29 Ekim 2016 Cumartesi

Sağlık trendi bitki çayları hakkında uyarı

Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği (MÜMSAD) Başkanı Metin Yurdagül, kış aylarında çokça tüketilen bitki çayları ile ilgili uyarılarda bulundu. Yurdagül aynı zamanda bu aylarda hangi çayların daha faydalı olduğu konusunda bilgiler verdi.


Havalar soğudu, hastalık ayları başladı. Son zamanlarda sıklıkla tercih edilen hastalıklara karşı koruyucu ve iyileştirici bitki çayları tüketimi de arttı. Peki aktarlardan aldığınız ürünler güvenilir mi?
Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği (MÜMSAD) Başkanı Metin Yurdagül, açıkta satılan ürünlerle ilgili önemli bir uyarıda bulundu. Yurdagül, “Açıkta satılan bitkilerin kontrollü bir üretim standardı yoktur. Oysa çay formatına getirilen bitkilerin sağlıklı özelliklerinden faydalanabilmek için üretim ve ambalaj koşullarının kalite güvence sistemlerine uygun olması gereklidir. Ürünlerin Türk Gıda Kodeksi'ne uygun olarak analizlerden geçmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle MÜMSAD olarak, el değmeden hijyenik koşullarda üretimi ve ambalajlaması yapılan, güvenilir firmaların poşetli bitki ve meyve çaylarını tavsiye ediyoruz” dedi.
Kış mevsimi yaklaşırken tüketiciler, mevsimin olumsuz etkilerini azaltmak ve farklı lezzet deneyimleri yaşamak için bitki çaylarına başvuruyor.

KULLANIMI GİTTİKÇE ARTIYOR

Bitki ve meyve çaylarının, sağlıklı yaşam bilincinin yaygınlaşmasıyla mutfak ürünlerinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirten Metin Yurdagül şunları söyledi: “Tüketicilerin yaşam kalitesine katkı sağlayan bitki çayları, Amerika ve Avrupa'da büyük bir yaygınlık kazanırken, ülkemizde de bir sağlık trendi haline geldi. Özellikle havaların soğumaya başlamasıyla ve kış döneminde bu ürünlere olan ilgi artıyor. Türkiye'de 2010 yılında 560 milyon poşetlik bir hacme sahip olan bitki ve meyve çayları pazarı, 2016 yılında 900 milyon poşet büyüklüğüne geldi. Başka bir ifadeyle, yılda 1600 tonun üzerinde, 45 milyon kutu poşetli bitki ve meyve çayı tüketiliyor.”

MÜMSAD olarak temel amaçlarının, poşetli bitki ve meyve çaylarını tanıtmak ve daha fazla tüketiciyle buluşturmak olduğunu vurgulayan Metin Yurdagül, şirketlerin önümüzdeki 5 yıl içinde bugün yüzde 35 olan hane penetrasyon seviyesini yüzde 40'a getirmeyi hedeflediklerini söyledi.

GÜVENİLİR FİRMALARDAN ALIN

Metin Yurdagül açıklamasında, açıkta satılan bitki ve meyve çaylarına karşı uyarıda bulundu. Kontrolsüz ve herhangi bir denetimden geçmeden tüketicilere sunulan, açıkta satılan ürünlerin sektördeki en temel problem olduğunu söyleyen Metin Yurdagül, görüşlerini şöyle ifade etti: “Açıkta satılan bitkilerin kontrollü bir üretim standardı yoktur. Oysa çay formatına getirilen bitkilerin sağlıklı özelliklerinden faydalanabilmek için üretim ve ambalaj koşullarının kalite güvence sistemlerine uygun olması gereklidir. Ürünlerin Türk Gıda Kodeksi'ne uygun olarak analizlerden geçmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle MÜMSAD olarak, el değmeden hijyenik koşullarda üretimi ve ambalajlaması yapılan, güvenilir firmaların poşetli bitki ve meyve çaylarını tavsiye ediyoruz.”

HANGİ ÇAYLARI İÇMELİ?

MÜMSAD Başkanı Metin Yurdagül, tüketicilere bitki çayı önerilerinde de bulundu. Yurdagül, kışın olumsuz etkilerinden korunmak için; Ihlamur, Kuşburnu, Ekinezya, Zencefil, Adaçayı ve Yeşil Çay içmeyi önerdi.

26 Ekim 2016 Çarşamba

Kırıkları iyileştiren çorba

Kemik kırılmalarında iyileşmenin en önemli adımı doğru beslenme... Op. Dr. Mustafa Arık, kemik kırıklarına iyi gelen besinleri sıraladı.


Kemik kırıklarında iyileşme sürecinin hızlanması için dengeli beslenmenin önemli olduğunu belirten Memorial Kayseri Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Op. Dr. Mustafa Arık, kelle paça çorbasının iyileşme sürecini hızlandırdığını söyledi.

Sözcü'nün haberine göre; Kemiklerin, insan vücudunda kendini tamamen yenileyen nadir organlar arasında bulunduğunu ifade eden Op. Dr. Mustafa Arık, kemik kırıklarının iyileşmesini büyüme, antioksidanlar, kemiği yıkan ve tekrar yapan hücreler, hormonlar, aminoasitler ve sayısız besin maddeleri ile yeterli kan dolaşımına bağladı. Kemiklerde kırık oluştuğu an onarımın başladığını ifade eden Op. Dr. Mustafa Arık, kemik iyileşme sürecine dair şunları söyledi:

MORLUK İYİLEŞME BELİRTİSİDİR

”Kırık kemiklerin iyileşmesi üç evreye ayrılır. Yangı yani inflamasyon evresi ilk evredir ve kemiğin kırılması ile başlar, birkaç gün devam eder. Kırık çevresinde kemik ve çevre dokulardaki damarlarından sızan kan ile bir pıhtı oluşur ve cilt üzerinde morluk ortaya çıkar. Halk arasında kangren olma belirtisi olarak bilinen morluk, aslında iyileşmenin bir göstergesidir. İkinci evre tamir evresidir ve kırık oluşumundan yaklaşık 2 hafta sonra başlar. Bu evrede osteoblastların ve kondroblastların ürettikleri proteinler, üzerlerine kalsiyum minerali çökmesi ile sertleşmeye başlar ve ‘yumuşak kallus' denilen kırığı sabitlemekle görevli yapı ortaya çıkar. Yeni oluşan yumuşak kallus dokusu 6-12 hafta aralığında sertleşerek, yük taşıyabilir duruma gelen sert kallusa dönüşür. Doktorların, ‘kemiğiniz iyileşmiş' söylemi aslında ‘sert kallus' oluştuğu anlamına gelir. Üçüncü evre ise kemiğin eski haline dönüşmesi için gereken yeniden yapılanma (remodelling) evresidir ve aylarca devam eder.”

KELLE-PAÇA ÇORBASININ FAYDALARI

Kırıkların geç iyileşmesindeki en önemli faktörün yetersiz beslenme olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Mustafa Arık, “Kırıkların iyileşmesi yüksek enerji gerektiren bir işlemdir. Sağlıklı bir yetişkinde günlük enerji ihtiyacı 2500 kalori civarındayken, birden fazla kırığı olan ve yataktan kalkamayan bir erişkin için bu ihtiyaç 6000 kaloriye kadar çıkmaktadır. Ayrıca onarım süreci olan kırıkların iyileşmesi için kemik dokunun önemli bir kısmını oluşturan kollajen adlı proteine vücudun ihtiyacı vardır. Günlük protein alımını sadece 10-20 gram arttırmanın bile kırık iyileşmesini hızlandırdığına dair çalışmalar bulunmaktadır. Kelle-paça çorbasının içinde de, kemik yapısında bulunan kollajen proteini ve kalsiyum bol miktarda bulunmaktadır. Beyinde bulunan sinir hücreleri, organların gelişmesini uyaran proteinler içermektedir. Laboratuvar ortamında yapılan çalışmalarda ise kemik hücreleri üzerine beyin dokusu eklendiğinde, kemik hücrelerinde hızlı bir çoğalma olduğu görülmüştür.” diye konuştu.

NELER YEMELİ?

Ayrıca, yoğurt, süt, peynir gibi gıdaların da iyileşme sürecini hızlandırdığını kaydeden Op. Dr. Mustafa Arık, balık yağı, havuç ve domateste bulunan likopen, maydanoz, yabanmersini, siyah çay, kakao ve yerfıstığında bulunan flavonoidlerin tüketilmesinin kırıkların iyileşmesinde önemli rolü olduğunu ifade etti. Op. Dr. Mustafa Arık, son olarak sigaranın kırıkların iyileşmesini geciktireceğini sözlerine ekledi.

24 Ekim 2016 Pazartesi

Sahte bal yapanlar insan hayatına kastediyor

Uzmanlar sahte bal konusunda uyarıyor. Prof. Dr. Yeşilada "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çambalı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var" dedi.


Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane
balı ve sedir balının hücrenin gelişimini engellediğinin görüldüğünü belirtti. Yeşilada, "arı ürünlerinin hastalıkların önlenmesi veya iyileştirilmesi amacıyla kullanılması" şeklinde tanımlanabilen apiterapinin yeni bir kavram olarak ortaya çıkmasının nedenini,araştırmaların yüzde 70-90'ının 2000 yılından sonra yapılması şeklinde açıkladı.

İnsanlık tarihi kadar eski olan balın yüzde 80-85 kadarının şeker,15-20'sinin ise su olduğunu ifade eden Yeşilada, "Ama balı, bal yapan içerisinde binde 1, binde 2 gibi çok düşük oranda bulunan fenolik maddelerdir. Arılar çiçek çiçek dolaşıp polen, nektar topluyor, vücutlarına bulaşan polenlerden de fenolik maddeler geliyor" diye konuştu.

Antibiyotik niyetine...

Yeşilada, balın eskiden, antibiyotik yokken yaraları tedavi etmede kullanıldığını dile getirdi. Yaranın üzerine konulan balın derinin nemiyle birleşerek oksijenli su bileşimi meydana getirdiğini ve yaranın mikrop kapmasını önlediğini vurgulayan Yeşilada, şu bilgileri verdi:

Antibiyotik niyetine...

"Bal arılarının kovanı dış etkilerden korumak için yaptığı propolis de yaranın iyileşmesini hızlandırıyor. Bal kendisi ülseri önlüyor, iltihap giderici özelliği var, karaciğer hasarını onarıyor, ağrı kesici etkisi var ama arı poleni ile birleştirildiğinde etki inanılmaz artıyor. Yaptığımız çalışmada iltihap giderici ilaçtan daha kuvvetli hale geldi."

Şehir efsaneleri

Yeşilada, bal konusunda çok fazla "şehir efsanesi" bulunduğunu, örneğin, çaya bal konulduğunda bozulduğunun öne sürüldüğünü aktardı. Yaptıkları çalışma kapsamında değişik çaylar demlediklerini belirten Yeşilada, elde ettikleri sonuçları şöyle anlattı:

Şehir efsaneleri

"Sıcaklık 80 dereceye indiğinde içerisine bal koyduk ve antioksidan etkisini ölçtük. Bal konulunca, antioksidan etkisi çok kuvvetli olduğunu bildiğimiz yeşil çay, beyaz çayda bile etki 4 misli artarken, ıhlamurun antioksidan etkisi 58 misli yükseldi. 'Bala metal kaşık koymayın' deniliyor. Oysa tahta kaşık mikrobu üzerinde tutar. Tahta kaşık hava ile buluştuğunda mikroplar geliyor, sonra tekrar balın içine koyduğunda bal enfekte edilir. Bal kontrolünde çelik kaşıklar kullanılır. Bir çalışmamızda kahveye de bal koyduk, özellikle filtre kahvenin antioksidan etkisi arttı."

Arı poleni ile sağlıklı yaşam

Yeşilada, yapılan analizlere göre, insan hayatı için gerekli olan, günlük alınması gereken aminoasitlerin hepsine sahip olduğu için bir insanın sadece arı poleni yiyerek sağlıklı yaşayabileceğini, arı poleninin balla karıştırılarak tüketilebileceğini söyledi.

Arı poleni ile sağlıklı yaşam

Arı poleninin buzdolabında saklanması gerektiğine dikkati çeken Yeşilada, "Nemi bulduğunda mikropların gelişmesi için de ortam sağlanabilir. Bu nedenle buzdolabında, soğukta, mikropların gelişemeyeceği yerde saklanmasını öneriyorum. Arı poleni iyi kurutulmadıysa riski yüksek. Kullanımı çok abartmamak gerek, günlük 500 miligram tüketmekte fayda var. Bileşim olarak da baldan farklıdır, şeker oranı yarı yarıya inmiş, protein miktarı artmıştır" diye konuştu.

Arı sütü

Arı sütünün de oda sıcaklığında bırakılmaması, eksi 20 derecede tutulması gerektiğini vurgulayan Yeşilada ancak bal ve diğer arı ürünleriyle karıştırıldığında buzdolabında artı 4'te bekletilebileceğini belirtti.

Propolis mucizesi

Yeşilada, yoğurt ve tereyağına benzediği için arı sütünün tağşiş edildiğini ve protein değerini yükseltmek için melanin denilen sentetik maddenin konulabildiğini ifade ederek, arı sütü seçiminde güvenilir ve kaliteli ürünlerin tercih edilmesini önerdi.

Propolis mucizesi

Propolisi, "muhteşem bir madde" şeklinde tanımlayan Yeşilada, "Propolis, reçine ve yüzde 80'i mumlardan ibaret. Arılar, propolisi, kovanın önüne koyuyor, içerideki balı korumak için. Çok iyi bir antibiyotik etkisi var propolisin. İçerisindeki maddeler birleştirildiğinde kanser hücresi gelişemediği görüldü" dedi.

Sağlık için bal tüketin

Prof. Dr. Erdem Yeşilada, balın kanser hücresi gelişimini engellediğini dile getirerek, "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal
yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var" diye konuştu. Piyasada çok fazla sahte bal bulunduğuna dikkati çeken Yeşilada, şöyle devam etti:

Sağlık için bal tüketin

"Bazı üreticiler arının önüne glikoz şurubunu koyuyor ve onunla besliyor. Glikoz şurubu doğrudan kana karıştığı için metabolik sendrom denilen, günümüzde üzerinde çok durulan sorunu ortaya çıkarıyor. Kan şekeri pik yapıyor ve zarar meydana geliyor. Ancak balı karalayanlar sapla samanı karıştırıyor. Maalesef tüketicinin balı ayırmak için hiçbir parametresi yok. Farklı analizler
yapılması gerekiyor, bu bakımdan da kalite son derece önemli. O yüzden tüketicinin güvenilir marka tercih etmesi gerekiyor. Bazı üreticiler 'Doğal bal' yapıyoruz diyor ama geçen senenin balını arının önüne koyuyor. Evet, glikoz şurubu kullanmıyor ama yapılan balda da fenolik madde bulunmuyor, çünkü öncesi senenin balını kullanıyor."

Mum kovanlara dikkat!

Yeşilada, tüketicinin bölgesel üreticilerden de bal satın alabileceğini ancak bu balın da analizden geçmediğini dile getirdi. Bu üreticilerden alınan balın doğal ve çiçeklerden toplandığı için
faydalı olabileceğini ancak risklerinin tespit edilemediğini vurgulayan Yeşilada, "Mum kovanları yaptırıyorlar. O zaman da tüketici mum yiyor. Neden onu yapıyorlar? Çünkü arı çok büyük emek harcıyor o kovanı yapabilmek için. Hazır kovanı önüne konulduğunda o emeği bal yapmaya harcıyor ve daha yüksek bal verimi elde ediliyor" dedi.

Mum kovanlara dikkat!

Yeşilada, balın hem besin hem ilaç olduğunu belirterek, "Balı sağlıklı kalabilmek için yemeliyiz. Propolis de arı poleni de antioksidandır. Domatesin, zerdeçalın, üzüm çekirdeğinin içinde antioksidan madde bulunur. Tek düze beslenmemek gerekir. Baldan da domatesten de üzümden de bu maddeler alınır. Geniş bir yelpazede bu tip ürünler alınırsa, daha zengin ve güzel bir koruyucu sağlanır. Bütün mesele korumaktır. Arı ürünleri bize çok büyük avantaj sağlıyor bize" diye konuştu. (cnntürk)

Mandalinanın mucizevi faydaları

Mandalinanın obeziteyi önlediğini ve hava kirliliği, sigara ve kimyasallar gibi olumsuz dış etkenlerin etkilerini azalttığını biliyor musunuz? İşte şifa deposu mandalinanın muhteşem faydaları...

Kış mevsiminin simge meyvelerinden mandalina hem tadı hem de içeriğindeki vitaminlerle sağlığımızı adeta cezbediyor. Obezite, diyabet, kalp hastalıkları ile savaşmada en iyi yardımcımız olan mandalinanın mucizelerini Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç anlattı.

Turunçgiller ailesinden olan mandalinanın, ılıman iklimlerde yetişmekte olduğunu kaydeden Diyetisyen Enç, “Mandalina karbonhidratlar bakımından zengin bir meyvedir. Bunun yanında bol miktarda lif ve protein içerir. Ayrıca E ve C vitamini açısından zengin olan mandalina aynı zamanda tiamin, piridoksin, sodyum, potasyum, kalsiyum, bakır gibi bir çok mineral ve bileşen içermektedir.

Mandalina, bağışıklığı güçlendirir. 1 su bardağı mandalina diliminde günlük önerilen C vitamini tüketiminin yarısından daha fazlası vardır. C vitamini sağlıklı cilt ve dokuların oluşumu ve devamlılığı için gereklidir. Aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir, kalp hastalıkları riskini azaltır. C vitamini ile akciğer, meme, kolon, yemek borusu ve mide kanseri gibi bazı kanser türlerinin oluşumunu önler. Zengin C vitamini vücutta kollajen sentezi için hayati öneme sahiptir. Kollajen yaraların hızlı iyileşmesini sağlar, tendonları, bağları, kemikleri ve kan damarlarını bir arada tutar. C vitamini aynı zamanda besinlerle alınan demir mineralinin emilimini de artırır.” diye konuştu.

Kemiklere birebir mandalinada bolca bulunan A vitamini göz sağlığı, sağlıklı kemikler ve hücre büyümesi için gerekli olduğunu ifade eden Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, “Mandalinada bulunan A vitamini üreme sağlığı ve hücreler arası iletişimde önemlidir. Öte yandan beta kriptoksantinden zengin bu meyve iltihap gelişme olasılığını yarı yarıya azaltır. Mandalina, hücreleri yeniler. B vitamini zengini mandalina vücutta DNA ve RNA inşa ederek yeni hücrelerin oluşumu ve sağlıklı devamlılığını destekler. Flavonoidler serbest radikalleri (hastalığa neden olan moleküller) nötralize eden antioksidanlardır. Mandalinadaki nobiletin flavonoidi obeziteyi önlemede, diyabetle savaşmada ve kolesterolü düşürmede etkilidir. Tangeritin adlı bir diğer flavonoid ise yağlı karaciğer hastalığı ve damar sertleşmesini önler. Mandalinada olan folat kansere yol açabilecek DNA değişikliklerini de önlemektedir. İçerdiği hesperidin ile mandalina sağlıklı kollajen üretimi için C vitamini ile sinerjik olarak hareket eder. Mandalina ilaçlar, hava kirliliği, hastalıklar, şiddetli egzersiz, sigara içmek, kimyasallar ve güneş ışığından gelen UV ışınlarının olumsuz etkilerini azaltır. Obeziteyi önler. Mandalina çözünür lif pektin içeriği ile daha uzun süre tokluk sağlar. Yapılan çalışmalarda pektin tüketiminin obez bireylerde kalori alımını azalttığı gösterilmiştir.” şeklinde konuştu.

Kilo vermeyi engelleyen 4 neden

Kulaktan dolma bilgilere kanmayın. Kilo vermek için ekmeği tamamen beslenmeden çıkartmak ya da kahvaltı etmemek gibi hataların sağlığı tehdit ettiğini belirten uzmanlar, yanlış diyetlerin psikolojik olarak da yıprattığını belirtiyor. İşte doğru diyetin sırları...


Diyet yapmak demek, az yiyip, uzun süre aç kalıp, hiç ekmek yemeden yaşamak değildir. Bu konuda birçok hatanın yapıldığını belirten Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan, sağlıklı kilo vermenin yollarını anlattı.

Kilo vermek isteyen pek çok kişi, bilinçsiz ve yetersiz beslenme ile amacına bir türlü ulaşamıyor. Kimileri aynı kiloda sabit kalırken; kimileri üzerine bir de kilo alıyor. Kulaktan dolma bilgilerle diyet yapmak aynı zamanda sağlığı da tehlikeye atıyor.

KAHVALTI ETMEMEK

Güne erken başlayarak önce metabolizmanın uyandırılması gerektiğini söyleyen Dyt. Özcan, “Hızlı bir metabolizma için günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı atlamayın. Bazı zamanlar iştahsızlık, geç uyanma veya vakit bulamama gibi durumlar kahvaltı etmemek için bahane olabiliyor. Ancak her gün zeytin, peynir, yumurtadan oluşan bir kahvaltı yerine kahvaltılık gevrek ve süt yeterli görülüyor. Kahvaltıda tüketilen sebzelerin bağırsak sağlığı ve vücudun lif ihtiyacı için önemli olduğunun da unutulmaması gerekiyor” diyor.

UZUN SÜRE AÇ KALMAK

Diyet yaparken kesinlikle aç kalmamak gerekiyor. Aç kalındığında vücut su kaybediyor, kaslar küçülüyor ama asıl kaybolması gereken yağlar yerli yerinde duruyor. Bu şekilde metabolizma hızının düştüğünü söyleyen Dyt. Yeşim Özcan, zamanla vücudun bu duruma tepki vermeye başlayarak halsizlik, baş ağrısı, sinirlilik, tansiyon düşüklüğü, kabızlık, cilt kuruluğu gibi sorunlara yol açtığını ifade ediyor. Bu nedenle çok kısa sürede hızlı sonuçlar veren şok diyetlerden, zayıflama ilaçlarından, kulaktan dolma bilgilerden uzak durmak ve sağlıklı şekilde zayıflamak için diyetisyenlerin tercih edilmesi önem taşıyor.

ARA ÖĞÜNLERİ ATLAMAK

Kilonun kontrol edilmesine en çok destek veren faktörler arasında ara öğünler ilk sırada yer alıyor. Günlük beslenmenin 3 ana ve 3 ara olmak üzere toplamda 6 öğün olması gerekiyor. Bu şekilde kan şekeri de dengede kalarak ani acıkmaların önüne geçiliyor. Sabah yapılan tek öğünden sonra gün boyu bir şey yemeyip akşam tek bir öğünde fazla yemek yemek, metabolizma hızını düşürerek kilo vermeyi zorlaştırıyor. Ara öğünlerle metabolizma hızını artırarak daha kolay kilo verilebileceğini belirten Dyt. Yeşim Özcan, kolayca tüketilebilecek sağlıklı ara öğünler için; 3 kuru kayısı ile 2 ceviz,1 bardak light süt ile 2 galeta, 1 dilim tam buğday ekmek ile 1 dilim az yağlı peynir, 1 dilim light kaşar ve kepekli tost, 1 kutu light meyveli yoğurt ile 5 fındık örneklerini veriyor.

EKMEĞİ TAMAMEN BIRAKMAK

Diyet yapan kişilerde sık rastlanan hatalardan biri de kilo verebilmek için ekmeği tamamen kesmek oluyor. Ekmeğin kilo verilmesine yardım ettiğini belirten Dyt. Yeşim Özcan, asıl dikkat edilmesi gereken noktanın tüketim miktarı olduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor:

“Sadece diyet yapanların değil sağlıklı beslenmek isteyen herkesin beyaz ekmek yerine tam buğday, çavdar, tahıllı veya yulaflı ekmek yemesi gerekiyor. Çünkü bu ekmekler içerdiği yüksek lif oranı ile tokluk hissi sağlıyor ve kan şekerini dengede tutuyor. Sinir sistemini koruyan B vitaminlerinden de zengin olan ekmeğin, günlük beslenmede mutlaka yer alması gerekiyor.” sözcü.com.tr

23 Ekim 2016 Pazar

Kabızlığın çaresi süt ve zencefilde

Vücudun enerji dengesini sağlamak için belirli miktarda suya ihtiyaç duyarız. ihtiyacımız olan miktarın altında su içtiğimizde sindirim problemleri başlar. Kabızlık bunların başında gelir. İşte zaman zaman gerek vücudumuzun sıvısız kalmasada tükettiğimiz besinler nedeniyle bir tıkanıklık yaşarız. Bunu çözmenin en doğal yollarından bir de süt ve zencefil karışımı. Yalnız bununla da bitmiyor: 

İşte zencefil ve sütün mucizevi etkileri...

Birçok kişi zencefili soğuk algınlığının tüm belirtilerine karşı etkin bir ilaç olduğunu düşünür;
Live Science’ta yayınlanan bir makaleye göre, zencefil en çok mide bulantısının tedavisinde etkili olduğunu vurguluyor.

Ayrıca 2012’de yapılan bir araştırma, zencefilin kalın bağırsak iltihabına iyi geldiğini ve kolon kanseri riskini azaltabileceğini ileri sürüyor.

Zencefil iltihabı iyileştirir, canlılık verir, mide bulantısını engeller, pıhtılaşmayı önler.

Zencefil güçlü bir antioksidan ve güçlü bir antienflamatuvar özelliği olan bir bitkidir.

Zencefil içerdiği gingerol ve zingibain sayesinde iştahımızı bastırıcı özelliğe sahiptir.

Bu nedenle zencefil’i yemeklerde ve salatalarda kullanarak vücudumuzdaki yağın yakımına yardımcı oluruz.

Sütlü zencefil çayı kortizol üretimini azaltarak ayrıca dopamin ve seratonin hormonlarının salınımını düzenler.

Vücudumuzu depresyona ve strese karşı koruyan çay şöyle hazırlanıyor:


Malzemeler

Taze zencefil 1-2 ince dilim

- Veya yarım çay kaşığı toz zencefil,

-1 çay kaşığı bal,

-1 bardak kaynamış su veya

-1 kahve cezvesi sıcak su

-Yarım bardak süt veya limon suyu

Hazırlanışı

Taze zencefili patates soyar gibi kabuğunu soyun. 2 ince dilim kesin.

Toz zencefil ise yarım çay kaşığı toz zencefili demlenmek üzere cezveye koyun ve üzerini çay tabağı ile kapatın.

10 dakika kısık ateşte kaynatın. 5 dakika bekleyin.

Fincanın 1/3 ünü bu demlediğiniz çayı süzerek doldurun. 1 çay kaşığı balı içerisine karıştırın ve en son üzerini süt ile doldurun.

Fakat süt hem acıktırmaz hem de sindirim sisteminin daha rahat çalışmasını sağlar.


21 Ekim 2016 Cuma

Metabolizmayı hızlandıran 4 adım

Kilo vermenin ilk şartı metabolizmayı hızlandırmak... Diyetisyen Şeyda Sular, en kolay yollarını anlattı.

Bazal metabolizma hızının bir insanın herhangi bir fiziksel aktivite yapmadan gün içinde harcadığı enerji miktarı olduğunu kaydeden Sular, “Bazal metabolizma hızı kişinin yaş, cinsiyet, genetik yapı, fiziksel aktivite durumu, karbonhidrat tüketim miktarı, hastalık durumu ve su tüketimi gibi birçok faktöre bağlıdır.” dedi ve şu ipuçlarını verdi:

1- Sabah uyanınca aç karnına 1 bardak su tüketin. Herkesin ılık su tüketin lafını bir kenara bırakın çünkü aksine içilen soğuk suyu vücut normal ısıya düşürmek için ekstradan enerji harcayacağını bir kenara not edin.

2- Güne muhakkak kahvaltı ile başlayın. Tüm gece aç kalan vücut kendini korumaya alıp metabolizma hızını düşürdüğü için güzel bir kahvaltıyla düşen metabolizma hızını tekrar çalıştırabilirsiniz

3- Herhangi bir tansiyon-kalp rahatsızlığınız yoksa günde 2 fincan yeşil/beyaz çay yada kahve tüketin içeriğinde bulunan kafein normal alım yapıldığında metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olacaktır aynı zamanda dağılan konsatrasyonu toparlayacak ve gün içinde dinamik kalmanızı sağlayacaktır.

4- Özellikle diyabet hastaları ara öğünü günlük beslenmenize ilave edin. Uzun saatler aç kalan vücut ilk gördüğü yemeğe saldırmakla birlikte miktarı abartma ihtimali yükselmektedir. Karbonhidrat, meyve-sebze grubu ve proteinle kombine olmuş bir ara öğünle bir sonraki ana öğün için ön taban hazırlamış tüketeceğiniz ana yemeğin miktarını azaltmış olacaksınız

5- Spordan nefret ederim kesinlikle yapmam diyenler fiziksel aktivite metabolizmayı hızlandıran en önemli koşullardan biridir. Vücut kas kitleniz ne kadar yüksek ise harcadığınız enerjide doğru orantılı olarak artacaktır. Spor yapanlar devam yapmayanlar ise evde 15-20 dk fiziksel aktivite yada en azından bir markete yürüyerek gidip gelmek size çok büyük katkıdır. Sözcü

Akşam sekizden sonra yenilen yemek kilo aldırmıyor

Akşam yemek yediğiniz için kilo aldığınızı mı düşünüyorsunuz? Akşam sekizden sonra yenen yiyeceklerin yakılamayıp, yağa dönüşeceği düşüncesi birçok kişinin ortak fikri. Yapılan son bilimsel çalışmalar bu popüler söylentinin pek de doğru olmadığını ortaya çıkardı.


Londra’daki King’s College araştırmacıları çocuklar üzerinde yaptıkları dört yıllık araştırma sonunda, akşam sekizden sonra yemek yemekle kilo fazlalığı arasında anlamlı bir ilişki olmadığını buldular.
Obezite ve Metabolik Cerrah Prof. Dr. Halil Coşkun, “Araştırma kapsamında 4-10 yaş arası 768 çocuk ve 11-18 yaş arası 852 çocuğun dahil olduğu toplam bin 620 çocuğun beslenme alışkanlıkları incelendi.

Verilerin istatistiksel analizi akşam 8 ile 10 arasında akşam yemeği yiyen çocukların, aynı yaşta olup öğlen 2 ve akşam 8 arasında yemek yiyen çocuklara göre, obez ya da aşırı kilolu olma bakımından daha büyük bir risk taşımadıklarını gösterdi.

cnntürk^ün haberine göre; Çalışanın bulguları araştırmacılar için şaşırtıcı oldu. Geç yemek yemekle aşırı kilolu olmak arasında bir ilişki ortaya çıkmasını umuyorlardı, fakat bunun doğru olmadığı bulundu.

Bu çalışmaya göre saat 8’den önce akşam yemeği yiyen çocuklarla daha geç yemek yiyenler arasında günlük enerji alımı bakımından önemli bir fark bulunmuyor.’’ dedi.

Bu yeni bulgular, çocukların ne yiyeceği kadar ne zaman yiyeceğine dair önerileri içeren diyet tavsiyelerini destekleyecek bulguları sunmak açısından halihazırda yeterli kanıt olmadığını düşündürmektedir. Çocukluk obezitesinde yeme zamanının etkisini araştırmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlantıyı araştıran ilk çalışmalardan biri olarak, bu analizin başka çalışmalarda da tekrarlanması yararlı olacaktır.”

19 Ekim 2016 Çarşamba

Yanmış yemekler hangi kanser türlerini tetikliyor?

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Özyaral, sadece yanık yiyeceklerin değil, yiyeceklerin yanarken çıkardıkları dumanın bile sağlık açısından tehlikeli olduğunu belirtti.


Yanık yemek yemek kömür yemekten farksız. Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Özyaral, “Hem yanarak karbonlaşmış yani kömürleşmiş kısım hem de duman, kanseri tetikliyor” dedi ve yanık yemek yemenin hangi kanser türlerini tetiklediğini açıkladı.

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Özyaral yemeğin, ekmeğin yanık yerini yiyenleri; eti ızgarada, fırında fazla tutanları uyardı. Yanık yiyeceklerin, kömürleşmiş gıdalar olduğunu dolayısıyla yanmış karbonun toksik etkisi sebebiyle mide bağırsak sisteminde kanser tetikleyici bir faktör konumuna girdiğini söyleyen Doç. Dr. Oğuz Özyaral, “Yanık yiyecekler kanserin gelişmesine zemin hazırlar. Yenilen yiyeceğin miktarına ve yiyeceğin ne kadar yandığına bağlı olarak risk daha da artar. Hiçbirimizin hayatı kömür yiyecek kadar ucuz değildir” dedi.

KÖMÜR YEMEK GİBİ

Doç. Dr. Oğuz Özyaral, “Yanık yemek aslında kömür yemekten farksızdır. Ekmeği fazla kızartmak, şekeri yakıp karamelize etmek, eti ızgarada ateşe çok yakın ve yanıncaya kadar pişirmek. Bunlar genel olarak yapılan hatalar. Yemek pişirme yöntemlerimizde son 20 yıldır yaşanan değişiklikler kanser oranlarının da artmasına yol açtı. Yiyeceğin sadece yanık kısmı değil, yanarken çıkan dumanın da yiyecekteki kirliliği arttırdığını görüyoruz. Yani hem yanarak karbonlaşmış yani kömürleşmiş kısım, hem de duman kanseri tetikliyor. Zaten özelikle de etin çok pişmesi protein yapısının denatüre olmasına yani gıda olarak yapısal özelliğini yitirmesine sebebiyet vermektedir. Aynı şekilde şekerli ürünlerin çok kaynatılması, pişirilmesi içerisinde yapıyı bozarak karamelizasyona sebebiyet verir. Isıtma ya da pişirme süreleri arttıkça yağlar gliserinleşir, şekerlerin ve proteinlerin özellikleri kaybolur ve geriye artık yenilmemesi gereken garip bir yapı kalır. İçerik açısından fayda sağlayacak olan yapısal özelliklerin bozulması sonucunda tüketilmeleri de vücuda gereksiz zehir almak yani böbreklerde, karaciğer ve dalakta toksik madde yığılımı demektir. Bu durum başta mide bağırsak sistemimiz olmak üzere kan sisteminin üzerinde tipik bir şekilde farkında olmadan, kendi ellerimizle vücudumuza kanserojen madde alımı ile kansere kapı açmak demektir” şeklinde konuştu.

HANGİ KANSER TÜRLERİNİ TETİKLİYOR?

Yüksek ısıda pişmiş ya da yanık yemeklerin gen hasarlarına sebep olduğunu söyleyen Doç. Dr. Oğuz Özyaral yanık yiyeceklerin karaciğer, kalın bağırsak ve mesane kanserlerinin görülme sıklığını arttırdığının da altını çizdi. Özellikle tütsülenmiş gıdaların göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Özyaral, Japonya ve bazı Uzak Doğu ülkelerinde sık görülen mide kanserinin tütsülenmiş gıdalar sebebiyle tetiklendiği ifade etti.

EN GÜVENLİ PİŞİRME TEKNİĞİ NEDİR?

Doç. Dr. Oğuz Özyaral kömürde pişirme gibi sağlıksız yöntemlerin terk edilmesi gerektiğini söylerken sağlıklı pişirme yöntemlerini de anlatarak şu ifadeleri kaydetti:

“En sağlıklı pişirme yöntemleri buharda pişirme, haşlama ve güveçte ağır ateşte pişirmedir. Eti doğrudan ateşe tutmayınız. Etin yağının ateşe damlamasına izin vermeyiniz. Bu sırada hem yanık, hem de duman riski ile karşı karşıya kalırsınız. Et yemeklerinize sebze ilave ediniz, tabağınızı renklendirirken çeşitli mineral ve vitaminlerin de alımını sağlayınız.” Sözcü

Bağışıklık sistemini güçlendiren 14 adım

Bu kış ilaç kullanmak istemiyorsanız, şimdiden önleminizi alın. Diyetisyen Elif Yıldız, bağışıklık sistemini güçlendirmenin en iyi önlem olduğunu belirtti ve adımlarını sıraladı.


“Artık, ilaçsız hastalık geçmez gibi düşünmeye başladık” diyen Dermaklinik Estetik Ve Güzellik Merkezinden Diyetisyen Elif Yıldız, aslında bizi ayakta tutan şeyin ilaçlar değil sağlam bir bağışıklık sistemi olduğunun altını çizdi. Peki bu sistemi güçlendiren adımlar neler?

Yıldız, “İlaçların doğadan gelsin, doğal besinler olsun. Sebze ve meyvelerden, içtiğimiz sudan, yediğimiz yoğurttan gelsin… Doğru gıdayı doğru şekilde ve miktarda kullanırsak, bağışıklık sistemimiz de kuvvetli olur. Bağışıklık sistemimiz; vücudumuzu hastalıklara karşı koruyan, mikrop ve hastalıkları fark edip yok etmeye çalışan sistemdir. Eğer bu sistemi güçsüz bırakırsak, mikroplarla savaşamaz ve hastalıklar beraberinde gelir. Ancak unutmamak gerekir ki stres de bağışıklık sistemini baskılayan en önemli faktörlerden bir tanesidir” diye konuştu.

Diyetisyen Elif Yıldız bağışıklık sistemini güçlendirmenin 14 yolunu şöyle sıraladı:

1) Bol bol su için. Günde en az 8-10 bardak su içmek bağışıklık sisteminizi hastalıklara karşı korur. İçtiğiniz suyun içeriğine bakmayı ihmal etmeyin. Sağlık Bakanlığının araştırmalarından geçmiş olmasına özen gösterin.

2) Sarımsak ve soğan iki harika sebzedir bağışıklık sistemi için. Antibiyotik özelliğine sahiptir. Elbette yemeklerimize soğan ve sarımsak kullanıyoruz. Ancak salatalarımıza çiğ soğan ya da yoğurtlarımıza çiğ sarımsak koymak bu iki sebzeden daha iyi faydalanmamızı sağlar.

3) Mevsiminde sebze tüketin. Kışın ortasında domates salatalık yerine havuç ya da maydanoz tüketebilirsiniz mesela. Vitamin deposu olan ıspanağı pişirmek yerine salatasını yapabilirsiniz.

Haşlayarak yediğiniz brokoli ve karnabaharı dakikalarca haşlamak yerine yarı çiğ olarak bırakırsanız daha sağlıklı pişirmiş olursunuz.

4) Yarı çiğ haşlanmış sebzelerinizin üzerine sarımsaklı yoğurt iyi bir alternatiftir. Hem sarımsak hem sebze hem de yoğurt tüketmiş olursunuz.

5) Mevsim meyvesi tüketin. İlaç poşetleri ile gezmek yerine; kivi, mandalina, nar, portakal, trabzon hurması gibi bol C vitamini içeren meyveler tüketebilirsiniz. Ancak meyve tüketirken dikkat edilmesi gereken, doğradığınız meyveyi bekletmeden yemeniz. Doğranmış ve soyulmuş meyvede bekledikçe vitamin kaybı olur. Bir diğer önemli nokta meyvenin suyundan ziyade kendisini tüketmektir. Meyve posası da bizim için önemli unutmayın.

6) Kefir: Araştırmalar gösteriyor ki probiyotik içerikli gıdalar bağışıklık sistemimiz için çok faydalı.

Bu sebeple probiyotikten zengin kefiri günlük hayatımıza koymak hastalıklardan korunmak için çok önemlidir.

7) Yoğurt: Kefir gibi probiyotikten zengin bir gıdadır. Günde 2 kase yoğurt hem bağışıklığımıza destek olur hem de uzun süre tok tutar. Ancak önerim ev yoğurdu tüketmenizdir.

8) Zerdeçal: Son zamanlarda üzerinde birçok araştırma yapılmış ve sağlık üzerine etkileri kanıtlanmış bir baharattır. Özellikle kansere karşı korur ve kanser tedavisinde faydalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirmek kansere yakalanma açısından çok önemlidir. Yemeklerinize pişmeye yakın 1 çay kaşığı zerdeçal koyun.

9) Zencefil: Hastalıklara karşı koruyan bir baharattır. Toksinlerin dışarı atılmasına yardımcı olur.

10) Omega 3: Haftada 2 gün balık tüketin. Balık içindeki omega 3 bağışıklık sistemini kuvvetlendiren en önemli yağlardan biridir. Balık tüketemediğiniz zamanlarda da muhakkak balık yağı kapsüllerinden kullanın (Kan sulandırıcı kullanıyorsanız doktorunuza danışın.)

11) Yumurta: Yumurta en kaliteli protein içeren besindir. Protein alımı da bağışıklık sistemini güçlendirir. Ancak yerlerde gezinen tavuk yumurtası yani doğal yumurta tüketmeniz gerektiğini vurgulamak isterim. Eğer doğal bulabilirseniz haftada 3-4 gün tüketebilirsiniz. (kolesterol yüksekliğiniz varsa doktorunuza danışın)

12) Kinoa: Vitamin ve mineral deposudur. Salatalarınıza koyacağınız 1 fincan kinoa bağışıklığınızı destekleyecektir.

13) Kateşin: Kateşin yeşil çayın etken maddesidir. Yapılan bir araştırmaya göre kanser hücrelerinde kurkumin (zerdeçalın etken maddesi) ve kateşinin sinerjik (karşılıklı olumlu) etkisi üzerinde çalışılmış. Bu iki gıda, kanser hücrelerinin büyümesini engellenmiştir. Her iki gıdada çok önemlidir.

Bu yüzden, bağışıklığımızı desteklemek amaçlı yeşil çay tüketimine özen göstermeliyiz. (Tiroid hastalığınız varsa doktorunuza danışın)

14) Sresten uzak durun ya da stresle baş etme yolları bulun”.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Sağlığınız için sütle ilgili bilmeniz gereken yaşamsal değerde 5 bilgi

Süt, yaşamımızda büyük bir yer tutan besin kaynaklarımızdan biri. Ancak süt tüketirken dikkat edilmesi gereken önemli noktalar mevcut. Gıda uzmanı Prof. Dr. Tansel Şireli sokak sütleri hakkındaki 5 önemli bilgiyi açıkladı. Buna göre denetimsiz sokak sütlerinin hem kaynağı ve kalitesinden emin olmamız mümkün değil. Ayrıca evde kontrolsüz bir şekilde uzun sureli kaynatma sütün içinde bulunan vitaminlerde %25 ile %100 arasında bir kayıp yaşanmasına sebep oluyor.


Ankara Üniversitesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim dalıÖğretim Üyesi Prof. Dr. Tansel Şireli, tüketicilerin sokak sütünün organik olmadığının altını çizerek 5 maddeyle sokak sütlerinin olumsuz yönlerini sıraladı:

1. Süt sağımı ve taşımasında hijyen çok önemlidir.

Yeterli hijyen koşulları sağlanmadan yapılan sağımlarda hayvanların meme ucu, deri ve tırnakları ile sağım yapan insanların ellerinden ve sağım yapılan aletlerden mikroplar ile gübre, toprak gibi katı maddeler süte karışabilir. Sağılan sütün hemen soğutulması ve soğuk zincirde (4 derecede) muhafaza edilmesi gerekir.

2. Sütün saflığını çıplak gözle anlamak mümkün olmaz.

Yapılan araştırmalar denetlenmemiş açık sütlerin, çamaşır sodası gibi zararlı kimyasallar ve karbonat, nişasta gibi yabancı maddeler içerebildiğini göstermektedir.

3. Açık sütü tencerede kaynatmak yetmez.

Sütün içinde bulunabilecek zararlı mikroorganizmaların bir kısmı kaynatılarak yok edilse de bazı kimyasallar kaynatsanız bile yok edilemez. Ayrıca evde kontrolsüz bir şekilde uzun süreli kaynatma, sütün içinde bulunan vitaminlerde %25 ile %100 arasında bir kayıp yaşanmasına ve besinin kalitesinin ciddi oranda düşmesine sebep olur.

4. 'Bana bir şey olmaz' demeyin.

Denetlenmemiş ve ısı ile mikroplarından arındırılmamış açıkta satılan sütler tüberküloz ve brusella gibi hayvanlardan insanlara bulaşabilecek bazı hastalıklara yol açabilir. Ayrıca bu sütler, herhangi bir analize tabi tutulmadığı için toprak, gübre, taş gibi fiziksel; deterjan veya boya gibi kimyasal maddeler barındırabilir.

5.  Açıkta satılan sütlerin organik ya da doğal olduğu düşüncesi en yaygın yanlıştır.

Açıkta satılan sütler organik değildir. Bu konuda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın belirlediği standartlar söz konusudur. Standardı sağlayan ürünler için "organiklik logosu" verilir. Güvenilir içme sütü, sağımdan tüketime kadar takibi ve kontrolü mümkün olan sütlerdir. cnntürk

11 Ekim 2016 Salı

Aşure yaparken nelere dikkat etmeli?

Aşure, Arapça on anlamına gelen Aşara kelimesinden türemiştir. Muharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Aşure Günü Muharrem onuncu günü yani 11 Ekim Salı gününe denk geliyor.


Aşure tarifi

Malzemeler

500g aşurelik buğday (3 su bardağı)

Yarım çay bardağı pirinç

1 su bardağı nohut

1 su bardağı kuru fasulye

200 g kuru kayısı

200 g kuru üzüm

1 su bardağı fındık

3 lt su

2 su bardağı süt

4 su bardağı toz şeker

çeyrek çay kaşığı tuz

çeyrek çay kaşığı karabiber

yarım çay bardağı karanfil suyu (1 tatlı kaşığı karanfili kaynatıp, suyunu alın)


Aşureyi süslemek için gereken malzemeler

Aşure yaparken nelere dikkat etmeli? 25 g fındık

25 g kuş üzümü

100 g ceviz

1 adet nar

Tarçın

Aşure nasıl yapılır?

Aşure yaparken nelere dikkat etmeli? Nohut ve fasulye ayrı ayrı pişirilir. Buğday yıkanarak ayrı tencereye alındıktan sonra 10 dakika kadar sıcak suda kaynatılır. Buğday kaynarken çıkan sarı su süzülür. Aynı süzme işlemi 2 kere daha tekrarlanır. Süzme işleminden sonra buğdayın üzerine biraz daha su ilave edilerek 50 dakika kadar daha pişmeye bırakılır.

8 Ekim 2016 Cumartesi

Gerçekten işe yarayan 7 ev yapımı ilaç ve arkasındaki bilim

İnsanlar yüzyıllardır bazı tuhaf ilaçların hastalıkları iyileştirmedeki gücüne hiç şüphesiz inanıyorlar. Bu tedavi yöntemlerinin bazıları modern standartlara oldukça ters düşse de birkaç yöntem var ki belli bir dereceye kadar şaşırtıcı bir şekilde etkili.




Kürler ve gerçekler

Live Science’a konuşan “Boğazımda Bir Kurbağa ile Daha İyi Hissediyorum: En Değişik Kürler’in Tarihi” isimli kitabın yazarı Carlyn Beccia Cerniglia, “Neredeyse her kültürde sözlü gelenekler ile birlikte nesilden nesile geçen birçok popüler ev yapımı ilaç vardır, kime sorarsanız sorun mutlaka ‘Bu kürü anneannem bana yapardı’ cevabını duyarsınız” diyor.

İşte modern tıbba bile ilham veren ve bazı durumlarda oldukça etkili olan 7 ev yapımı "ilaç":

1.Fasulye yaprakları tahtakurularını uzak tutuyor

Yattığımız yatak ve etrafına fasulye yaprakları serpmek tahtakuruları ile mücadelede oldukça etkili. Kökeninin Balkanlar olduğu düşünülen bu yöntem, bizi tahtakurusu istilasından koruyor. Bu uygulamanın arkasındaki bilim ise şöyle: Fasulye yapraklarının üstünde bulunan mikroskobik iplikçikler tahtakurularını ya öldürüyor ya da onlar için bir kapan görevi görüyor.

2.Sarımsak

Amerikalılar, sarımsağın boğmaca ile mücadelede oldukça etkili bir ilaç olduğunu düşünüyorlar. Fakat sarımsağın tek faydası bu değil. Arizona Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nden doktor Andrew Weil, sarımsağın antibakteriyel bir silah olduğunu ve aynı zamanda virüslerin yayılmasında önleyici bir rol oynadığını vurguluyor.


3.Kurbağalar

Geleneksel bir Rus inancına göre ise kurbağalar sütün ekşimesini önlüyor. Bu uygulamanın gerçekten işe yaradığına dair bilimsel kanıtlar da mevcut. 2012 yılında yapılan bir araştırma, kurbağaların derilerinin antibakteriyel bir salgıyla kaplı olduğunu ve bu salgının kurbağaları rutubetli yerlerde gelişen patojenlerden koruduğunu iddia ediyor. 

Amerikan Kimya Derneği’nin raporuna göre, kahverengi Rus kurbağalarında (Rana temporaria) antibiyotik aktivite gösteren 21 farklı kimyasal madde bulunmakta. Yeni yapılan araştırmalar ise bu bulguları daha ileri bir boyuta taşıyarak kurbağa derisinde patojenlere karşı savaşabilecek içeriğe sahip 76 farklı kimyasalın olduğunu vurguluyor. 

Belki de bu salgılar, bozulmaya sebebiyet veren zararlı bakteri ve mikropları sütten uzak tutmakta etkin bir rol oynuyordur ve bu durum ise geleneksel Rus uygulamasına bilimsel bir dayanak oluşturuyordur.


4.Bal

Antik Mısır, Çin, Hindistan ve Afrika’da balın ülser ve yanık gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığı Michigan Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada ortaya konmuştu. Bugün doktorlar hala balın birçok tedavide takviye besin olarak kullanılmasını uygun görüyor.

Örneğin, 2012 yılında yapılan bir araştırma yatmadan yarım saat önce yenilen balın öksürme sıklığını azalttığını ortaya koyuyor. Ayrıca yara üstüne sürülen balın iyileşme sürecini hızlandırdığı da iddia ediliyor.

5.Sivrisinek-kıran Bitki

Güney Amerika’da yetişen ve Amerikan böğürtleni olarak bilinen bu bitki, sivrisinekleri sizden uzak tutmakta etkili bir yöntem. Mississippi’nin kırsallarında yaygın olan bu inanışa göre, bu bitkinin yapraklarını ezip vücudunuza sürerek sivrisineklerden korunmanız mümkün. Bu yöntemin geçerliliği, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’nda çalışan bilim insanlarınca da onaylanıyor.
Böğürtlenin içerdiği üç bileşenin bu etkiye yol açtığı söyleniyor.


6.Soğan

Soğan, birçok ev yapımı ilacın reçetesinde sarsılmaz bir yere sahip. 2014 yılında Live Science’ın yayınladığı bir rapora göre soğan, C vitamini, sülfürik bileşenler, flavonoidler ve fitokimyasal maddeler açısından oldukça sağlıklı bir kaynak niteliğinde.

Fitokimyasallar, kanser, diyabet ve kalp hastalıklarından koruyucu bazı bileşenler içeriyor. Meyve ve sebzelere pigment sağlayan flavonoidlerin ise Parkinson ve kalp damar rahatsızlıklarının riskini azaltmada etkin bir rol oynadığı iddia ediliyor.

7.Zencefil

Birçok kişi zencefili soğuk algınlığının tüm belirtilerine karşı etkin bir ilaç olduğunu düşünür; ancak Live Science’ta yayınlanan bir makaleye göre, zencefil en çok mide bulantısının tedavisinde etkili olduğunu vurguluyor. Ayrıca 2012’de yapılan bir araştırma, zencefilin kalın bağırsak iltihabına iyi geldiğini ve kolon kanseri riskini azaltabileceğini ileri sürüyor.

1 saatte en çok kalori yaktıran en iyi 36 egzersiz

Kalori yakmanın en verimli yolu nedir? İşte egzersizlerini, spora ayırdıkları zamanı daha verimli hale getirmek isteyenler için azdan çoka 1 saatte en çok kalori yaktıran vücut egzersizleri...


Günümüzün hızlı ve yoğun iş temposunda egzersiz ve spora vakit ayırmak güç olabiliyor. İnsanlar zamanlarını en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını arıyorlar. Peki spora ayrılabilen süreyi daha verimli ve keyifli hale nasıl getirebiliriz.

Spor aktivitelerini 1 saatte yaktıkları kalori bakımından sıraladığımız bu listede pek çok farklı egzersiz çeşidi yer almaktadır. Farklı egzersiz çeşitleri deneyip kendinize en uygun olanlardan bir egzersiz programı hazırlayabilirsiniz.

36. Hatha yoga = 1 saatte 228 Kalori

Belli bazı hareketlere odaklanan yoganın bu çeşidi 1 saatte 228 kalori yakmanızı sağlar.

35. Hafif bir yürüyüş = 1 saatte 255 Kalori

Saatte 3.2 km hızla yürüyen 90 kiloluk biri 255 kalori yakabilir.

34. Bowling = 1 saatte 273 Kalori

Atış yaptığınız anları saymak kaydıyla bowling saatte 273 kalori yakmanızı sağlar.

33. Salon dansı = 1 saatte 273 Kalori

Şimdi nereden salon dansı öğreneceğiz diye düşünüyorsanız halay da çekebilirsiniz.

32. Tai Chi = 1 saatte 273 Kalori

Genellikle ağır ve ölçülü hareketlerle yapılan Tai Chi, Çin savunma sanatı ve egzersiz yöntemidir.

31. Kano = 1 saatte 319 kalori

90 kiloluk biri kanoyla yapacağı hafif bir gezinti ile 1 saatte 319 kalori yakabilir.

30. Hafif bir bisiklet gezintisi =  1 saatte 364 kalori

Saatte 16 km. Hızın altında hafif bir bisiklet gezintisi 90 kiloluk bir kişinin saatte 364 kalori yakmasını sağlar.

29. Voleybol =  1 saatte 364 kalori

28. Power Yoga (Atletik Yoga) = 1 saatte 364 kalori

27. Golf (soplarınızı taşıyarak) = 1 saatte 391 kalori

Golf oynarken sopalarını taşıyan 90 kiloluk biri  1 saatte 391 kalori yakabilir.

26.  Kayak (İniş) = 1 saatte 391 kalori

25. Tempolu yürüyüş = 1 saatte 391 kalori

Saatte 5 buçuk km hızla yapacağınız bir yürüyüş ile 1 saatte 391 kalori yakabilirsiniz.

24. Düşük Etkili Aerobik Hareketleri = 1 saatte 455 kalori

23. Eliptik bisiklet = 1 saatte 455 kalori

22. Direnç egzersizi / ağırlık kaldırma = 1 saatte 455 kalori

21. Beyzbol / Softball = 1 saatte 455 kalori

20. Suda yapılan aerobik hareketleri = 1 saatte 501 kalori

19. Hafif ya da orta tempoda yüzme = 1 saatte 528 kalori

90 kiloluk biri hafif veya orta tempoda 1 saat havuzda tur atarak 528 kalori yakabilir.

18. Doğa yürüyüşü = 1 saatte 546 kalori

17. Kürek çekme egzersiz aleti = 1 saatte 546 kalori

16. Su kayağı = 1 saatte 546 kalori

15. Kros kayağı = 1 saatte 619 kalori
Kayakla inişe göre daha zorlu olan kros kayak ile 1 saatte 619 kalori yakabilirsiniz.

14. Sırt çantası ile doğa yürüyüşü = 1 saatte 637 kalori

1 saatte daha da çok kalori yakmak istiyorsanız doğa yürüyüşlerinizi ağır bir sırt çantası ile yapın.

13. Buz pateni = 1 saatte 637 kalori

Tabii artistik patinaj yapmanıza gerek yok.

12. Duvar tenisi (Racquetball) = 1 saatte 637 kalori

11. Yüksek etkili aerobik = 1 saatte 664 kalori

10. Paten = 1 saatte 683 kalori

1 saatlik tempolu bir paten seansı ile 683 kalori yakabilirsiniz.

9. Basket maçı = 1 saatte 728 kalori

8. Flamalı Amerikan Futbolu = 1 saatte 728 kalori

Amerikan futbolunun ve çeşidinde savunma yapan takım karşı takımın oyuncularını yere devirmek yerine rakip oyuncunun belinden sarkan flamayı almaya çalışır.

7. Tenis (tekli) = 1 saatte 728 kalori

6. Koşu (saatte 8 km hızla) = 1 saatte 755 kalori

5. Koşarak merdiven çıkmak = 1 saatte 819 kalori

4. Yüksek tempolu yüzme = 1 saatte 892 kalori

3. Tekvando = 1 saatte 937 kalori

Tekvando listedeki en zorlu sporlardan biri ve 90 kiloluk birine 1 saatte 937 kalori yaktırabilir.

2. İp atlama = 1 saatte 1074 kalori

Listenin ilk iki sırasında gayet temel sporlar yer alıyor. İp atlamak ve hızlı koşmak.

1. Hızlı koşmak (Saatte 12 – 13 km ile) = 1 saatte 1074 kalori

2 Ekim 2016 Pazar

Narın ve nar suyunun faydaları

Narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası. 



İşte Kaliforniya üniversitesinin yaptığı araştırmalara göre narın ve nar suyunun faydaları…

1.Nar suyundaki bileşikler hem kanser hücrelerinin ilerlemesine engel oluyor hem de prostat kanserinin metastazına neden olan bir kimyasalın etkisini azaltıyor.

Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor.

2.Tansiyonumuzu düzenler.

3.Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller.

4.Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur.

5.Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır.

6.İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar

7.Meyve kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içerir. İshal kesici ve kurt düşürücü özelliği vardır.

8.Cildin pürüzsüz görünümüne yardımcı olur.

9.Burun poliplerine iyi gelir.