmek çok önemlidir.
8) Temiz kalın
Vücudunuzun temiz kalmasına özen gösterin. Haftada en az 2 kez ya da 3 günde bir kez banyo yapın. Sabun, lif ve şampuan gibi temizlik araçlarını kullanın ve vücudunuzun her tarafını iyice ovun. Tuvalet temizliğine özen gösterin ve ellerinizi sık sık sabunla yıkayın. Birçok bulaşıcı hastalık ellerden yayılabilir, bunu sakın unutmayın.
9) Aşılanın
Artık yetişkinlerin de bir aşı takvimi var. Korunabileceğimiz aşısı olan hastalıklardan korunmalıyız. Her yıl ölümlere yol açan, iş gücümüzü etkileyen mevsimsel gribe karşı mutlaka aşı olmalıyız. Kronik hastalıkları olanlara pnömoni aşısı, zona aşısı öneriliyor. Her 10 yılda bir tetanoz aşısı olmak gerekir. Rahim ağzı kanserinden korunmada kız çocukları başta olmak üzere tüm çocuklara HPV aşısı yaptırılmalıdır.
10) Stresle başa çıkmayı öğrenin
Stresle baş etmenin sağlıklı yollarını bulun, Çünkü stres hormonları bağışıklık sistemine zarar verir. Yoga, müzik dinlemek, yürüyüş yapmak, düzenli gülmek ve masaj gibi yöntemlerle stresle mücadele ederek bağışıklık sisteminizi destekleyebilirsiniz. Sosyal ilişkilerin iyi olması, kişinin sevdikleriyle birlikte olması, kucaklaşmalar, stres ve gerilimi azaltır. Kucaklaşma ile kişi yalnızlık ve korkularını yener, sevildiğini hisseder. Mutlu olmak stresle başa çıkmada önemlidir.
14 Temmuz 2016 Perşembe
Vegan çiftten bebeklerinin velayeti alındı
İtalya’nın Milano kentinde vegan bir çiftin bebeği yetersiz beslenme ve kalp rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılınca, mahkeme çocuğun velayetini anne-babasının elinden aldı.
Hindistanlı baba ile İtalyan annenin, hiçbir tür hayvansal gıdanın yer almadığı vegan diyetiyle beslendiği, oğullarına da bu diyeti uyguladığı belirtildi.
BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre büyükanne ve büyükbabası tarafından hastaneye götürülen Andrew isimli 13 aylık bebeğin 3 aylık bir bebeğin gelişimini gösterdiği, kalsiyum eksikliğinden kalp rahatsızlığına kadar birçok bozukluk taşıdığı belirlendi.
İtalyan basınında yer alan haberlerde anne ve babanın, hastanede de doktorlara bebeğe hayvanlardan elde edilmiş herhangi bir gıda ya da ilaç vermemelerini söylediği yazıldı. Oğullarının kalp rahatsızlığı için ameliyat edilmesine de karşı çıkan çift bebeği evlerine götürdü.
Ancak San Donato Hastanesi yetkililerinin şikayette bulunması üzerine mahkeme, bebeğin velayetinin anne-babasından alınarak geçici olarak hastaneye verilmesine karar verdi. Bunun üzerine Andrew kalp ameliyatı geçirerek hastanede tedavi altına alındı.
Mahkeme, bebeğin velayetinin büyükanne-büyükbabasına mı yoksa bir kuruma mı verileceğine karar verene kadar bebeğin hastanede kalmasına hükmetti.
‘ANNE VE BABA TEDAVİYİ REDDEDİYOR’
Mahkeme kararında “Ebeveynleri tedaviyi reddediyor, oğullarının ciddi kalp rahatsızlığını görmezden geliyor, hiçbir gıda takviyesi olmadan çok katı bir vegan diyeti uyguluyordu” denildi.
Olay İtalya'nın en çok tartışılan konularından biri haline gelirken, Il Foglio gazetesi manşetini bu tartışmalara ayırdı. Gazete, Andrew vakasıyla birlikte geçmişte yaşanan tartışmalara da yer vererek vegan diyetini savunanlar ve karşı çıkanların görüşlerini bir araya getirdi.
Il Foglio'nun sözlerine yer verdiği bir yorumcu “Dengeli beslenmek için gerekli gıda maddelerinin doğru miktarlarda alımına dikkat edilirse vegan usulü beslenmek zarar vermez” derken, bir başkası da “hem veganların hem de etoburların ırkçılık derecesinde fanatikleşebildiğine” dikkat çekti ve “Etoburlar için et yemeyenler acınacak fanatiklerdir. Evet, tofu cihacıları da var. Ama hayvanları yememek hijyenik ve pasif bir tercih” dedi.
Corriere della Sera gazetesine konuşan çocuk doktoru Luca Bernardo ise “Anne babaların çocuklarını sıra dışı bir diyetle beslemek istemesi sorun değil ancak takviyeler yardımıyla besinsiz kalmalarının önlenmesi gerekir” uyarısında bulundu.
MAHKEME HAFTA BİR ET YEMESİNE HÜKMETTİ
İtalya’da geçen aylarda da Cenova ve Floransa kentlerinde vegan diyetiyle beslenen 2 yaşındaki ve 11 aylık iki bebek hastaneye kaldırılmıştı. Geçen yıl da bir mahkeme, vejetaryen bir annenin oğluna haftada en az bir kez et yedirmesine hükmetmişti.
İtalya'da vejetaryen ve vegan beslenme şekillerinin gittikçe yaygın hale geldiği, nüfusun yüzde 2,9’unun her tür hayvansal ürünü yemekten kaçındığı belirtiliyor. sözcü.com.tr
Hindistanlı baba ile İtalyan annenin, hiçbir tür hayvansal gıdanın yer almadığı vegan diyetiyle beslendiği, oğullarına da bu diyeti uyguladığı belirtildi.
BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre büyükanne ve büyükbabası tarafından hastaneye götürülen Andrew isimli 13 aylık bebeğin 3 aylık bir bebeğin gelişimini gösterdiği, kalsiyum eksikliğinden kalp rahatsızlığına kadar birçok bozukluk taşıdığı belirlendi.
İtalyan basınında yer alan haberlerde anne ve babanın, hastanede de doktorlara bebeğe hayvanlardan elde edilmiş herhangi bir gıda ya da ilaç vermemelerini söylediği yazıldı. Oğullarının kalp rahatsızlığı için ameliyat edilmesine de karşı çıkan çift bebeği evlerine götürdü.
Ancak San Donato Hastanesi yetkililerinin şikayette bulunması üzerine mahkeme, bebeğin velayetinin anne-babasından alınarak geçici olarak hastaneye verilmesine karar verdi. Bunun üzerine Andrew kalp ameliyatı geçirerek hastanede tedavi altına alındı.
Mahkeme, bebeğin velayetinin büyükanne-büyükbabasına mı yoksa bir kuruma mı verileceğine karar verene kadar bebeğin hastanede kalmasına hükmetti.
‘ANNE VE BABA TEDAVİYİ REDDEDİYOR’
Mahkeme kararında “Ebeveynleri tedaviyi reddediyor, oğullarının ciddi kalp rahatsızlığını görmezden geliyor, hiçbir gıda takviyesi olmadan çok katı bir vegan diyeti uyguluyordu” denildi.
Olay İtalya'nın en çok tartışılan konularından biri haline gelirken, Il Foglio gazetesi manşetini bu tartışmalara ayırdı. Gazete, Andrew vakasıyla birlikte geçmişte yaşanan tartışmalara da yer vererek vegan diyetini savunanlar ve karşı çıkanların görüşlerini bir araya getirdi.
Il Foglio'nun sözlerine yer verdiği bir yorumcu “Dengeli beslenmek için gerekli gıda maddelerinin doğru miktarlarda alımına dikkat edilirse vegan usulü beslenmek zarar vermez” derken, bir başkası da “hem veganların hem de etoburların ırkçılık derecesinde fanatikleşebildiğine” dikkat çekti ve “Etoburlar için et yemeyenler acınacak fanatiklerdir. Evet, tofu cihacıları da var. Ama hayvanları yememek hijyenik ve pasif bir tercih” dedi.
Corriere della Sera gazetesine konuşan çocuk doktoru Luca Bernardo ise “Anne babaların çocuklarını sıra dışı bir diyetle beslemek istemesi sorun değil ancak takviyeler yardımıyla besinsiz kalmalarının önlenmesi gerekir” uyarısında bulundu.
MAHKEME HAFTA BİR ET YEMESİNE HÜKMETTİ
İtalya’da geçen aylarda da Cenova ve Floransa kentlerinde vegan diyetiyle beslenen 2 yaşındaki ve 11 aylık iki bebek hastaneye kaldırılmıştı. Geçen yıl da bir mahkeme, vejetaryen bir annenin oğluna haftada en az bir kez et yedirmesine hükmetmişti.
İtalya'da vejetaryen ve vegan beslenme şekillerinin gittikçe yaygın hale geldiği, nüfusun yüzde 2,9’unun her tür hayvansal ürünü yemekten kaçındığı belirtiliyor. sözcü.com.tr
'Ayran kanser riskini düşürüyor'
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yonca Yüceer, hem sağlığı korumak hem de sıcaklarda ferahlamak için asitli içecekler yerine ayran içilmesini önerdi. Yüceer, ayranın kanser riskini düşürmeye yardımcı olduğunu da belirtti. Ayranın en büyük faydası ise, içindeki probiyotikler sayesinde ikinci beynimiz olarak da bilinen bağırsaklara.
Yüceer, ayranın serinletici özelliğinin yanı sıra sağlık açısından da yararlı olduğu için her yaş grubunca tüketilmesi gerektiğini söyledi.
FERMENTE SÜT ÜRÜNÜDÜR VE BESLEYİCİDİR
Ayranın fermente süt ürünleri arasında yer aldığını belirten Yüceer, "Oldukça besleyici bir süt ürünüdür. Ayran, sütte bulunan besin ögelerinin birçoğunu taşıyor. Protein, yağ, vitaminler, mineral maddeler, özellikle kalsiyum bakımından süt ve süt ürünlerinin en önemli gıdalarından biridir." dedi.
'Ayran kanser riskini düşürüyor'
Yüceer, yaz aylarında soda, gazoz benzeri asitli içecekler yerine ayran gibi sağlıklı ürünler tüketilmesini önerdiklerini anlattı.
5 VİTAMİN VE KALSİYUM KAYNAĞI
Kalsiyum kaynağı ayranın, A, B12, D, B2 ve B6 vitaminleri yönünden de zengin olduğunu dile getiren Yüceer, "Vücudun sıvı dengesinin korunması açısından da önemlidir. İçinde yoğurtta olduğu gibi canlı mikroorganizmaların bulunması nedeniyle bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesi bakımından ayran içilmesi sağlık üzerine olumlu katkılar sağlıyor." ifadesini kullandı.
LAKTİK ASİT SİNİRLERİ GEVŞETİYOR VE UYUTUYOR
Yüceer, ayrandaki laktik asidin sinirlerin gevşettiği ve rahatlık hissi sağladığı için bazı kişilerde uyku haline neden olabildiğini aktaran Yüceer, "Ayran, tek başına veya yemeklerle beraber her yaştan insanın tüketebileceği oldukça besleyici ve sağlıklı bir içecektir." diye konuştu.
"KANSER RİSKİNİ DÜŞÜRMEYE YARDIMCI"
Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Beslenme ve Diyet Birimi Sorumlusu Başdiyetisyen Sevinç Yetişen de ayranın her mevsim tüketilebilme özelliğinin yanında yaz aylarında serinlik veren, probiyotik zengini ve sağlığa yararlı bakteriler barındıran bir içecek olduğunu aktardı.
PROBİYOTİK VE KANSER RİSKİNİ DÜŞÜRMEYE YARDIMCI
Ayranın faydalarına değinen Yetişen, şu bilgileri verdi:
"Sağlığa faydalı bir bakteri olan probiyotik, kanser riskini düşürmeye yardımcıdır. Protein, vitamin, yağ ve mineral bakımından zengin bir içecek olan ayranın sindirimi süte göre daha kolay olduğu için sütü sindirmekte güçlük çekenler için de iyi bir kalsiyum alternatifi olarak önerilebilir. Ayran, vücutta sağlığa zararlı bakterilerin çoğalmasını önlemeye yardım eder. Mide enfeksiyonları ve bağırsak sağlığını düzenlemesi nedeniyle ishalin iyileşmesini sağlar. Ayran, mide asidini nötralize eder ve içermiş olduğu laktik asit sayesinde asidin mide dokusuna zarar vermesini önleyerek, mide ekşimesini gidererek mideyi rahatlatır. Ayranın yapısında bulunan biyoaktif proteinler, kolesterol seviyesini kontrol altında tutmaya yardımcı olur."
KEMİKLERİN BÜYÜMESİNİ DESTEKLİYOR
Yetişen, ayranın, tuz, çeşitli elektrolitler ve su bulunması dolayısıyla vücudun yaz aylarında terlemeyle kaybettiklerinin yerine konulmasını, sıvı akışını dengelemek ve normal kan basıncını sağlamak için gerekli potasyumu sağladığını belirtti.
Kasların kasılmasına yardımcı olan ayranın baş dönmesi ile düşük tansiyonun normal değerlere dönmesine de yararının bulunduğunu dile getiren Yetişen, "Zengin kalsiyum içeriği ile ayran, kemiklerin büyümesini destekler, kemik hastalıkları riskini azaltır, kasların korunmasına yardımcı olur. Vücut için gerekli olan enerji ihtiyacını karşılamaya yardımcıdır. Vücudumuzdaki hücrelerin onarımı ve yaşaması için gerekli olan zengin bir protein kaynağıdır. Protein, özellikle güçlü kemik, kas ve cilt için oldukça faydalıdır." ifadelerini kullandı.
Yüceer, ayranın serinletici özelliğinin yanı sıra sağlık açısından da yararlı olduğu için her yaş grubunca tüketilmesi gerektiğini söyledi.
FERMENTE SÜT ÜRÜNÜDÜR VE BESLEYİCİDİR
Ayranın fermente süt ürünleri arasında yer aldığını belirten Yüceer, "Oldukça besleyici bir süt ürünüdür. Ayran, sütte bulunan besin ögelerinin birçoğunu taşıyor. Protein, yağ, vitaminler, mineral maddeler, özellikle kalsiyum bakımından süt ve süt ürünlerinin en önemli gıdalarından biridir." dedi.
'Ayran kanser riskini düşürüyor'
Yüceer, yaz aylarında soda, gazoz benzeri asitli içecekler yerine ayran gibi sağlıklı ürünler tüketilmesini önerdiklerini anlattı.
5 VİTAMİN VE KALSİYUM KAYNAĞI
Kalsiyum kaynağı ayranın, A, B12, D, B2 ve B6 vitaminleri yönünden de zengin olduğunu dile getiren Yüceer, "Vücudun sıvı dengesinin korunması açısından da önemlidir. İçinde yoğurtta olduğu gibi canlı mikroorganizmaların bulunması nedeniyle bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesi bakımından ayran içilmesi sağlık üzerine olumlu katkılar sağlıyor." ifadesini kullandı.
LAKTİK ASİT SİNİRLERİ GEVŞETİYOR VE UYUTUYOR
Yüceer, ayrandaki laktik asidin sinirlerin gevşettiği ve rahatlık hissi sağladığı için bazı kişilerde uyku haline neden olabildiğini aktaran Yüceer, "Ayran, tek başına veya yemeklerle beraber her yaştan insanın tüketebileceği oldukça besleyici ve sağlıklı bir içecektir." diye konuştu.
"KANSER RİSKİNİ DÜŞÜRMEYE YARDIMCI"
Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Beslenme ve Diyet Birimi Sorumlusu Başdiyetisyen Sevinç Yetişen de ayranın her mevsim tüketilebilme özelliğinin yanında yaz aylarında serinlik veren, probiyotik zengini ve sağlığa yararlı bakteriler barındıran bir içecek olduğunu aktardı.
PROBİYOTİK VE KANSER RİSKİNİ DÜŞÜRMEYE YARDIMCI
Ayranın faydalarına değinen Yetişen, şu bilgileri verdi:
"Sağlığa faydalı bir bakteri olan probiyotik, kanser riskini düşürmeye yardımcıdır. Protein, vitamin, yağ ve mineral bakımından zengin bir içecek olan ayranın sindirimi süte göre daha kolay olduğu için sütü sindirmekte güçlük çekenler için de iyi bir kalsiyum alternatifi olarak önerilebilir. Ayran, vücutta sağlığa zararlı bakterilerin çoğalmasını önlemeye yardım eder. Mide enfeksiyonları ve bağırsak sağlığını düzenlemesi nedeniyle ishalin iyileşmesini sağlar. Ayran, mide asidini nötralize eder ve içermiş olduğu laktik asit sayesinde asidin mide dokusuna zarar vermesini önleyerek, mide ekşimesini gidererek mideyi rahatlatır. Ayranın yapısında bulunan biyoaktif proteinler, kolesterol seviyesini kontrol altında tutmaya yardımcı olur."
KEMİKLERİN BÜYÜMESİNİ DESTEKLİYOR
Yetişen, ayranın, tuz, çeşitli elektrolitler ve su bulunması dolayısıyla vücudun yaz aylarında terlemeyle kaybettiklerinin yerine konulmasını, sıvı akışını dengelemek ve normal kan basıncını sağlamak için gerekli potasyumu sağladığını belirtti.
Kasların kasılmasına yardımcı olan ayranın baş dönmesi ile düşük tansiyonun normal değerlere dönmesine de yararının bulunduğunu dile getiren Yetişen, "Zengin kalsiyum içeriği ile ayran, kemiklerin büyümesini destekler, kemik hastalıkları riskini azaltır, kasların korunmasına yardımcı olur. Vücut için gerekli olan enerji ihtiyacını karşılamaya yardımcıdır. Vücudumuzdaki hücrelerin onarımı ve yaşaması için gerekli olan zengin bir protein kaynağıdır. Protein, özellikle güçlü kemik, kas ve cilt için oldukça faydalıdır." ifadelerini kullandı.
Doktor Muzaffer Kuşhan cezaevinde
Kartal Cezaevi’ne konulan ünlü doktor, 18 Eylül 2018 tarihine kadar cezaevinde yattıktan sonra bir yıllık şartlı tahliye sürecinin ardından cezasını tamamlamış olacak.
İstanbul Polonezköy'de zayıflama kliniğinde 19 yaşındaki Dila Kurt'un ölümüyle ilgili “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 3 yıl 6 ay 15 gün hapis cezasını alan doktor Muzaffer Kuşhan cezaevine girdi.
Habertürk’ün haberine göre, cezası iş ve özel durumu nedeniyle 2 kez erteleten Kuşhan, 9 Haziran'da infaz savcılığına teslim oldu. Kartal Cezaevi'ne konulan ünlü doktor, 18 Eylül 2018 tarihine kadar cezaevinde yattıktan sonra bir yıllık şartlı tahliye sürecinin ardından cezasını tamamlamış olacak. Kuşhan bu tarihten sonra da verilen meslekten men cezası nedeniyle 2 yıl doktorluk yapamayacak.
Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencisi Dila Kurt (19), 2008'de Dr. Kuşhan'ın Polonezköy'deki zayıflama kliniğine gitmiş, 45 günde 14 kilo vermişti. Kurt, uygulanan diyete dayanamamış ve 7 Eylül 2008'de klinikteki havuz başında hayatını kaybetmişti.
İstanbul Polonezköy'de zayıflama kliniğinde 19 yaşındaki Dila Kurt'un ölümüyle ilgili “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 3 yıl 6 ay 15 gün hapis cezasını alan doktor Muzaffer Kuşhan cezaevine girdi.
Habertürk’ün haberine göre, cezası iş ve özel durumu nedeniyle 2 kez erteleten Kuşhan, 9 Haziran'da infaz savcılığına teslim oldu. Kartal Cezaevi'ne konulan ünlü doktor, 18 Eylül 2018 tarihine kadar cezaevinde yattıktan sonra bir yıllık şartlı tahliye sürecinin ardından cezasını tamamlamış olacak. Kuşhan bu tarihten sonra da verilen meslekten men cezası nedeniyle 2 yıl doktorluk yapamayacak.
Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencisi Dila Kurt (19), 2008'de Dr. Kuşhan'ın Polonezköy'deki zayıflama kliniğine gitmiş, 45 günde 14 kilo vermişti. Kurt, uygulanan diyete dayanamamış ve 7 Eylül 2008'de klinikteki havuz başında hayatını kaybetmişti.
Benim bedenim ama fazla kilolar benim kararım mı?
Kilo vermek için yapılması gerekenleri hepimiz biliyoruz. Peki o zaman zayıflamak neden bu kadar zor?
Son zamanlarda fazla kiloların nedeni olarak ‘duygusal açlık’ diye bir kavramdan bahsediliyor. Kilo almanın bedensel değil psikolojik etkilerini öne çıkaran bu kavramda, kilolu insanlar fazla yemek yemelerinin nedenlerini bilinçaltında yatan nedenlerde arıyor. Peki bu sebeplere nasıl ulaşacağız?
Kilo vermenin önündeki içsel engelleri aşmaya yardımcı önemli tavsiyeler veren Nefes Koçu Reyhan Elmasri, motivasyonunuzu yüksek tutacak tüyolar sıraladı.
İşte kilo vermenin püf noktaları…
UZMAN EŞLİĞİNDE KİLO VERENLERİN YÜZDE 95’İ…
Herkes bedeniyle barışık olmak ister, bunun için de başta ideal kiloda olmak. Estetiğin ötesinde obezite ve fazla kilolar pek çok hastalığın kaynağı. Üstelik hareketin azalmasına neden olarak tüm yaşantımızı etkiliyor. Duygusal olarak bıraktığı etkiler kara bulutlar gibi çöküyor; dışlanma, beğenilmeme, aşağılanma…. Özellikle çocuklar ve ergenlerde aleni yapılan acımasız eleştiriler çok ciddi yaralara neden oluyor. İlişkileri direkt etkiliyor; kendi bedeninden memnun olmayanlar hayatlarına ilişki çekemiyor ya da cinsel hayatları olumsuz yönde etkileniyor.
Peki insanlar bu bilinç düzeyine ulaşmışken neden hala bu kadar basit görünen bir sorunun altından kalkamıyor. Göz göre göre neden yiyerek ve hareket etmeyerek intihar ediyor bir anlamda? Uzman eşliğinde diyet yapanların verdikleri kiloları geri alma oranı %95. Harcanan onca emek ve paranın %95'I boşa gidiyor yani.
BESLENME YÜZDE 80, EGZERSİZ YÜZDE 20
Egzersiz sadece kilo kontrolü için değil beden ve zihin sağlığı için çok önemliyken çoğunluk tarafından sadece zayıflamak amaçlı algılanıyor. Üstelik kilo vermede beslenme %80, egzersiz %20 rol oynarken. Amerika'daki istatistiklere göre spor merkezlerine kaydolan her 5 kişiden 4'ü devam etmiyor. Bu 5'de 4'lük kesim sene başında bir müddet devam ediyor. Yeni yılda kendimize verilen sözlerin başına kilo vermeyi koymak adetten olmuş. Bizde de herhalde baharda yaza girişte tatile hazırlık döneminde devamlılık daha fazladır.
Bunun yanı sıra medya sayesinde pek çok kişi beslenme uzmanı oldu adeta. Ama obezite almış başını gidiyor. Geçen gün bir arkadaşımın annesi iddialı bir şekilde diretiyor; “her akşam yatmadan önce 7 tane zeytin yiyin haftada bilmem kaç kilo verin”. “Doğru olmaz mı hiç televizyonda duydum” diye de tezini savunuyor. Keşke medyada duyduğumuz herşey gerçekten doğru olsa.
Obezite ya da fazla kiloların nedeni de diğer pek çok sorun gibi duygusal nedenlere dayanıyor. Genel olarak hayattan alamadığımız keyfi yemekten, içmekten almaya çalışmakla başlıyor. Bazen bu bir aile geleneği oluyor, bazen de stresli bir dönemde edinilen bu alışkanlık o dönem geçtikten sonra da devam ediyor.
Bir kez U-dönüşü yapıp da kişinin özgüveninin artması, kendini beğenmeye başlaması motivasyonunu arttırıyor. Ancak bunun sürdürülebilir olması, eski alışkanlıklara dönmemek için fazla yemenin altında yatan psikolojik nedenlerin giderilmiş olması gerekiyor. Yoksa gene en sudan sebeplerle o %95'in içinde olmaya devam…
KİLO VERMENİZE YARDIMCI 6 MOTİVASYON
Ne yenileceği, ne zaman yenileceği konusunda pek çok bilgi var zaten. Bunları hayata geçirmek, tam istediğiniz gibi bir vücuda sahip olmak için bir de bunları deneyin:
Kilonuz, şekliniz nasıl olursa olsun öncelikle kendinizi olduğu gibi kabul etmekle işe başlayın.
Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayı bırakın, herkes kendine özgüdür ve çok değerlidir, bunu hep aklınızda tutun.
Bir şey yerken yaptığınız tek eylem o olsun. Her lokmanın keyfini çıkartın; yani farkındalıkla yiyin.
Metabolizmanızı dengelemek, yağ yakımını hızlandırmak, enerjinizi arttırmak için nefesinizi doğru aldığınızdan emin olun, nefes tekniklerinden yararlanın.
Zihin gücünüzü kullanın; ideal kilo ya da bedeninizi belirleyin. Hedefiniz o olsun. Kendinize onu simgeleyen bir oyuncak, resim ya da giysi alın ve sıkça görebileceğiniz bir yere koyun. Bu sizin havucunuz olsun. Egonuz ne zaman sizi yoldan çıkarmaya kalksa ona bakın ya da hatırlayın.
Fazla kilolarınızla ilgili olumsuz duygularınızı keşfedin. Örneğin beğenilmediğinizi mi hissediyorsunuz, tam tersine “çok beğenilen biri” olduğunuza dair olumlamalar yapın; tüm kalbinizle inanarak.
Önemli olan motivasyon, bunun için gerekirse bir uzmandan destek alın. Sözcü
Son zamanlarda fazla kiloların nedeni olarak ‘duygusal açlık’ diye bir kavramdan bahsediliyor. Kilo almanın bedensel değil psikolojik etkilerini öne çıkaran bu kavramda, kilolu insanlar fazla yemek yemelerinin nedenlerini bilinçaltında yatan nedenlerde arıyor. Peki bu sebeplere nasıl ulaşacağız?
Kilo vermenin önündeki içsel engelleri aşmaya yardımcı önemli tavsiyeler veren Nefes Koçu Reyhan Elmasri, motivasyonunuzu yüksek tutacak tüyolar sıraladı.
İşte kilo vermenin püf noktaları…
UZMAN EŞLİĞİNDE KİLO VERENLERİN YÜZDE 95’İ…
Herkes bedeniyle barışık olmak ister, bunun için de başta ideal kiloda olmak. Estetiğin ötesinde obezite ve fazla kilolar pek çok hastalığın kaynağı. Üstelik hareketin azalmasına neden olarak tüm yaşantımızı etkiliyor. Duygusal olarak bıraktığı etkiler kara bulutlar gibi çöküyor; dışlanma, beğenilmeme, aşağılanma…. Özellikle çocuklar ve ergenlerde aleni yapılan acımasız eleştiriler çok ciddi yaralara neden oluyor. İlişkileri direkt etkiliyor; kendi bedeninden memnun olmayanlar hayatlarına ilişki çekemiyor ya da cinsel hayatları olumsuz yönde etkileniyor.
Peki insanlar bu bilinç düzeyine ulaşmışken neden hala bu kadar basit görünen bir sorunun altından kalkamıyor. Göz göre göre neden yiyerek ve hareket etmeyerek intihar ediyor bir anlamda? Uzman eşliğinde diyet yapanların verdikleri kiloları geri alma oranı %95. Harcanan onca emek ve paranın %95'I boşa gidiyor yani.
BESLENME YÜZDE 80, EGZERSİZ YÜZDE 20
Egzersiz sadece kilo kontrolü için değil beden ve zihin sağlığı için çok önemliyken çoğunluk tarafından sadece zayıflamak amaçlı algılanıyor. Üstelik kilo vermede beslenme %80, egzersiz %20 rol oynarken. Amerika'daki istatistiklere göre spor merkezlerine kaydolan her 5 kişiden 4'ü devam etmiyor. Bu 5'de 4'lük kesim sene başında bir müddet devam ediyor. Yeni yılda kendimize verilen sözlerin başına kilo vermeyi koymak adetten olmuş. Bizde de herhalde baharda yaza girişte tatile hazırlık döneminde devamlılık daha fazladır.
Bunun yanı sıra medya sayesinde pek çok kişi beslenme uzmanı oldu adeta. Ama obezite almış başını gidiyor. Geçen gün bir arkadaşımın annesi iddialı bir şekilde diretiyor; “her akşam yatmadan önce 7 tane zeytin yiyin haftada bilmem kaç kilo verin”. “Doğru olmaz mı hiç televizyonda duydum” diye de tezini savunuyor. Keşke medyada duyduğumuz herşey gerçekten doğru olsa.
Obezite ya da fazla kiloların nedeni de diğer pek çok sorun gibi duygusal nedenlere dayanıyor. Genel olarak hayattan alamadığımız keyfi yemekten, içmekten almaya çalışmakla başlıyor. Bazen bu bir aile geleneği oluyor, bazen de stresli bir dönemde edinilen bu alışkanlık o dönem geçtikten sonra da devam ediyor.
Bir kez U-dönüşü yapıp da kişinin özgüveninin artması, kendini beğenmeye başlaması motivasyonunu arttırıyor. Ancak bunun sürdürülebilir olması, eski alışkanlıklara dönmemek için fazla yemenin altında yatan psikolojik nedenlerin giderilmiş olması gerekiyor. Yoksa gene en sudan sebeplerle o %95'in içinde olmaya devam…
KİLO VERMENİZE YARDIMCI 6 MOTİVASYON
Ne yenileceği, ne zaman yenileceği konusunda pek çok bilgi var zaten. Bunları hayata geçirmek, tam istediğiniz gibi bir vücuda sahip olmak için bir de bunları deneyin:
Kilonuz, şekliniz nasıl olursa olsun öncelikle kendinizi olduğu gibi kabul etmekle işe başlayın.
Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayı bırakın, herkes kendine özgüdür ve çok değerlidir, bunu hep aklınızda tutun.
Bir şey yerken yaptığınız tek eylem o olsun. Her lokmanın keyfini çıkartın; yani farkındalıkla yiyin.
Metabolizmanızı dengelemek, yağ yakımını hızlandırmak, enerjinizi arttırmak için nefesinizi doğru aldığınızdan emin olun, nefes tekniklerinden yararlanın.
Zihin gücünüzü kullanın; ideal kilo ya da bedeninizi belirleyin. Hedefiniz o olsun. Kendinize onu simgeleyen bir oyuncak, resim ya da giysi alın ve sıkça görebileceğiniz bir yere koyun. Bu sizin havucunuz olsun. Egonuz ne zaman sizi yoldan çıkarmaya kalksa ona bakın ya da hatırlayın.
Fazla kilolarınızla ilgili olumsuz duygularınızı keşfedin. Örneğin beğenilmediğinizi mi hissediyorsunuz, tam tersine “çok beğenilen biri” olduğunuza dair olumlamalar yapın; tüm kalbinizle inanarak.
Önemli olan motivasyon, bunun için gerekirse bir uzmandan destek alın. Sözcü
Etiketler:
kilo,
kilo almak,
kilo vermek,
zayıflama
13 Temmuz 2016 Çarşamba
Dünyadaki yetişkinlerin yüzde 20’si obez olacak
Op. Dr. Murat Üstün, obezitenin bir salgın gibi arttığını belirtiyor.
Gelecekte daha ciddi boyutlara ulaşacak olan obezite sorunu ile ilgili konuşan Obezite ve Metabolizma Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Murat Üstün, Türkiye’nin obezite cerrahisi konusunda bir merkez olmasını arzuladıklarını belirtti. Bu amaçla İngiltere ile Türkiye arasında bir sağlık köprüsü kurma misyonuyla yola çıktıklarını belirten Üstün, obezite hastalığının insanlar üzerinde yarattığı etkileri üzerine konuştu.
OBEZ ERKEKLERİN SAYISI 3 KAT ARTTI
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de obeziteye karşı topyekün bir savaş yürütüldüğünü belirten Op. Dr. Murat Üstün, özellikle İngiltere'deki araştırmaların önemli olduğuna dikkat çekiyor ve sözlerine şöyle devam ediyor, “Londra'da bulunan Imperial College’ın yapmış olduğu bir araştırmaya göre, 2025 yılına kadar dünyadaki yetişkinlerin %20'sinin obez olacağı öngörülüyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalar sonucunda ise 1975 yılında sadece 105 milyon olan obez kişi sayısının, 2014'te 641'e çıktığı belirtiliyor. 1975'ten bu yana obez erkeklerin sayısının ise yaklaşık üç kat artarak %3,2'den %10,8'e yükseldiği, kadınlarda ise %6,4'ten %14,9'a iki kat arttığı açıklanıyor.”
TÜRKİYE TEDAVİ MERKEZİ OLABİLİR
Ülkemizin obezite konusunda dünyada 7’nci sıraya yükseldiğini belirten Üstün, sadece ülkemizin değil özellikle Avrupa’nın da büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor. Obezite hastalığı konusunda İngiltere’de yapacağı araştırmalar sayesinde, Avrupa ve Türkiye arasında önemli bir işbirliğine imza atacaklarını söyleyen Üstün, özellikle Hollanda, İngiltere, Avustralya ve Almanya başta olmak üzere obezite konusunda yurtdışında yaşayan birçok hastalarının olduğunu açıklıyor.
Op. Dr. Murat Üstün, Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin özellikle cerrahi tedaviler konusunda ileri seviyede oluşu ve yurtdışında sağlık sistemlerindeki aksamalardan dolayı hastaların Türkiye’de tedavi görmeyi tercih ettiğini anlatıyor.
İngiltere’de 500 bine yakın Türk’ün yaşadığını belirten Üstün, sağlık sistemindeki problemlerden dolayı çalışmalarının bir ayağını İngiltere’deki Kings College ve Imperial College’da Türk hekimlerinin kurduğu bir dernek olan ATHPA (İngiltere Türk Sağlık Profesyonelleri Derneği) ile gerçekleştireceklerini ve obezite konusunda bu çalışmalar ışığında önemli bir yol alınacağının altını çiziyor. sözcü
Gelecekte daha ciddi boyutlara ulaşacak olan obezite sorunu ile ilgili konuşan Obezite ve Metabolizma Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Murat Üstün, Türkiye’nin obezite cerrahisi konusunda bir merkez olmasını arzuladıklarını belirtti. Bu amaçla İngiltere ile Türkiye arasında bir sağlık köprüsü kurma misyonuyla yola çıktıklarını belirten Üstün, obezite hastalığının insanlar üzerinde yarattığı etkileri üzerine konuştu.
OBEZ ERKEKLERİN SAYISI 3 KAT ARTTI
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de obeziteye karşı topyekün bir savaş yürütüldüğünü belirten Op. Dr. Murat Üstün, özellikle İngiltere'deki araştırmaların önemli olduğuna dikkat çekiyor ve sözlerine şöyle devam ediyor, “Londra'da bulunan Imperial College’ın yapmış olduğu bir araştırmaya göre, 2025 yılına kadar dünyadaki yetişkinlerin %20'sinin obez olacağı öngörülüyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalar sonucunda ise 1975 yılında sadece 105 milyon olan obez kişi sayısının, 2014'te 641'e çıktığı belirtiliyor. 1975'ten bu yana obez erkeklerin sayısının ise yaklaşık üç kat artarak %3,2'den %10,8'e yükseldiği, kadınlarda ise %6,4'ten %14,9'a iki kat arttığı açıklanıyor.”
TÜRKİYE TEDAVİ MERKEZİ OLABİLİR
Ülkemizin obezite konusunda dünyada 7’nci sıraya yükseldiğini belirten Üstün, sadece ülkemizin değil özellikle Avrupa’nın da büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor. Obezite hastalığı konusunda İngiltere’de yapacağı araştırmalar sayesinde, Avrupa ve Türkiye arasında önemli bir işbirliğine imza atacaklarını söyleyen Üstün, özellikle Hollanda, İngiltere, Avustralya ve Almanya başta olmak üzere obezite konusunda yurtdışında yaşayan birçok hastalarının olduğunu açıklıyor.
Op. Dr. Murat Üstün, Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin özellikle cerrahi tedaviler konusunda ileri seviyede oluşu ve yurtdışında sağlık sistemlerindeki aksamalardan dolayı hastaların Türkiye’de tedavi görmeyi tercih ettiğini anlatıyor.
İngiltere’de 500 bine yakın Türk’ün yaşadığını belirten Üstün, sağlık sistemindeki problemlerden dolayı çalışmalarının bir ayağını İngiltere’deki Kings College ve Imperial College’da Türk hekimlerinin kurduğu bir dernek olan ATHPA (İngiltere Türk Sağlık Profesyonelleri Derneği) ile gerçekleştireceklerini ve obezite konusunda bu çalışmalar ışığında önemli bir yol alınacağının altını çiziyor. sözcü
Etiketler:
lipocustion,
metabolizma,
obezite,
sağlık
Nar hücre ömrünü yüzde 50 uzatıyor
İsviçreli bilim insanlarının yaptığı araştırmada, narın hücre ömrünü yüzde 50 uzattığı ortaya çıktı.
İsviçre’de Lozan Politeknik Federal Üniversitesi’nin yaptığı araştırma narın sağlığa muhteşem etkisini ortaya koydu. Düzenli olarak nar yemek ömrü uzatıyor… Nar yaşlanan kasları güçlendiriyor, hücredeki mitokondri organellerine olumlu etki yapıyor.
HÜCRE YENİLENMESİNE YARDIMCI OLUYOR
Nar yaşlanmayla birlikte zayıflamış mitokondrinin tekrar eski gücünü kazanmasına yardımcı oluyor. Narda bulunan kimyasallar bağırsakta yaşayan bakteriler sayesinde ‘urolithin A' adlı bileşiğe dönüşüyor. Bu bileşik de hücrelerin yenilenmesine yardımcı olarak yaşlanmayı geciktiriyor. Araştırmacılar, kurtçuklar üzerinde gerçekleştirilen testlerde ‘urolithin A' bileşiğinin, hücrenin ömrünü yüzde 50 oranında uzattığını duyurdu.
İsviçre’de Lozan Politeknik Federal Üniversitesi’nin yaptığı araştırma narın sağlığa muhteşem etkisini ortaya koydu. Düzenli olarak nar yemek ömrü uzatıyor… Nar yaşlanan kasları güçlendiriyor, hücredeki mitokondri organellerine olumlu etki yapıyor.
HÜCRE YENİLENMESİNE YARDIMCI OLUYOR
Nar yaşlanmayla birlikte zayıflamış mitokondrinin tekrar eski gücünü kazanmasına yardımcı oluyor. Narda bulunan kimyasallar bağırsakta yaşayan bakteriler sayesinde ‘urolithin A' adlı bileşiğe dönüşüyor. Bu bileşik de hücrelerin yenilenmesine yardımcı olarak yaşlanmayı geciktiriyor. Araştırmacılar, kurtçuklar üzerinde gerçekleştirilen testlerde ‘urolithin A' bileşiğinin, hücrenin ömrünü yüzde 50 oranında uzattığını duyurdu.
12 Temmuz 2016 Salı
Basen eriten diyet nasıl yapılır?
Çoğu kadın basen ve kalça bölgelerindeki istenmeyen kilolarından şikayetçidir. Vücudumuzun en zor kilo verilen bölgelerinden biri olan basen bölgesini etkili bir diyet ve egzersiz programı ile şekillendirmek mümkün. Yanlış beslenme ve hareketsizlik sonucu oluşan bölgesel yağlarınızdan kurtulmak için diyet listenizi rutin programınıza uydurmalı ve hayatınızı dengeli beslenme üzerine inşa etmelisiniz.
İşte basen eriten diyet listesi menüsü:
İlk olarak diyet süresince her gün tüketeceğiniz yağ yakan yeşil çay tarifi ile başlayalım. Malzeme olarak 2 tane limon, 2 küçük poşet yeşil çay, 1 rulo tarçın ve birkaç nane yaprağını hazırlayın. 1 bardak yeşil çayı demledikten sonra bir sürahiye koyup limonları içine sıkın. Nane yaprakları ve tarçını karışıma ilave edin. Çayın üstüne biraz daha su ilave ederek buzdolabına koyun.
Bir diğer formül ise bir bardak suyun içerisine 10 damla limon sıkıp yarım kaşık bal ile karıştırarak içmek. Özellikle sabahları tüketilen bu karışımla istenmeyen yağlardan kurtulmak uzun vadede mümkün.
Uyandığınızda limonlu karışımdan veya yeşil çay karışımından bir bardak tüketmeli ve kahvaltınızı yarım saat sonra yapmalısınız.
Kahvaltı
1 bardak diyet sütle hazırlanmış 4 kaşık yulaf ezmesini birkaç adet çilek veya muzla zenginleştirebilirsiniz. Bir diğer alternatifse 2 dilim tam tahıllı ekmekle tost yapabilirsiniz. Yanına közlenmiş biber ve roka ekleyebilirsiniz. 1 yumurtayı bol roka ve biberle çırparak menemen yapabilirsiniz.
Öğle yemeği
Bir dilim tahıllı ekmek, 1 kase sebze yemeği veya çorba, bol yeşillikli salata ve 1 küçük kase yoğurt.
Akşam yemeği
150-200 gram kırmızı veya beyaz et ya da balık, 1 dilim tam tahıllı ekmek, bol yeşillikli salata.
Ara öğün
1 yeşil elma, yarım muz, 10 adet çilek veya 1 şeftaliden herhangi birini seçebeilirsiniz. Ara
öğününüzü kahvaltı ve öğlen yemeği arasında ve öğlen yemeği ile akşam yemeği arasında olacak şekilde 2 kere yiyebilirsiniz.
Diyet boyunca günde 45 dakika yürüyüş, koşu, yüzme veya pilates gibi hafif tempolu sporların yanında kalça ve basen egzersizleri de yapmalısınız.
Günde en az 2.5 litre su içmelisiniz.
Şekerli ürünler ve kızartmalardan uzak durmalısınız.
İşte basen eriten diyet listesi menüsü:
İlk olarak diyet süresince her gün tüketeceğiniz yağ yakan yeşil çay tarifi ile başlayalım. Malzeme olarak 2 tane limon, 2 küçük poşet yeşil çay, 1 rulo tarçın ve birkaç nane yaprağını hazırlayın. 1 bardak yeşil çayı demledikten sonra bir sürahiye koyup limonları içine sıkın. Nane yaprakları ve tarçını karışıma ilave edin. Çayın üstüne biraz daha su ilave ederek buzdolabına koyun.
Bir diğer formül ise bir bardak suyun içerisine 10 damla limon sıkıp yarım kaşık bal ile karıştırarak içmek. Özellikle sabahları tüketilen bu karışımla istenmeyen yağlardan kurtulmak uzun vadede mümkün.
Uyandığınızda limonlu karışımdan veya yeşil çay karışımından bir bardak tüketmeli ve kahvaltınızı yarım saat sonra yapmalısınız.
Kahvaltı
1 bardak diyet sütle hazırlanmış 4 kaşık yulaf ezmesini birkaç adet çilek veya muzla zenginleştirebilirsiniz. Bir diğer alternatifse 2 dilim tam tahıllı ekmekle tost yapabilirsiniz. Yanına közlenmiş biber ve roka ekleyebilirsiniz. 1 yumurtayı bol roka ve biberle çırparak menemen yapabilirsiniz.
Öğle yemeği
Bir dilim tahıllı ekmek, 1 kase sebze yemeği veya çorba, bol yeşillikli salata ve 1 küçük kase yoğurt.
Akşam yemeği
150-200 gram kırmızı veya beyaz et ya da balık, 1 dilim tam tahıllı ekmek, bol yeşillikli salata.
Ara öğün
1 yeşil elma, yarım muz, 10 adet çilek veya 1 şeftaliden herhangi birini seçebeilirsiniz. Ara
öğününüzü kahvaltı ve öğlen yemeği arasında ve öğlen yemeği ile akşam yemeği arasında olacak şekilde 2 kere yiyebilirsiniz.
Diyet boyunca günde 45 dakika yürüyüş, koşu, yüzme veya pilates gibi hafif tempolu sporların yanında kalça ve basen egzersizleri de yapmalısınız.
Günde en az 2.5 litre su içmelisiniz.
Şekerli ürünler ve kızartmalardan uzak durmalısınız.
Kilo vermede doğal yardımcınız: Elma sirkesi!
Doğal şekilde fermente edilmiş elma sirkesi, içerdiği çok çeşitli besin değeri yüksek maddelerle iyileştirici özelliğe sahip, süper bir gıdadır. Aynı zamanda, cilt problemleri dahil, çeşitli rahatsızlıklara iyi gelir.
Doğal şekilde fermente edilmiş elma sirkesi, içerdiği çok çeşitli besin değeri yüksek maddelerle iyleştirici özelliğe sahip, süper bir gıdadır. Aynı zamanda, cilt problemleri dahil, çeşitli rahatsızlıklara iyi gelir. Bedenin her bölümünün daha iyi iş görebilmesini sağlamak için vücuttaki toksinleri dışarı attığından, büyük bir toksin gidericidir. Bunlar, doğal elma sirkesinin, sağlıklı bir beslenme tarzının bir parçası haline gelmesi için kullanabileceğimiz yollardan yalnızca birkaç tanesidir. Fakat sulandırılmış olarak günlük diyete eklenmesiyle, kilo vermeye de yardımcı olduğu biliniyor.
Yalnız şunu vurgulayalım ki, kilo vermeye yardımcı olması için sadece doğal elma sirkesi kullanmamız muhtemelen çok az etkili olur hatta etkisiz kalabilir. Doğal elma sirkesi genel anlamda sağlıklı yaşam tarzımızı yükseltmek üzere kullanıldığından, kilo vermek için kullanıp kullanmamaya karar vermemiz gereklidir; öyle ki, elma sirkesi sağlıklı beslenmemizin ve rutin egzersiz düzenimizin bir parçası olmalıdır. Bunu aklımızda tutarak, doğal elma sirkesinin, inatçı kiloları yerinden sökmeye nasıl yardımcı olduğunu anlamaya çalışalım.
DOĞAL ELMA SİRKESİ KİLO VERMEYE NASIL YARDIMCI OLUR?
Doğal elma sirkesi kilo kaybetmeye çare olarak çok uzun zamandır kullanılmakta olsa da, niçin işe yaradığını ortaya çıkarmak için son zamanlara dek çok az bilimsel araştırma yürütülmüş. Araştırmacılar, çeşitli çalışmalar aracılığıyla, doğal elma sirkesinin kendimizi daha tok hisetmemize ve bu hissin yemek zamanlarımıza kadar sürmesine yardımcı olduğunu ortaya çıkardılar. Çünkü elmada zengin pektin kaynağı ve asitle kombinasyonu bulunur; bu da vücudumuzun besini daha kolay ve hızlı parçalamasını sağlar. Ayrıca, hareket ve egzersiz sırasında kalorilerin çok daha etkin bir şekilde yakılmasına yardım ederek, metabolizmayı hızlandırır.
Doğal elma sirkesinin, istikrarlı bir şekilde kilo vermeyi sağlayarak, kan şekeri miktarını ve kan dolaşımındaki insülini düşürmeye yardımcı olduğu da ortaya çıkarıldı.
Doğal elma sirkesiyle bizi tok tutan yüksek protein diyeti kombinasyonu, tokluk duygumuzu ayrıca destekleyerek her yemekte daha az yememize sebep olur. Bu da, belirgin bir şekilde, daha az kalori alımına yol açarak, kilo vermemizi sağlar.
Japonya'da yapılan üç aylık bir çalışma, obez katılımcıların günlük doğal elma sirkesi tüketimi sayesinde karın çevresindeki yağları yaktığını gösterdi. Bir çalışmada, yalnızca günde iki yemek kaşığı sirkenin suya katılarak tüketilmesi sonucunda deneklerin üç ayda 1.7 kg kaybetmesi sağlanmış. Büyük bir miktar olmasa da, kuşkusuz belirgin bir fark!
“HER ZAMAN PASTORİZE EDİLMEMİŞ, ORGANİK DOĞAL SİRKE KULLANALIM.”
Doğru tip doğal elma sirkesini arayıp bulmamız önemli; yani doğal elma sirkesinden beklediğimiz faydalı ve gerekli besin maddeleri, pastorize edilirken kaybolmamış olmalı. Kimyasallardan ve böcek zehirlerinden uzak olması için organik olanını aramak gerekiyor. Sirke ne kadar safsa, hem vücudumuz için o kadar faydası dokunacak hem de en etkin şekilde kilo vermemize yardımcı olacaktır.
“MAKSİMUM YARAR İÇİN, YEMEKLERDEN ÖNCE GÜNDE BİRKAÇ KEZ TÜKETMEYİ UNUTMAYALIM!”
Yemeklerden yarım saat önce, sulandırdığımız doğal elma sirkesi içmek, vücudumuza tokluk hissi vereceğinden, bizi çok fazla kalori tüketmekten ve aşırı yemekten korur. Aynı zamanda, yediğimizi hazmetmemize yardım eder. Her durumda, günün herhangi bir zamanında doğal elma sirkesi tüketmek iyidir, yarım saatlik süreyi kaçırsak da endişeye gerek yok.
Doğal elma sirkesiyle en iyi sonucu almak için, günde iki kere ile başlayıp, tadına alışınca üç kereye çıkartabiliriz. Daha büyük miktarlarda tüketmemiz gerekli değil, hem belki bu uzun vadede vücudumuz için çok iyi olmayabilir.
Kendimiz için en iyisi hangisi? Bunu görmek için birkaç farklı yöntem deneyebiliriz.
Doğal elma sirkesini kullanmak için en iyi yol, suya katmaktır. İdeali, bir bardak suya iki yemek kaşığı doğal elma sirkesi eklemek. Bu şekilde tadına dayanamıyorsak, az miktarda, tercihen kendi yaptığımız meyve suyuna eklemeyi deneyebiliriz; ama kilo vermek istiyorsak, suya katmak en sağlıklı ve etkin yöntem.
Yemeklerimizin besin değerini artırmak için, istediğimiz zaman doğal elma sirkesi ekleyebiliriz. Yemeklerle birleştirmek sonuçları daha da yararlı kılar. Yumurtalar iyi birer protein kaynağıdır, et ve balık da öyle, beraberinde sirkeyle bizi fazla kalori tüketmekten alıkoyarak, iyice doymamızı sağlarlar.
DOĞAL ELMA SİRKESİNİN TÜM FAYDALARINA RAĞMEN, YİNE DE BAZI OLASI YAN ETKİLERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAKTA FAYDA VAR:
Her şeyden önce, uygun şekilde sulandırılmadıysa, diş minesi aşınabilir. Bu durumda hazır hap tipi daha kullanışlı olabilir, elbette uygun dozda kullanmak şartıyla.
Sirkedeki asit boğazımızı etkileyebilir, yani düzenli olarak tüketmek boğazımızda tahriş hissine yol açabilir.
Herkesin vücut yapısı farklı olduğu için, kilo vermenin garantisi yoktur; bunun farkında olarak hareket edersek düş kırıklığına uğramayız. Yine de tüm yararları göz önüne alındığında denemeye değmez mi? Doğal elma sirkesinin nimetlerinden yararlanırken, bir de bakmışız, inatçı kilolarımız da yavaş yavaş bizi terk etmeye başlamış!
Yalnız şunu vurgulayalım ki, kilo vermeye yardımcı olması için sadece doğal elma sirkesi kullanmamız muhtemelen çok az etkili olur hatta etkisiz kalabilir. Doğal elma sirkesi genel anlamda sağlıklı yaşam tarzımızı yükseltmek üzere kullanıldığından, kilo vermek için kullanıp kullanmamaya karar vermemiz gereklidir; öyle ki, elma sirkesi sağlıklı beslenmemizin ve rutin egzersiz düzenimizin bir parçası olmalıdır. Bunu aklımızda tutarak, doğal elma sirkesinin, inatçı kiloları yerinden sökmeye nasıl yardımcı olduğunu anlamaya çalışalım.
DOĞAL ELMA SİRKESİ KİLO VERMEYE NASIL YARDIMCI OLUR?
Doğal elma sirkesi kilo kaybetmeye çare olarak çok uzun zamandır kullanılmakta olsa da, niçin işe yaradığını ortaya çıkarmak için son zamanlara dek çok az bilimsel araştırma yürütülmüş. Araştırmacılar, çeşitli çalışmalar aracılığıyla, doğal elma sirkesinin kendimizi daha tok hisetmemize ve bu hissin yemek zamanlarımıza kadar sürmesine yardımcı olduğunu ortaya çıkardılar. Çünkü elmada zengin pektin kaynağı ve asitle kombinasyonu bulunur; bu da vücudumuzun besini daha kolay ve hızlı parçalamasını sağlar. Ayrıca, hareket ve egzersiz sırasında kalorilerin çok daha etkin bir şekilde yakılmasına yardım ederek, metabolizmayı hızlandırır.
Doğal elma sirkesinin, istikrarlı bir şekilde kilo vermeyi sağlayarak, kan şekeri miktarını ve kan dolaşımındaki insülini düşürmeye yardımcı olduğu da ortaya çıkarıldı.
Doğal elma sirkesiyle bizi tok tutan yüksek protein diyeti kombinasyonu, tokluk duygumuzu ayrıca destekleyerek her yemekte daha az yememize sebep olur. Bu da, belirgin bir şekilde, daha az kalori alımına yol açarak, kilo vermemizi sağlar.
Japonya'da yapılan üç aylık bir çalışma, obez katılımcıların günlük doğal elma sirkesi tüketimi sayesinde karın çevresindeki yağları yaktığını gösterdi. Bir çalışmada, yalnızca günde iki yemek kaşığı sirkenin suya katılarak tüketilmesi sonucunda deneklerin üç ayda 1.7 kg kaybetmesi sağlanmış. Büyük bir miktar olmasa da, kuşkusuz belirgin bir fark!
“HER ZAMAN PASTORİZE EDİLMEMİŞ, ORGANİK DOĞAL SİRKE KULLANALIM.”
Doğru tip doğal elma sirkesini arayıp bulmamız önemli; yani doğal elma sirkesinden beklediğimiz faydalı ve gerekli besin maddeleri, pastorize edilirken kaybolmamış olmalı. Kimyasallardan ve böcek zehirlerinden uzak olması için organik olanını aramak gerekiyor. Sirke ne kadar safsa, hem vücudumuz için o kadar faydası dokunacak hem de en etkin şekilde kilo vermemize yardımcı olacaktır.
“MAKSİMUM YARAR İÇİN, YEMEKLERDEN ÖNCE GÜNDE BİRKAÇ KEZ TÜKETMEYİ UNUTMAYALIM!”
Yemeklerden yarım saat önce, sulandırdığımız doğal elma sirkesi içmek, vücudumuza tokluk hissi vereceğinden, bizi çok fazla kalori tüketmekten ve aşırı yemekten korur. Aynı zamanda, yediğimizi hazmetmemize yardım eder. Her durumda, günün herhangi bir zamanında doğal elma sirkesi tüketmek iyidir, yarım saatlik süreyi kaçırsak da endişeye gerek yok.
Doğal elma sirkesiyle en iyi sonucu almak için, günde iki kere ile başlayıp, tadına alışınca üç kereye çıkartabiliriz. Daha büyük miktarlarda tüketmemiz gerekli değil, hem belki bu uzun vadede vücudumuz için çok iyi olmayabilir.
Kendimiz için en iyisi hangisi? Bunu görmek için birkaç farklı yöntem deneyebiliriz.
Doğal elma sirkesini kullanmak için en iyi yol, suya katmaktır. İdeali, bir bardak suya iki yemek kaşığı doğal elma sirkesi eklemek. Bu şekilde tadına dayanamıyorsak, az miktarda, tercihen kendi yaptığımız meyve suyuna eklemeyi deneyebiliriz; ama kilo vermek istiyorsak, suya katmak en sağlıklı ve etkin yöntem.
Yemeklerimizin besin değerini artırmak için, istediğimiz zaman doğal elma sirkesi ekleyebiliriz. Yemeklerle birleştirmek sonuçları daha da yararlı kılar. Yumurtalar iyi birer protein kaynağıdır, et ve balık da öyle, beraberinde sirkeyle bizi fazla kalori tüketmekten alıkoyarak, iyice doymamızı sağlarlar.
DOĞAL ELMA SİRKESİNİN TÜM FAYDALARINA RAĞMEN, YİNE DE BAZI OLASI YAN ETKİLERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAKTA FAYDA VAR:
Her şeyden önce, uygun şekilde sulandırılmadıysa, diş minesi aşınabilir. Bu durumda hazır hap tipi daha kullanışlı olabilir, elbette uygun dozda kullanmak şartıyla.
Sirkedeki asit boğazımızı etkileyebilir, yani düzenli olarak tüketmek boğazımızda tahriş hissine yol açabilir.
Herkesin vücut yapısı farklı olduğu için, kilo vermenin garantisi yoktur; bunun farkında olarak hareket edersek düş kırıklığına uğramayız. Yine de tüm yararları göz önüne alındığında denemeye değmez mi? Doğal elma sirkesinin nimetlerinden yararlanırken, bir de bakmışız, inatçı kilolarımız da yavaş yavaş bizi terk etmeye başlamış!
Etiketler:
diyet,
elma sirkesi,
kilo,
kilo vermek,
sağlık,
zayıflama
Balık yemenin 24 faydası
Balık zengini bir ülkede yaşıyoruz. Taze balık yeme şansınızı haftada iki gün kullanın
Sağlıklı bir yaşam için balık tüketiminin şart olduğunu belirten uzmanlar, balık zengini bir ülke olmamıza rağmen dünya genelinin yarısı kadar balık tükettiğimizi söylüyor. Peki balık yemek neden bu kadar önemli? Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan, balığın sağlık açısından en önemli faydalarını sıraladı.
Türkiye'de 8 kilogram seviyesinde olan kişi başı yıllık balık tüketiminin dünya genelinde 16 kilogram, Avrupa'da ise ortalama 22 kilogram olduğuna işaret eden Sinan Kızıltan, “Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, balık çeşitliliğimiz çok fazla. Balık hem protein içeriği ve hem de omega-3 yağ içermesi nedeniyle önemlidir. Omega-3 yağının damar sertliği, tansiyon, kalp, damar ve felç gibi hastalıkları önlediği araştırmalarla ortaya konulmuş durumda. Vücut direncini artırıyor. Daha sağlıklı bir yaşam için ‘Haftada iki öğün balık, yaşam boyu sağlık’ sloganımızı uygulamaya davet ediyoruz” dedi.
ÇOCUKLAR DA YEMELİ
“Balık demek omega-3 demek. Omega-3 demek sağlıklı beyin gelişimi demek. Yetişkinlerde olduğu gibi çocukların da haftada iki kere balık yemelerini tavsiye ediyoruz” diyen Kızıltan, Su Ürünleri Tanıtım Grubu'nun okullarda düzenlediği balık-ekmek şenlikleri ile çocuk yaşta balık tüketiminin artırılması için çaba gösterdiğini dile getirdi.
BALIĞIN FAYDALARI
Haftada iki kez balık yenmesi bebeklerde; otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi rahatsızlıkların etkilerini azaltabileceğinin kanıtlandığını anlatan Kızıltan, balık tüketiminin diğer faydalarını ise şöyle maddeledi:
1- ALS Hastalığı’nda bağışıklığı güçlendirecek besinlerin tüketilmesi ve gün içinde yeterli besin alınması sağlanmalıdır.
2- Vücut direncinizi artırmak için, haftada 2 defa omega-3'ten zengin, sağlıklı protein kaynağı balık tüketin.
3- Hep o özendiğiniz kaymak gibi cilde ve sırma gibi saçlara sahip olmak istiyorsanız, balık yiyin. Balık; içerdiği değerli protein, vitamin ve mineraller sayesinde cildinizin rengini düzenler ve saçlarınızı canlandırır.
4- Yoğun iş ortamı ve günlük hayatın koşuşturmacasında sorunlar üst üste gelebiliyor. Yapılan çalışmalar, omega-3 yağ asitlerinin depresyona karşı korunmada büyük fayda sağladığını ortaya koyuyor.
5- Japonya'da yapılan bilimsel çalışmalarda, palamutun içerisinde yer alan bir protein yapısının yüksek tansiyonu düşürdüğü belirlendi.
6- Omega-3 retina, beyin ve sperm hücrelerinin tam olarak çalışmalarını sağlar. İyi kolesterolü (HDL) arttırır. Yetersizliğinde; görme bozuklukları, depresyon; konsantrasyon, dikkat ve davranış bozukluklarına neden olabiliyor.
7- Birçok araştırma, çok balık yiyenlerin kalp krizi riskinin yarı yarıya azaldığını göstermiştir. Enfarktüs geçirdikten sonra, balık yemeye başlayan erkeklerdeki ölüm oranı ise yüzde 29 azalıyor. Haftada 2 kez balık kalbinizi korur.
8- 12 ay boyunca tüketilebilen karidesin faydaları say say bitmiyor. Kanserden, kemiklere dişlere, beyin fonksiyonlarından, kan yapımına kadar faydalı olduğu birçok konu var.
9- Yenilebildiği takdirde balığın kılçıkları, kafası ve kuyruğu kalsiyum bakımından oldukça zengindir. Özellikle hamilelikte ve kemik erimesinde çok faydalıdır.
10- Tırnaklarınız çabuk mu kırılıyor? Balık, içerisinde yüksek oranda bulunan A vitamini güçlü tırnaklara sahip olmanıza yardımcı olur.
11- Izgarada pişirilmiş 1 orta boy levreğin sadece 300 kalori olduğunu biliyor musunuz?
Sinir sisteminizin ve bağışıklık sisteminizin ihtiyaç duyduğu pek çok vitamini tek bir besinden almak için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
12- Balığın pullarının yüksek oranda kalsiyum ve fosfat içerdiğini belirten Japon bilim adamı Kohei Kihara, eklem ağrıları ve cilt yumuşaklığı için balık pullarının bulunmaz bir ilaç olduğunu belirtiyor.
13- Diyet yaparken kas kaybının önüne geçmek için beslenmenizde balığa yer verin.
14- Düzenli balık tüketiminin depresyon riskini yüksek oranda azalttığı öne sürülmektedir. Mutluluk için haftada iki öğün balık tüketin.
15- Mevsim geçişlerinde hastalıklardan korunmak için beslenmenize özen göstermelisiniz. Dengeli ve sağlıklı bir beslenme için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
16- Düzenli balık yiyen büyüme çağındaki çocukların boyları çok daha hızlı ve sağlıklı uzar.
17- Omega-3 yağ asitleri sinirleri koruyarak migren ataklarını azaltmaya yardımcı olur.
18- Omega-3 bakımından zengin balık, metabolizmanızı hızlandırarak, dengeli bir beslenme düzeninde tüketildiğinde kilo vermenize yardımcı olur.
19- 200 gramlık ızgara çipurada 240 kalori bulunurken 1 tabak patates kızartmasında 430 kalori olduğunu biliyor musunuz?
Soğuk havalarda hastalıklardan korunmak için beslenmenize daha çok önem vermelisiniz. Güçlü bir bağışıklık sistemi için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
20- Beslenme alışkanlığı küçük yaşta şekillenir. Çocuklarınızın beslenmesinde bol bol balığa yer vererek, onlara sağlıklı bir gelecek hazırlayın.
21- Güçlü zihinler için haftada en az 2 öğün balık tüketin.
22- Yapılan araştırmalarda göre düzenli balık tüketimin depresyona yakalanma ihtimalini yüzde 17'ye kadar azalttığı öne sürülmektedir. Daha mutlu ve daha sağlıklı bir hayat için haftada en az iki öğün balık tüketin.
23- Soğuk havalarla birlikte vücut metabolizmasının ve hareketinin azalması kilo almanıza neden olabilir. Kışın da kilonuzu korumak ve vücut direncinizi yüksek tutmak için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
24- Yapılan çalışmalar sonucunda haftada en az iki öğün balık tüketen çocukların akranlarına oranla yüzde 27 daha zeki olabileceği sonucu ortaya konmuştur.
Sağlıklı bir yaşam için balık tüketiminin şart olduğunu belirten uzmanlar, balık zengini bir ülke olmamıza rağmen dünya genelinin yarısı kadar balık tükettiğimizi söylüyor. Peki balık yemek neden bu kadar önemli? Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan, balığın sağlık açısından en önemli faydalarını sıraladı.
Türkiye'de 8 kilogram seviyesinde olan kişi başı yıllık balık tüketiminin dünya genelinde 16 kilogram, Avrupa'da ise ortalama 22 kilogram olduğuna işaret eden Sinan Kızıltan, “Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, balık çeşitliliğimiz çok fazla. Balık hem protein içeriği ve hem de omega-3 yağ içermesi nedeniyle önemlidir. Omega-3 yağının damar sertliği, tansiyon, kalp, damar ve felç gibi hastalıkları önlediği araştırmalarla ortaya konulmuş durumda. Vücut direncini artırıyor. Daha sağlıklı bir yaşam için ‘Haftada iki öğün balık, yaşam boyu sağlık’ sloganımızı uygulamaya davet ediyoruz” dedi.
ÇOCUKLAR DA YEMELİ
“Balık demek omega-3 demek. Omega-3 demek sağlıklı beyin gelişimi demek. Yetişkinlerde olduğu gibi çocukların da haftada iki kere balık yemelerini tavsiye ediyoruz” diyen Kızıltan, Su Ürünleri Tanıtım Grubu'nun okullarda düzenlediği balık-ekmek şenlikleri ile çocuk yaşta balık tüketiminin artırılması için çaba gösterdiğini dile getirdi.
BALIĞIN FAYDALARI
Haftada iki kez balık yenmesi bebeklerde; otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi rahatsızlıkların etkilerini azaltabileceğinin kanıtlandığını anlatan Kızıltan, balık tüketiminin diğer faydalarını ise şöyle maddeledi:
1- ALS Hastalığı’nda bağışıklığı güçlendirecek besinlerin tüketilmesi ve gün içinde yeterli besin alınması sağlanmalıdır.
2- Vücut direncinizi artırmak için, haftada 2 defa omega-3'ten zengin, sağlıklı protein kaynağı balık tüketin.
3- Hep o özendiğiniz kaymak gibi cilde ve sırma gibi saçlara sahip olmak istiyorsanız, balık yiyin. Balık; içerdiği değerli protein, vitamin ve mineraller sayesinde cildinizin rengini düzenler ve saçlarınızı canlandırır.
4- Yoğun iş ortamı ve günlük hayatın koşuşturmacasında sorunlar üst üste gelebiliyor. Yapılan çalışmalar, omega-3 yağ asitlerinin depresyona karşı korunmada büyük fayda sağladığını ortaya koyuyor.
5- Japonya'da yapılan bilimsel çalışmalarda, palamutun içerisinde yer alan bir protein yapısının yüksek tansiyonu düşürdüğü belirlendi.
6- Omega-3 retina, beyin ve sperm hücrelerinin tam olarak çalışmalarını sağlar. İyi kolesterolü (HDL) arttırır. Yetersizliğinde; görme bozuklukları, depresyon; konsantrasyon, dikkat ve davranış bozukluklarına neden olabiliyor.
7- Birçok araştırma, çok balık yiyenlerin kalp krizi riskinin yarı yarıya azaldığını göstermiştir. Enfarktüs geçirdikten sonra, balık yemeye başlayan erkeklerdeki ölüm oranı ise yüzde 29 azalıyor. Haftada 2 kez balık kalbinizi korur.
8- 12 ay boyunca tüketilebilen karidesin faydaları say say bitmiyor. Kanserden, kemiklere dişlere, beyin fonksiyonlarından, kan yapımına kadar faydalı olduğu birçok konu var.
9- Yenilebildiği takdirde balığın kılçıkları, kafası ve kuyruğu kalsiyum bakımından oldukça zengindir. Özellikle hamilelikte ve kemik erimesinde çok faydalıdır.
10- Tırnaklarınız çabuk mu kırılıyor? Balık, içerisinde yüksek oranda bulunan A vitamini güçlü tırnaklara sahip olmanıza yardımcı olur.
11- Izgarada pişirilmiş 1 orta boy levreğin sadece 300 kalori olduğunu biliyor musunuz?
Sinir sisteminizin ve bağışıklık sisteminizin ihtiyaç duyduğu pek çok vitamini tek bir besinden almak için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
12- Balığın pullarının yüksek oranda kalsiyum ve fosfat içerdiğini belirten Japon bilim adamı Kohei Kihara, eklem ağrıları ve cilt yumuşaklığı için balık pullarının bulunmaz bir ilaç olduğunu belirtiyor.
13- Diyet yaparken kas kaybının önüne geçmek için beslenmenizde balığa yer verin.
14- Düzenli balık tüketiminin depresyon riskini yüksek oranda azalttığı öne sürülmektedir. Mutluluk için haftada iki öğün balık tüketin.
15- Mevsim geçişlerinde hastalıklardan korunmak için beslenmenize özen göstermelisiniz. Dengeli ve sağlıklı bir beslenme için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
16- Düzenli balık yiyen büyüme çağındaki çocukların boyları çok daha hızlı ve sağlıklı uzar.
17- Omega-3 yağ asitleri sinirleri koruyarak migren ataklarını azaltmaya yardımcı olur.
18- Omega-3 bakımından zengin balık, metabolizmanızı hızlandırarak, dengeli bir beslenme düzeninde tüketildiğinde kilo vermenize yardımcı olur.
19- 200 gramlık ızgara çipurada 240 kalori bulunurken 1 tabak patates kızartmasında 430 kalori olduğunu biliyor musunuz?
Soğuk havalarda hastalıklardan korunmak için beslenmenize daha çok önem vermelisiniz. Güçlü bir bağışıklık sistemi için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
20- Beslenme alışkanlığı küçük yaşta şekillenir. Çocuklarınızın beslenmesinde bol bol balığa yer vererek, onlara sağlıklı bir gelecek hazırlayın.
21- Güçlü zihinler için haftada en az 2 öğün balık tüketin.
22- Yapılan araştırmalarda göre düzenli balık tüketimin depresyona yakalanma ihtimalini yüzde 17'ye kadar azalttığı öne sürülmektedir. Daha mutlu ve daha sağlıklı bir hayat için haftada en az iki öğün balık tüketin.
23- Soğuk havalarla birlikte vücut metabolizmasının ve hareketinin azalması kilo almanıza neden olabilir. Kışın da kilonuzu korumak ve vücut direncinizi yüksek tutmak için sofranızdan balığı eksik etmeyin.
24- Yapılan çalışmalar sonucunda haftada en az iki öğün balık tüketen çocukların akranlarına oranla yüzde 27 daha zeki olabileceği sonucu ortaya konmuştur.
Yeme bozukluğu ergenlik döneminde başlıyor
Yeme bozukluğu olan anoreksiya ve bulimiya, ergenlik döneminde ortaya çıkıyor. Zayıf olduğu halde kendini kilolu gören anoreksiya hastaları, diyet yaparak ciddi sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor.
Beslenme davranışında görülen bozukluğa ilişkin ailelere tavsiyelerde bulunan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, “Çocuğunuzu denetlemeyi, suçlamayı ve ona müdahaleci davranmayı bırakın. Kilo aldırmaya çalışmayın, tedaviye ikna edin” dedi.
Ergenlik döneminde ortaya çıkan yeme bozukluklarının önlem alınmazsa kişinin hayatını olumsuz etkileyeceğini ve önemli sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyleyen Dönmez, şu bilgileri verdi:
“Beslenme davranışında görülen bozukluklarla seyreden hastalıklara yeme bozukluğu denir. Yeme bozukluğu başlığı altında iki temel bozukluk vardır: Anoreksiya nervozada günlük alınan kaloride belirgin kısıtlama yapma, kilo almaktan aşırı korkma ve zayıf olduğu halde kendini kilolu görme (beden algı bozukluğu) söz konusudur. Bulimiya nervozada ise tıkınma ve çıkarma (kusarak, idrar sökücü ve laksatif ilaç kullanarak, aşırı egzersiz yaparak) atakları vardır.
FİZİKSEL VE RUHSAL DEĞİŞİKLİLER ETKİLİ OLUYOR
Yeme bozukluğu çoğunlukla ergenlik döneminde başlar. Bunun en önemli nedeni ergenlik döneminde meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişikliklerdir. Vücudun değişiyor olması ve yağlanmanın artışı önemli bir tetikleyici etkendir. Sosyal alanda kabul edilmek ve beğenilmek bir ergen için giderek daha önemli olmaya başlar ve fiziksel görünüm bunun önemli bir belirleyicisi haline gelir. Bu dönem arkadaş çevresinden görünüm veya kiloyla ilgili bir eleştiri almak yeme bozukluğunu tetikleyebilir.”
BU DEĞİŞİKLİKLERE DİKKAT
Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğunun bazı belirtilerine dikkat çeken Prof. Dönmez, şunları söyledi:
“Yemekler hakkında takıntılı bir hale gelmek, kilo ve görünümle ilgili aşırı uğraşlara başlamak, çok sıkı diyetler yapmak, tuvalette uzun süreler kalmak, yiyecek saklamak, takıntılı bir şekilde kalori saymaya başlamak, saatler süren spor aktivitelerinde bulunmak, özellikle yedikleri konusunda yalan söylemeye başlamak yeme bozukluğu göstergeleri olabilir. Ayrıca akademik başarının düşmesi, sosyal ilişkilerde bozulma, odadan dışarı çıkmamak, öfkede artış, içe kapanmak gibi genel belirtiler de ortaya çıkabilir.”
YEME BOZUKLUĞU NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Yeme bozukluğu tedavisinde psikoterapi yöntemleri ve psikiyatrik ilaçlar kullanıldığını aktaran Dönmez, “Hastalığın ilerlemiş olduğu vakalarda bir süre hastaneye yatırmak gerekebilir. Tedavinin en önemli aşaması hastayı tedavi olmaya ikna etmektir. Çünkü hastalar aşırı kilo alacaklarından korkarak tedaviye başvurmakta isteksiz davranabilirler” dedi.
ÇOCUĞUMDA YEME BOZUKLUĞU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM, NE YAPABİLİRİM?
Prof.Dr. Aslıhan Dönmez’in, çocuğunda yeme bozukluğu ailelere tavsiyeleri ise şu şekilde:
• Denetlemeyi bırakın: Ne yediğini, çıkarıp çıkarmadığını denetlenmeyi bırakın. Denetleme davranışınız onun kendini daha fazla baskı altında hissetmesine ve bu davranışları arttırmasına neden olacaktır. Üstelik yalan söylemesini de arttıracaktır.
• Suçlamayın: Bazı aileler yeme bozukluğunun bir şımarıklık göstergesi olduğunu düşünerek hastayı suçlarlar. Unutmayın ki yeme bozukluğu tedavi gerektiren bir psikiyatrik hastalıktır, şımarıklıkla bir ilgisi yoktur.
• Aşırı müdahaleci davranmayın: Bazı ergenler için yeme bozukluğu hayatından kendi kontrolü altında tutabildiği tek alan, bir özgürlük mücadelesi olabilir.
• Kilo aldırmaya çalışmayın: Unutmayın ki hayatta en korktuğu şey kilo almak. Çünkü buna bir başlarsa durduramayacağını düşünür. Bu nedenle ona zorla yüksek kalorili bir şeyler yedirmeye çalışmayın.
• Tedaviye ikna etmeye çalışın: Fakat bunu yaparken zorlayıcı bir tutum içerisinde olmayın. Zorla götüreceğiniz tedaviden fayda görmeyecektir. Bunun yerine onunla sakin bir şekilde konuşun, onunla ilgili kaygılarınızı dile getirin ve tedaviye başvurma konusunda cesaretlendirin. (ntvmsnc)
Beslenme davranışında görülen bozukluğa ilişkin ailelere tavsiyelerde bulunan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, “Çocuğunuzu denetlemeyi, suçlamayı ve ona müdahaleci davranmayı bırakın. Kilo aldırmaya çalışmayın, tedaviye ikna edin” dedi.
Ergenlik döneminde ortaya çıkan yeme bozukluklarının önlem alınmazsa kişinin hayatını olumsuz etkileyeceğini ve önemli sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyleyen Dönmez, şu bilgileri verdi:
“Beslenme davranışında görülen bozukluklarla seyreden hastalıklara yeme bozukluğu denir. Yeme bozukluğu başlığı altında iki temel bozukluk vardır: Anoreksiya nervozada günlük alınan kaloride belirgin kısıtlama yapma, kilo almaktan aşırı korkma ve zayıf olduğu halde kendini kilolu görme (beden algı bozukluğu) söz konusudur. Bulimiya nervozada ise tıkınma ve çıkarma (kusarak, idrar sökücü ve laksatif ilaç kullanarak, aşırı egzersiz yaparak) atakları vardır.
FİZİKSEL VE RUHSAL DEĞİŞİKLİLER ETKİLİ OLUYOR
Yeme bozukluğu çoğunlukla ergenlik döneminde başlar. Bunun en önemli nedeni ergenlik döneminde meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişikliklerdir. Vücudun değişiyor olması ve yağlanmanın artışı önemli bir tetikleyici etkendir. Sosyal alanda kabul edilmek ve beğenilmek bir ergen için giderek daha önemli olmaya başlar ve fiziksel görünüm bunun önemli bir belirleyicisi haline gelir. Bu dönem arkadaş çevresinden görünüm veya kiloyla ilgili bir eleştiri almak yeme bozukluğunu tetikleyebilir.”
BU DEĞİŞİKLİKLERE DİKKAT
Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğunun bazı belirtilerine dikkat çeken Prof. Dönmez, şunları söyledi:
“Yemekler hakkında takıntılı bir hale gelmek, kilo ve görünümle ilgili aşırı uğraşlara başlamak, çok sıkı diyetler yapmak, tuvalette uzun süreler kalmak, yiyecek saklamak, takıntılı bir şekilde kalori saymaya başlamak, saatler süren spor aktivitelerinde bulunmak, özellikle yedikleri konusunda yalan söylemeye başlamak yeme bozukluğu göstergeleri olabilir. Ayrıca akademik başarının düşmesi, sosyal ilişkilerde bozulma, odadan dışarı çıkmamak, öfkede artış, içe kapanmak gibi genel belirtiler de ortaya çıkabilir.”
YEME BOZUKLUĞU NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Yeme bozukluğu tedavisinde psikoterapi yöntemleri ve psikiyatrik ilaçlar kullanıldığını aktaran Dönmez, “Hastalığın ilerlemiş olduğu vakalarda bir süre hastaneye yatırmak gerekebilir. Tedavinin en önemli aşaması hastayı tedavi olmaya ikna etmektir. Çünkü hastalar aşırı kilo alacaklarından korkarak tedaviye başvurmakta isteksiz davranabilirler” dedi.
ÇOCUĞUMDA YEME BOZUKLUĞU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM, NE YAPABİLİRİM?
Prof.Dr. Aslıhan Dönmez’in, çocuğunda yeme bozukluğu ailelere tavsiyeleri ise şu şekilde:
• Denetlemeyi bırakın: Ne yediğini, çıkarıp çıkarmadığını denetlenmeyi bırakın. Denetleme davranışınız onun kendini daha fazla baskı altında hissetmesine ve bu davranışları arttırmasına neden olacaktır. Üstelik yalan söylemesini de arttıracaktır.
• Suçlamayın: Bazı aileler yeme bozukluğunun bir şımarıklık göstergesi olduğunu düşünerek hastayı suçlarlar. Unutmayın ki yeme bozukluğu tedavi gerektiren bir psikiyatrik hastalıktır, şımarıklıkla bir ilgisi yoktur.
• Aşırı müdahaleci davranmayın: Bazı ergenler için yeme bozukluğu hayatından kendi kontrolü altında tutabildiği tek alan, bir özgürlük mücadelesi olabilir.
• Kilo aldırmaya çalışmayın: Unutmayın ki hayatta en korktuğu şey kilo almak. Çünkü buna bir başlarsa durduramayacağını düşünür. Bu nedenle ona zorla yüksek kalorili bir şeyler yedirmeye çalışmayın.
• Tedaviye ikna etmeye çalışın: Fakat bunu yaparken zorlayıcı bir tutum içerisinde olmayın. Zorla götüreceğiniz tedaviden fayda görmeyecektir. Bunun yerine onunla sakin bir şekilde konuşun, onunla ilgili kaygılarınızı dile getirin ve tedaviye başvurma konusunda cesaretlendirin. (ntvmsnc)
11 Temmuz 2016 Pazartesi
Hamilelere kahve uyarısı
Günlük 5 fincandan fazla kahve tüketen hamilelerin erken doğum yaptıklarının ve düşük ağırlıklı bebek doğurduklarının saptandığını söyleyen Diyetisyen Aydın, fazla kahvenin bebek sağlığını da riske attığını söyledi.
Gebelerin yarısından fazlasının günlük ortalama 2 fincan kahve tükettiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, günlük 5 fincandan fazla kahve tüketenlerde önemli sorunlar yaşanabildiğini aktardı.
Erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğumunun bu sorunların başında geldiğini belirten Selçuk, hamileleri uyardı, fazla kafeinin sadece anne adayı için değil, bebek açısından da sakıncalı olduğunu vurguladı.
Diyetisyen Selçuk, “Fazla kafein tüketen kadınların bebeklerinde kemik yoğunluğu ve kalsiyum içeriğinin düşük olduğu görülmüştür" dedi.
Hamilelik sürecinde yaşanabilecek sorunlara da değinen ve ilk haftalara gözlenen ve nedeni bilinmeyen bulantı ve kusmaların doğal olduğunu, bu durumun da gebenin yeterince besin alımını doğrudan etkilediğini kaydeden Selçuk, şunları söyledi:
"İnatçı şekilde devam eden kusmalarda kaybolan sıvı ve elektrolitler mutlaka yerine eklenmelidir. Bu dönemde annelerin tat ve koku duyularında da aşırı hassasiyet görülmektedir. Şiddetli yemek yeme isteğinin aksine besinden tiksinme duyusu da metabolik değişikliklere neden olmaktadır. Yataktan kalmadan önce tüketilen tuzlu bisküvi, ekmek veya krakerin bulantıyı önlediği ve sonra alınacak besinin alımının kolaylaştırıldığı belirtilmektedir.”
KABIZLIK İÇİN ALINACAK TEDBİRLER
Bazı gebelik hormonlarının bağırsak hareketlerini azaltıcı etkisi bulunduğunu bildiren Selçuk, kilo artışı nedeniyle hareketlerde azalma ve beslenme düzenindeki değişikliklerin hamilelerde kabızlık oranını arttırdığını dile getirdi. Şefika Aydın Selçuk, “Lif içeren sebze ve meyvelerin çiğ, bol ve kabuklu olarak tüketimi, sıvı alımının arttırılması, kuru meyvelerin yenilmesi bu sorunun çözümlenmesine yardımcı olmaktadır. Yine baklagiller, kuru meyvelerle hazırlanan tahıl gevrekleri, yulaf ezmesi ve fiziksel hareketin arttırılması kabızlık sorunu yaşayan annelere yapacağım öneriler arasındadır” şeklinde konuştu. ntv
Gebelerin yarısından fazlasının günlük ortalama 2 fincan kahve tükettiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, günlük 5 fincandan fazla kahve tüketenlerde önemli sorunlar yaşanabildiğini aktardı.
Erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğumunun bu sorunların başında geldiğini belirten Selçuk, hamileleri uyardı, fazla kafeinin sadece anne adayı için değil, bebek açısından da sakıncalı olduğunu vurguladı.
Diyetisyen Selçuk, “Fazla kafein tüketen kadınların bebeklerinde kemik yoğunluğu ve kalsiyum içeriğinin düşük olduğu görülmüştür" dedi.
Hamilelik sürecinde yaşanabilecek sorunlara da değinen ve ilk haftalara gözlenen ve nedeni bilinmeyen bulantı ve kusmaların doğal olduğunu, bu durumun da gebenin yeterince besin alımını doğrudan etkilediğini kaydeden Selçuk, şunları söyledi:
"İnatçı şekilde devam eden kusmalarda kaybolan sıvı ve elektrolitler mutlaka yerine eklenmelidir. Bu dönemde annelerin tat ve koku duyularında da aşırı hassasiyet görülmektedir. Şiddetli yemek yeme isteğinin aksine besinden tiksinme duyusu da metabolik değişikliklere neden olmaktadır. Yataktan kalmadan önce tüketilen tuzlu bisküvi, ekmek veya krakerin bulantıyı önlediği ve sonra alınacak besinin alımının kolaylaştırıldığı belirtilmektedir.”
KABIZLIK İÇİN ALINACAK TEDBİRLER
Bazı gebelik hormonlarının bağırsak hareketlerini azaltıcı etkisi bulunduğunu bildiren Selçuk, kilo artışı nedeniyle hareketlerde azalma ve beslenme düzenindeki değişikliklerin hamilelerde kabızlık oranını arttırdığını dile getirdi. Şefika Aydın Selçuk, “Lif içeren sebze ve meyvelerin çiğ, bol ve kabuklu olarak tüketimi, sıvı alımının arttırılması, kuru meyvelerin yenilmesi bu sorunun çözümlenmesine yardımcı olmaktadır. Yine baklagiller, kuru meyvelerle hazırlanan tahıl gevrekleri, yulaf ezmesi ve fiziksel hareketin arttırılması kabızlık sorunu yaşayan annelere yapacağım öneriler arasındadır” şeklinde konuştu. ntv
"Dondurma kemik erimesi riskini azaltıyor"
Özellikle yaz aylarında büyük-küçük herkesin gözdesi olan dondurma, içeriğindeki kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, demir ve çinko gibi minerallerle güçlü ve sağlıklı kemiklerin oluşumuna da katkı sağlıyor ve osteoporoz riskini azaltıyor.
Birçok mineral içeren dondurmanın, kemik sağlığı açısından da yararlı olduğunu belirten Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu, özellikle çocukluk, ergenlik ile yaşlılık döneminde kemiklerin gelişimi ve güçlenmesi için günlük alınması gereken kalsiyumun, dondurma tüketimiyle karşılanabileceğini dile getirdi.
Dondurmanın sadece sıcak yaz günlerinde değil her mevsim tüketilebileceğini belirten Elmacıoğlu, ''Yaz tatlısı olarak bilinen dondurma, lezzetli olduğu kadar içerik yönünden de zengin. İçeriğindeki kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi mineraller güçlü ve sağlıklı kemiklerin oluşumuna katkı sağlarken, osteoporoz riskini azaltıyor" dedi.
"DONDURMA EN SAĞLIKLI TATLILARDAN BİRİ"
Kalsiyumun kemikleri güçlendirdiğine işaret eden Elmacıoğlu, "Dondurmanın 100 gramında, sütten daha fazla kalsiyum var. Her yaş grubu için günlük kalsiyum ihtiyacı 800-bin 200 miligramdır. Büyüme, gelişme çağındaki çocuklar, menopoz dönemindeki kadınlar ve yaşlılarda ise daha da fazladır. Kemik sağlığı için dondurma tüketimi önemlidir'' diye konuştu.
Dondurmanın en sağlıklı tatlıların başında geldiğini vurgulayan Elmacıoğlu, şunları kaydetti:
''Dondurma başlı başına bir sağlık besini. 100 gram baklava ortalama 400 kalori içerirken, 100 gram dondurmada sadece 174 kalori var. Dondurma, aynı zamanda protein kaynağı. Proteinler, kemikler, kaslar, kan, deri ve kıkırdak için önemli bir besin öğesi. Doku tamiri ve yapımında görev alır, saç ve tırnaklar için önemli. A, B2 ve B12 vitamini içeriyor. A vitamini, sağlıklı cilt, kemik ve bağışıklık sistemi için önem taşıyor. B2 ve B12 vitaminleri ise enerji metabolizmasında görev alıyor. Vücutta depo edilmeyen ve suda eriyen B grubu vitaminlerin yeteri kadar alınması gerekiyor. Özellikle süt içmeyen, peynir, yoğurt gibi kalsiyum yönünden zengin besinlerin tüketiminde problemi olanlar, mutlaka dondurma tüketmeli. ''
Prof. Dr. Elmacıoğlu, dondurmanın güvenilir markalar veya yerlerden alınması gerektiğini sözlerine ekledi. ntvmsnc
Dondurmanın sadece sıcak yaz günlerinde değil her mevsim tüketilebileceğini belirten Elmacıoğlu, ''Yaz tatlısı olarak bilinen dondurma, lezzetli olduğu kadar içerik yönünden de zengin. İçeriğindeki kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi mineraller güçlü ve sağlıklı kemiklerin oluşumuna katkı sağlarken, osteoporoz riskini azaltıyor" dedi.
"DONDURMA EN SAĞLIKLI TATLILARDAN BİRİ"
Kalsiyumun kemikleri güçlendirdiğine işaret eden Elmacıoğlu, "Dondurmanın 100 gramında, sütten daha fazla kalsiyum var. Her yaş grubu için günlük kalsiyum ihtiyacı 800-bin 200 miligramdır. Büyüme, gelişme çağındaki çocuklar, menopoz dönemindeki kadınlar ve yaşlılarda ise daha da fazladır. Kemik sağlığı için dondurma tüketimi önemlidir'' diye konuştu.
Dondurmanın en sağlıklı tatlıların başında geldiğini vurgulayan Elmacıoğlu, şunları kaydetti:
''Dondurma başlı başına bir sağlık besini. 100 gram baklava ortalama 400 kalori içerirken, 100 gram dondurmada sadece 174 kalori var. Dondurma, aynı zamanda protein kaynağı. Proteinler, kemikler, kaslar, kan, deri ve kıkırdak için önemli bir besin öğesi. Doku tamiri ve yapımında görev alır, saç ve tırnaklar için önemli. A, B2 ve B12 vitamini içeriyor. A vitamini, sağlıklı cilt, kemik ve bağışıklık sistemi için önem taşıyor. B2 ve B12 vitaminleri ise enerji metabolizmasında görev alıyor. Vücutta depo edilmeyen ve suda eriyen B grubu vitaminlerin yeteri kadar alınması gerekiyor. Özellikle süt içmeyen, peynir, yoğurt gibi kalsiyum yönünden zengin besinlerin tüketiminde problemi olanlar, mutlaka dondurma tüketmeli. ''
Prof. Dr. Elmacıoğlu, dondurmanın güvenilir markalar veya yerlerden alınması gerektiğini sözlerine ekledi. ntvmsnc
Etiketler:
beslenme,
diyet,
sağlık,
sağlıklı beslenme
Hızlı kilo vermenin zararları
Diyetisyen Gülay Kızıl, şok diyetlerin kemik erimesi ve anemi gibi ciddi sorunlara yol açtığı konusunda uyardı.
Hızlı kilo kaybının zararları ile ilgili uyarılarda bulunan Diyetisyen Gülay Kızıl, bu şekilde kilo vermenin yağları değil kasları erittiğini belirtti. Doğru beslenme hakkında bilgiler veren Kızıl, diyet listelerinin kişiye özgü olması gerektiğini de söyledi.
Hızlı kilo kayıplarıyla ilgili uyarılarda bulunan Özel Bağlar Hastanesi’nden Diyetisyen Gülay Kızıl, şok diyetlerle hızlı giden kiloların dönüşlerinin muhteşem olacağını söyledi. Bu diyetlerle oluşan kilo kayıplarının genellikle yağ kitlesinden değil de kas kitlesinden olduğunu aktaran Kızıl, hızlı kilo kayıplarının, vitamin mineral eksiklikleri, kemik erimesi, cilt, tırnak deformasyonu, anemi, diyabet ve benzeri birçok yan etkiyi beraberinde getirdiğini anlattı.
DİYETİN KİLİT NOKTALARI: KAHVALTI VE ARA ÖĞÜN
Sağlıklı bir diyetin birçok parametresi olduğunu kaydeden Kızıl, “En önemlisini vurgulamak gerekirse kahvaltı ve ara öğün diyebiliriz. Bunun dışında diyet kompozisyonu çok çok önemlidir. Diyet içeriğinde karbonhidratların diyetin yaklaşık yüzde 55-60’ını oluşturması gerekir. Proteinlerin yüzdesi yine yüzde 12 ile 15 arasında ve yağların ise yüzde 25-30 arasında olması gerekir. Tamamen protein ağırlıklı, karbonhidrat ağırlıklı diyetlerin kısa vadede ve uzun vadede çok ciddi yan etkileri olmaktadır. Protein ağırlıklı listeler kısa dönemde kilo kaybını sağlasa da uzun vadede birçok yan etkiyi beraberinde getirmektedir. Bunlara örnek vermek gerekirse, kalsiyum atılımının hızlanmasına bağlı olarak kemik erimesi yine fazla protein böbrek dokusundan döküleceği için böbrek taşı oluşumunu tetikleyecektir. Bunun yanında kan kolesterol seviyenizin yüksekliğine bağlı olarak koroner sorunlar ve kalp krizi riskini beraberinde getirir” dedi.
TATLIYA YASAK YOK
Tatlılar söz konusu olduğunda diyette hiçbir zaman yasak olmadığını ve her zaman için porsiyon kontrolünden yana olduklarını dile getiren Özel Bağlar Hastanesi Diyetisyeni Gülay Kızıl, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tatlı tercihimizde dikkat etmemiz gereken nokta şu; tercihimizi şekerli, hamurlu tatlılardan yana değil de daha hafif, sütlü muhallebi, dondurma gibi sağlıklı tatlılardan yana yapmalıyız. Bir önemli nokta da bizim için sıklığıdır. Haftada bir defadan fazla tatlı tüketmemek bizim için çok daha iyi olacaktır.”
BAŞKASININ DİYET LİSTESİNİ KULLANMAYIN
Kendilerine gelen danışanlarının diyet listelerini aldıktan sonra beslenme eğitimi de aldıklarının bilgisini veren Kızıl, “Dolayısıyla programları bittikten sonra besin değişimlerini öğrenerek bizden ayrılıyorlar. Bireysel farklılıkların olduğu bir yerde standart diyet listelerinden bahsetmek doğru olmayacaktır ve bireye hazırlanan bir listeyi başkasının kullanması kesinlikle doğru değildir” diye konuştu.
Hızlı kilo kaybının zararları ile ilgili uyarılarda bulunan Diyetisyen Gülay Kızıl, bu şekilde kilo vermenin yağları değil kasları erittiğini belirtti. Doğru beslenme hakkında bilgiler veren Kızıl, diyet listelerinin kişiye özgü olması gerektiğini de söyledi.
Hızlı kilo kayıplarıyla ilgili uyarılarda bulunan Özel Bağlar Hastanesi’nden Diyetisyen Gülay Kızıl, şok diyetlerle hızlı giden kiloların dönüşlerinin muhteşem olacağını söyledi. Bu diyetlerle oluşan kilo kayıplarının genellikle yağ kitlesinden değil de kas kitlesinden olduğunu aktaran Kızıl, hızlı kilo kayıplarının, vitamin mineral eksiklikleri, kemik erimesi, cilt, tırnak deformasyonu, anemi, diyabet ve benzeri birçok yan etkiyi beraberinde getirdiğini anlattı.
DİYETİN KİLİT NOKTALARI: KAHVALTI VE ARA ÖĞÜN
Sağlıklı bir diyetin birçok parametresi olduğunu kaydeden Kızıl, “En önemlisini vurgulamak gerekirse kahvaltı ve ara öğün diyebiliriz. Bunun dışında diyet kompozisyonu çok çok önemlidir. Diyet içeriğinde karbonhidratların diyetin yaklaşık yüzde 55-60’ını oluşturması gerekir. Proteinlerin yüzdesi yine yüzde 12 ile 15 arasında ve yağların ise yüzde 25-30 arasında olması gerekir. Tamamen protein ağırlıklı, karbonhidrat ağırlıklı diyetlerin kısa vadede ve uzun vadede çok ciddi yan etkileri olmaktadır. Protein ağırlıklı listeler kısa dönemde kilo kaybını sağlasa da uzun vadede birçok yan etkiyi beraberinde getirmektedir. Bunlara örnek vermek gerekirse, kalsiyum atılımının hızlanmasına bağlı olarak kemik erimesi yine fazla protein böbrek dokusundan döküleceği için böbrek taşı oluşumunu tetikleyecektir. Bunun yanında kan kolesterol seviyenizin yüksekliğine bağlı olarak koroner sorunlar ve kalp krizi riskini beraberinde getirir” dedi.
TATLIYA YASAK YOK
Tatlılar söz konusu olduğunda diyette hiçbir zaman yasak olmadığını ve her zaman için porsiyon kontrolünden yana olduklarını dile getiren Özel Bağlar Hastanesi Diyetisyeni Gülay Kızıl, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tatlı tercihimizde dikkat etmemiz gereken nokta şu; tercihimizi şekerli, hamurlu tatlılardan yana değil de daha hafif, sütlü muhallebi, dondurma gibi sağlıklı tatlılardan yana yapmalıyız. Bir önemli nokta da bizim için sıklığıdır. Haftada bir defadan fazla tatlı tüketmemek bizim için çok daha iyi olacaktır.”
BAŞKASININ DİYET LİSTESİNİ KULLANMAYIN
Kendilerine gelen danışanlarının diyet listelerini aldıktan sonra beslenme eğitimi de aldıklarının bilgisini veren Kızıl, “Dolayısıyla programları bittikten sonra besin değişimlerini öğrenerek bizden ayrılıyorlar. Bireysel farklılıkların olduğu bir yerde standart diyet listelerinden bahsetmek doğru olmayacaktır ve bireye hazırlanan bir listeyi başkasının kullanması kesinlikle doğru değildir” diye konuştu.
Etiketler:
diyet,
kilo,
kilo vermek,
sağlık,
zayıflama
9 Temmuz 2016 Cumartesi
İbrahim Saraçoğlu'ndan göbek eriten formül
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, göbeğinden kurtulmak isteyenlere önemli tüyolar verdi. İşte o tüyolar...
Maydanoz ve limon suyunu sabah kalkar kalkmaz tüketin.
Doğal domates suyu için (Öğleden sonra bir bardak)
Akşamları en az yarım saat yürüyüş yapın.
Bunları 1 ay uyguladıktan sonra 10 gün ara verin. Sonra yeniden 1 ay uygulayın.
Kalp yağını da eritiyor!
Domatesin büyük bir nimet olduğunu belirten Saraçoğlu, "Domates suyu ayrıca kalbiniz dıştan yağ
bağlamışsa onu da eritiyor" dedi.
Doğal domates suyu için (Öğleden sonra bir bardak)
Akşamları en az yarım saat yürüyüş yapın.
Bunları 1 ay uyguladıktan sonra 10 gün ara verin. Sonra yeniden 1 ay uygulayın.
Kalp yağını da eritiyor!
Domatesin büyük bir nimet olduğunu belirten Saraçoğlu, "Domates suyu ayrıca kalbiniz dıştan yağ
bağlamışsa onu da eritiyor" dedi.
Evde konserve üretiminde ölümcül risk
Yaz mevsiminin gelmesiyle evlerde yaygınlaşan bilinçsiz konserve üretimine dikkat çeken uzmanlardan uyarı geldi: Yanlış yöntemlerle yapılan konserveler, ölümcül bir zehirlenme olan botulismus hastalığına davetiye çıkarıyor.
Mevsimlik meyve ve sebzelerini, koruyucu madde içermeden mevsim dışında da tüketmek isteyen vatandaşlar, geleneksel yöntemlerle kendi konservelerini kendileri yapıyor. Ancak bilinçsiz hazırlanan konserveler, ölümcül bir zehirlenme türü olan botulismus hastalığına neden olabiliyor.
"MUTLAKA CAM KAVANOZ VE YENİ KAPAK KULLANILMALI"
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Aslıhan Giray Öztüfekçi, botulismus hastalığına neden olan etkenin ’clostridium botulinum’ adlı bakterinin meydana getirdiği toksin olduğunu kaydetti. Evde konserve hazırlarken mutlaka cam kavanoz ve yeni kapaklar kullanılması gerektiğine dikkat çeken Dr. Öztüfekçi, kavanoz ve kapakların 15-20 dakika kaynatılarak steril hale getirilmesi gerektiğini ifade etti.
Konserve yapılacak meyve ve domates gibi gıdaların da 15-20 dakika kaynatılması gerektiğini vurgulayan Öztüfekçi, et ve sebze gibi besinlerin, 120 derece gibi yüksek ısıda, düdüklü tencerede, 20-25 dakika kaynatılması gerektiğini belirtti.
MARKETTEN KONSERVE ALIRKEN BUNLARA DİKKAT!
Marketlerden konserve alırken dikkat edilecek konulara da değinen Dr. Öztüfekçi, "En önemli, dikkat etmemiz gereken şey; kapağına bakmak. Kabarma, bombeleşme varsa bu clostridium botulinum adlı bakterinin üretildiğini gösterir ve asla tüketmemeliyiz. Kapak eğer sızdırmışsa, küflenme varsa kesinlikle bu konservenin de tadına bile bakmamalıyız. Kapağı açtığımızda renginde, kokusunda, değişiklik varsa bu konserveyi de tüketmemeliyiz. Ayrıca bu toksini inaktive etmek için yemeden önce 10 dakika kaynatmalıyız. Üretim tarihine, son tüketim tarihine bakmalı, gerekli izinlerin alınıp alınmadığını kontrol etmeliyiz. Kapağındaki küflenme, ambalajında ezilme gibi değişiklikler varsa bunları da kullanmamalıyız" diye konuştu.
BOTİLUSMUS BELİRTİLERİ 12-72 SAAT ARASINDA GÖRÜLÜYOR
Dr. Öztüfekçi, hastalığın belirtilerini ve yapılması gerekenleri de şöyle anlattı:
"Hasta konserveyi yedikten 12 ila 72 saat sonra bulantı kusma, karın ağrısı, çift görme, görme bozukluğu, kaslarda güçsüzlük meydana geliyor. Zamanında tedavi edilmezse solunum yetmezliği ve ölüm gelişebiliyor. Bu tarz konserve yiyen hastalarda bu semptomlar geliştiğinde en yakın hastaneye ulaştırmak gerekiyor."
EVDE KONSERVE NASIL YAPILIR?
Evde konserve yapımı hakkında bilgi veren Matematik Öğretmeni Gökçen Demir Ekinci ise mevsiminde aldıkları sebzeleri konserve yapmadan önce bir süre az miktarda kaya tuzu kullanarak tencerede kaynattığını söyledi.
Cam kavanozu kapatmak için kullandığı kapağı da konservenin hava almaması için her yıl yenilediğini anlatan Ekinci, "Kavanozumuzu kaynar şekilde doldurduktan sonra kapağı önce 2 defa tersine çeviriyoruz daha sonra normal yöne, hava almayacak şekilde iyice sıkıyoruz. Daha sonra konservemizi ters çevirip bir süre bekletiyoruz. Konservemizin kapağı içine çekiliyor. Soğuduktan sonra karanlık bir yerde bekletiyoruz. Bilinçsiz konserve yapımının daha önce zehirlenmelere sebep olduğunu duymuştum. O yüzden yaparken de çok dikkatli oluyorum. Açarken de bozulma var mı diye dikkatli kullanıyorum. Ayrıca, açtıktan sonra konserveyi pişiriyorum. Pişireceğim yemeklerde kullanıyorum" dedi. ntvmsnc
Etiketler:
beslenme,
haber,
sağlık,
sağlıklı beslenme
8 Temmuz 2016 Cuma
Sigarayı bıraktıran besinler
Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, sigarayı bırakmak isteyenlere domates suyu içmenin yardımcı olacağını belirtiyor.
Sigarayı bırakmak isteyenlerin ortak korkusu; kilo almak… Ancak hem sigarayı bırakmak hem fit kalmak sizin elinizde. Gebze Medical Park Hastanesinden Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, domates suyunun ve muz gibi daha pek çok besinin sigarayı bırakmada yardımcı olacağını belirtti.
DOMATES SUYU, MUZ, YULAF…
Sigarayı bırakmaya yardımcı olacak besinlerden muzun hem sigarayı bırakmaya hem de sigaranın etkilerini yok etmeye yardımcı olduğunu belirten Küçük, “Domates suyu ve sigara beyinde aynı bölgeyi uyardığı için sigarayı bıraktığınız ilk bir ay boyunca bir çay bardağı domates suyu içerek kendinizi rahatlatabilirsiniz. Yapılan bir araştırmaya göre 20 gün boyunca tüketilen iki yemek kaşığı yulaf lapası nikotin bağımlılığını azaltmaktadır. Bir bardak süt içerek kendinizi sigaradan soğutmak sizin elinizde, çünkü süt içtikten sonra içilen sigaranın tadı kötü olup, istenilen tadı vermemektedir. Canınız sigara içmek ister ve nikotine ihtiyaç duyarsanız patlıcan tüketerek içeriğindeki nikotin ile kendinizi rahatlatabilirsiniz” diye konuştu.
ABUR CUBUR YERİNE
“Düşük kalorili atıştırmalıkları ağzınızı meşgul etmek için tercih edin” diyen Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, şunları söyledi:
“Sigarayı bırakan kişilerin belki de en çok zorlandığı taraf, vücutlarına aldıkları nikotinden çok el alışkanlığıdır. Bireyler sigaradan boşalan yeri abur cuburlar ile doldurarak sigara ile aralarındaki fiziksel alışkanlığı doldurmaya çalışırlar. İşte kilo aldırıcı asıl faktör bu abur cubur tüketiminden kaynaklanmaktadır. Yeme ihtiyacını azaltmak ve oluşan boşluğu doldurmak için şekerleme, çikolata, cips, çekirdek gibi yüksek kalorili abur cuburlar yerine sakız, salatalık, taze ve kuru meyve, düşük kalorili atıştırmalıkları tercih edin. Özellikle kivi ve havuç suyu tüketerek nikotini vücudunuzdan atabilirsiniz.”
YÜKSEK LİFLİ GIDALAR YARDIMCINIZ OLUR
Sigara kullananların genellikle sigara içtikten sonra bağırsaklarının aktif bir biçimde çalıştığını söylediğini belirten Küçük, “Sigarayı bıraktıktan sonra kabızlık problemi yaşamaktan korkmayın. Tam tahıllı, çavdarlı, kepekli ürünleri ve sebze ve meyve tüketiminizi artırarak, gün içerisinde probiyotik yoğurt tercih ederek bağırsak problemlerine karşı önleminizi almış olursunuz” dedi.
İŞTAH AZALTAN GIDALAR
Nikotinin tat alma duyularını etkilediğini ifade eden Küçük, “Sigarayı bıraktığınızda tükettiğiniz yiyeceklerin ve içeceklerin tadını daha iyi almaya başlar, iştahınızı kontrol etmekte zorlanırsınız. Bu nedenle bu süreçte kalorisi düşük, besin değeri yüksek olan gıdaları tercih edin. Sebzeler, süt ve ürünleri, lifli gıdalardan zengin; yağ, basit karbonhidrat, gazlı içecekler ve hazır meyve sularından uzak bir porsiyon seçimi yapınız. Yemeklerden önce ve yemek esnasında su tüketimi hem su kaybınızı engeller hem de sizi yüksek kalorilerden korur. Aynı zamanda iştahınızı kontrol altında tutmaya da yardımcıdır” diye konuştu.
SARIMSAK AKCİĞERLERİ TEMİZLER
“Fiziksel aktivite kalorileri yakar ve hem nikotine hem de yemeğe odaklanmayı azaltır” diyen Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Nikotinin vücudunuzdan uzaklaşması sebebiyle metabolik hızınız yavaşlayabilir. Bu duruma engel olmak için düzenli bir egzersiz programına başlayarak tedbir alabilirsiniz. Aynı zamanda düzenli fiziksel aktivite sigarayı bırakırken savaştığınız en büyük düşmanınız olan stresi azaltır. Akciğerlerinizi temizlemeye yardımcı olacak besinler; sarımsak, alisin içeriği ile akciğerlerinizi temizlemeye yardımcı olur. Ebegümeci çayı, sigaranın etkilerini silip, aç karnına tüketildiğinde akciğerleri temizlemektedir. Yine zencefil ve tarçınla yapacağınız elma çayı ile akciğerlerinizi sigaranın etkilerinden temizleyebilirsiniz. Sabahları aç karnına üç-dört adet keçiboynuzu suda kaynatılarak içilirse sigaranın etkilerini silmeye yardımcı olur” dedi. sözcü
Sigarayı bırakmak isteyenlerin ortak korkusu; kilo almak… Ancak hem sigarayı bırakmak hem fit kalmak sizin elinizde. Gebze Medical Park Hastanesinden Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, domates suyunun ve muz gibi daha pek çok besinin sigarayı bırakmada yardımcı olacağını belirtti.
DOMATES SUYU, MUZ, YULAF…
Sigarayı bırakmaya yardımcı olacak besinlerden muzun hem sigarayı bırakmaya hem de sigaranın etkilerini yok etmeye yardımcı olduğunu belirten Küçük, “Domates suyu ve sigara beyinde aynı bölgeyi uyardığı için sigarayı bıraktığınız ilk bir ay boyunca bir çay bardağı domates suyu içerek kendinizi rahatlatabilirsiniz. Yapılan bir araştırmaya göre 20 gün boyunca tüketilen iki yemek kaşığı yulaf lapası nikotin bağımlılığını azaltmaktadır. Bir bardak süt içerek kendinizi sigaradan soğutmak sizin elinizde, çünkü süt içtikten sonra içilen sigaranın tadı kötü olup, istenilen tadı vermemektedir. Canınız sigara içmek ister ve nikotine ihtiyaç duyarsanız patlıcan tüketerek içeriğindeki nikotin ile kendinizi rahatlatabilirsiniz” diye konuştu.
ABUR CUBUR YERİNE
“Düşük kalorili atıştırmalıkları ağzınızı meşgul etmek için tercih edin” diyen Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, şunları söyledi:
“Sigarayı bırakan kişilerin belki de en çok zorlandığı taraf, vücutlarına aldıkları nikotinden çok el alışkanlığıdır. Bireyler sigaradan boşalan yeri abur cuburlar ile doldurarak sigara ile aralarındaki fiziksel alışkanlığı doldurmaya çalışırlar. İşte kilo aldırıcı asıl faktör bu abur cubur tüketiminden kaynaklanmaktadır. Yeme ihtiyacını azaltmak ve oluşan boşluğu doldurmak için şekerleme, çikolata, cips, çekirdek gibi yüksek kalorili abur cuburlar yerine sakız, salatalık, taze ve kuru meyve, düşük kalorili atıştırmalıkları tercih edin. Özellikle kivi ve havuç suyu tüketerek nikotini vücudunuzdan atabilirsiniz.”
YÜKSEK LİFLİ GIDALAR YARDIMCINIZ OLUR
Sigara kullananların genellikle sigara içtikten sonra bağırsaklarının aktif bir biçimde çalıştığını söylediğini belirten Küçük, “Sigarayı bıraktıktan sonra kabızlık problemi yaşamaktan korkmayın. Tam tahıllı, çavdarlı, kepekli ürünleri ve sebze ve meyve tüketiminizi artırarak, gün içerisinde probiyotik yoğurt tercih ederek bağırsak problemlerine karşı önleminizi almış olursunuz” dedi.
İŞTAH AZALTAN GIDALAR
Nikotinin tat alma duyularını etkilediğini ifade eden Küçük, “Sigarayı bıraktığınızda tükettiğiniz yiyeceklerin ve içeceklerin tadını daha iyi almaya başlar, iştahınızı kontrol etmekte zorlanırsınız. Bu nedenle bu süreçte kalorisi düşük, besin değeri yüksek olan gıdaları tercih edin. Sebzeler, süt ve ürünleri, lifli gıdalardan zengin; yağ, basit karbonhidrat, gazlı içecekler ve hazır meyve sularından uzak bir porsiyon seçimi yapınız. Yemeklerden önce ve yemek esnasında su tüketimi hem su kaybınızı engeller hem de sizi yüksek kalorilerden korur. Aynı zamanda iştahınızı kontrol altında tutmaya da yardımcıdır” diye konuştu.
SARIMSAK AKCİĞERLERİ TEMİZLER
“Fiziksel aktivite kalorileri yakar ve hem nikotine hem de yemeğe odaklanmayı azaltır” diyen Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Nikotinin vücudunuzdan uzaklaşması sebebiyle metabolik hızınız yavaşlayabilir. Bu duruma engel olmak için düzenli bir egzersiz programına başlayarak tedbir alabilirsiniz. Aynı zamanda düzenli fiziksel aktivite sigarayı bırakırken savaştığınız en büyük düşmanınız olan stresi azaltır. Akciğerlerinizi temizlemeye yardımcı olacak besinler; sarımsak, alisin içeriği ile akciğerlerinizi temizlemeye yardımcı olur. Ebegümeci çayı, sigaranın etkilerini silip, aç karnına tüketildiğinde akciğerleri temizlemektedir. Yine zencefil ve tarçınla yapacağınız elma çayı ile akciğerlerinizi sigaranın etkilerinden temizleyebilirsiniz. Sabahları aç karnına üç-dört adet keçiboynuzu suda kaynatılarak içilirse sigaranın etkilerini silmeye yardımcı olur” dedi. sözcü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)